Seçim sonuçlarına sevinmeli miyiz?

İliç'teki maden ocağında toprak altında kalan işçiler için arama kurtarma çalışmaları yürütülüyor. Fotoğraf: AA.
İliç’teki maden ocağında toprak altında kalan işçiler için arama kurtarma çalışmaları yürütülüyor. Fotoğraf: AA.

Toplumun AKP’li olmayan yarıya yakın kesimi uzun bir süredir “mağlubiyet” halinde yaşıyordu. Bu nedenle birçok insan 14-28 Mayıs genel seçimlerinin de yılgınlığıyla 31 Mart’ta sandıklara umutsuzlukla gitti. Sonuçlar da birçok kişiyi şaşırttı. Ortaya çıkan tablo kimi siyasileri mutlu ederken, iktidar ve ortaklarını yaraladı. Halk, Erdoğan’ın “yerli ve milli” ekonomi ısrarı, yüksek enflasyon, düşük ücretler, artan yoksulluk, işsizlik ve günden güne büyüyen gelir eşitsizliğine sandıkta tepki verdi. 1989’da Turgut Özal’a ve partisi ANAP’a verdiği gibi, 2001 krizi sonrası AKP’nin iktidara gelişi gibi.

CHP 1977 seçimlerinden bu yana ilk kez birinci parti olurken, AKP 22 yılın sonunda ilk kez ikinci parti oldu. Rejimin küçük ortağı MHP ve sadece birkaç hafta önce Erdoğan’a “Türk milletini yalnız bırakamazsın” diye kürsüden gözleri yaşlı halde seslenen Bahçeli çuvalladı. AKP’yi istemeyen toplam, şimdilik yüzde elliyi geçti. Peki, böyle bakınca şahane görünen yerel seçim sonuçları gerçekten anlatıldığı kadar parlak mı? Bu sonuçlara sevinmeli miyiz?

YRP yükselirken

Sanırım sevindiğimiz kadar durup üzerine düşünmemiz, muhasebe yapmamız gereken önemli meselelerden biri Yeniden Refah Partisi’nin (YRP) yükselişi oldu. Seçimlerden önce öngörülen yükselişi seçim sonuçlarında kendini gösterdi ve YRP oylarını iki katından fazla artırdı. AKP’nin kalesi konumundaki Elazığ, Çorum, Antep, Maraş, Kayseri, Konya, Bingöl, Rize, Sakarya, Trabzon, Yozgat, Düzce, Muş gibi birçok ilde iktidara ağır bir darbe vurdu ve Türkiye’nin üçüncü partisi oldu. 2023 seçimlerinden önce LGBTİ ve kadın düşmanlığı zemininde söylemler üreten YRP, iktidardan kopan muhafazakar kesimin tercihlerinden bire haline geldi. Peki, bu tercihin altında neler yatıyor?

YRP, “Milli Görüş” geleneğinin çekirdek kadrolarıyla ve bu gelenekten miras kalan “adil düzen” şiarıyla kentlerdeki yoksullar ve taşradaki muhafazakar emekçi kesimler için bir seçenek haline geldi. İktidarın Filistin için ağlayıp İsrail ile milyon dolarlık ticarete devam etme riyakarlığı en çok YRP’ye yaradı. Milli Görüş kadrolarıyla ev ev, fabrika fabrika gezip, yüksek enflasyon nedeniyle çıkmaza giren muhafazakar emekçilere bir seçenek sunuyormuş gibi göründü. AKP teşkilatının yıllar içinde emekçi kesimler için ulaşılamaz hale gelmesi, emekçiler derin bir yoksulluğa ve güvencesizliğe mahkum olmuşken iktidar sahiplerinin servetlerini gösteriş içinde büyütmesi, emeklilerin içine düştüğü çıkmazlar gibi türlü nedenler YRP’nin tercih edilmesinde etkili oldu. Halkın yükselen taleplerine kulak verenin sosyalistler olması gerekirken emekçi tabanın aşırı sağa teslim edilmesi de üzerine tartışılması, özeleştiri verilmesi gereken konulardan biri.

Bu ülke sevinmenize mâni olur

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi’nin verilerine göre, AKP’li yıllarda 32 binden fazla insan iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Emekçileri ücretli kölelere çeviren mevcut düzen, işçilerin kanıyla canıyla beslenmeye devam ediyor. Yerel seçimlerden önce İliç’te 9 işçi kimyasal içeren tonlarca toprak yığınının altında kalarak can verdi, dünya dönmeye devam etti. Olaydan tam 53 gün sonra cesetlerden yalnızca birine ulaşılabildi. İşçiler ne sendikaların ne de siyasi partilerin gündemine girebildi, çünkü önümüzde seçimler vardı. Suyu çok da bulandırmaya gerek yoktu. Seçimlerden yalnızca iki gün sonra Beşiktaş’ta 16 katlı bir binanın altında bulunan gece kulübünde yangın çıktı. Hayatları açlık ile tokluk, yaşam ile ölüm arasına sıkıştırılan 29 emekçi canından oldu. Seçim analizleri havada uçuşurken emekçilerin hayatı yine kimsenin gündemine giremedi. 29 işçinin koca bir kentin göbeğinde yanarak veya boğularak ölmesi ancak hakikatin kasıtlı olarak çarpıtılmasıyla birkaç yerde gündeme gelebildi.

Seçimlerden sonra mazbataların alınması sürecinde de olaylar çıktı. Van Büyükşehir Belediyesi için DEM Parti’den aday olan ve yüzde 55 oyla seçilen Abdullah Zeydan’ın Adalet Bakanlığı’nın itirazı üzerine “memnu (yasaklı) haklarının geri alınması” üzerine, mazbata yüzde 27 oy alan AKP adayı Abdulahat Arvas’a verildi. Kayyumcu zihniyet yapacağını yapmıştı. Aynı gün DEM Parti karara karşı çıkmak için protesto çağrısı yaptı, birçok parti bu hukuksuzluğa karşı çıktı, Van halkı büyük bir direniş gösterdi ve Yüksek Seçim Kurulu mazbatanın Abdullah Zeydan’a iade edilmesi kararını aldı. Yoğun çatışmalar sonrası neredeyse savaş alanına dönen Van sokaklarını halk temizledi, türküler söylendi, halaylar çekildi.

“Daha yeni başlıyoruz”

Türkiye’de seçimler Erdoğan ve rejimin güven oylamasına dönüştürüldü, bu uzun yıllardır böyle. Her seçimde şahsını ve şahsında somutlaşan rejimin devamlılığını oylatan Erdoğan’a ve AKP’ye bakıldığında bu seçimler bir çözülmedir. Üstelik sandıktan çıkan sonuç da halkın sağcı, solcu, laik, muhafazakar olmasından bağımsız sınıfsal bir tepkidir. Artık başlıktaki soruya dönelim: Sevinmeli miyiz? Elbette. Ama mesele sevinip sevinmeyeceğimizden ziyade halkın sandıkta gösterdiği iradeyi düzenin çarklarını tekletecek bir dinamiğe çevirip çeviremeyeceğimizdir.

Halka vurulan hançerin kimin elinde olduğuna bakarak, katili, hırsızı, düşmanı tanıyarak, sandıktan öte bir toplumsal muhalefetin örülmesi bilincinin gerekliliğini atlamadan sevinmeliyiz. Bu bilinçten yoksun bir sevinç, seçim sonuçları ne olursa olsun işçileri öldürmeye, kentleri yakmaya, halkın sözünü yerle yeksan etmeye, toplumsal talepleri aşırı sağın çatısı altında toplamaya devam edecek. Bu yüzden sandıkları aşan bir mücadelede yan yana olmak, seçim başarısını yeni bir toplumsal gücü inşa etmek için kullanmak, enkazına bile tahammül edemedikleri bu memleketin yeniden inşasını gerçekleştirmek için direnmeye devam etmek zorundayız.

Asıl mesele, çocuğundan yaşlısına emek cehennemine çevrilen bu memlekette gerçeği eğip bükmeden, halkın bugünkü isyanını siyasi bir kazanıma dönüştürecek toplumsal gücü düzenin çizdiği sınırlar içinde değil, zincirlerimizi koparacağımız bir düzlemde örmekte ve insanca bir geleceğin seçim pusulalarının çok ötesinde olduğunu görebilmekte yatıyor.

Bunları unutup çok sevinenleri ya da halka parmak sallayıp “çok da sevinmeyin, bu yalancı bahar” diyerek halkın ne kadar sevinip sevinmeyeceğini belirlemek ve hep haklı olmak isteyenleri boş verip önümüze bakalım. Çünkü ortada gereğinden fazla sevinecek bir şey olmadığı gibi, tüm baskılara, güvencesizliğe, yoksulluğa rağmen 22 yıldır kendini parti devleti yapmış bir iktidarın temsilcilerine karşı halkın yükselttiği bir ses var. Seçimlerden önce halkın sesine kulak verip, oy pusulalarında yer alıp, seçimlerden sonra bu sese kulaklarını tıkayıp halkı sürekli uyarma kibri, peşine derin bir umutsuzluğu da takıyor. Bugünümüz ve geleceğimiz, sistemin çarpıklıklarından, sınıfsallığından arındırılmış bir sevinç, kaderci bir umut ya da eninde sonunda gelecek olan bahara hiç gelmeyecekmiş gibi kof bir karamsarlıkla bakanlar arasına sıkışmamalı.

Lenin’e kulak verelim: “Hayaller ile hayat arasında bir bağ varsa, her şey yolunda demektir.” Bugün belki de politikleşen, örgütlenen ve hayaller ile hayat arasındaki bağı onaran bir umudu dürtmenin tam sırası. O yüzden cenazemizi de birlikte kaldıracağız, direnişi de beraber örgütleyeceğiz, günü geldiğinde zaferi de beraber kutlayacağız. Selçuk Kozağaçlı’nın da söylediği gibi: “Hava kararırken ateşin başında anlatacak gerçek bir öykünüz olsun. Azınlıkta kalmaktan çekinmeyin, yeterince kalabalığız… Daha yeni başlıyoruz sayılır, hepi topu elli yıl olmuş, sonuna değil başına yetiştiniz. Kurtuluşa Kadar Savaş’ırsak mutlaka biz kazanacağız.”

Size ihtiyacımız var. Buraya kadar geldiyseniz, hatırlatmak boynumuzun borcu. Türkiye gibi geleceği ziyadesiyle belirsiz bir ülkede, elimizden geldiğince nitelikli yayıncılık yapmanın imkanlarını araştırıyoruz. Güvenilirliğini küresel ölçekte yitirmiş medya alanında hâlâ iyi işler çıkarılabileceğini göstermek istiyoruz.

Bağımsız yayıncılığı desteklemeniz bizim için çok değerli. vesaire’nin dağıtımının sürekliliğinin sağlanmasında ve daha geniş kesimlere ulaşmasında okurlarımızın üstlendiği sorumluluk özel bir anlam taşıyor. vesaire’yi desteklemek için patreon sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

Muhabbetimiz daim olsun...

Benzer Yazılar
daha fazla

Sevebilmenin iflası

Kendi düşmanın gibi, ezersin kendi canevini.” –Shakespeare Malum sözü biraz terse büküp, bir soru sorarak başlayalım: Peki, hassas…
Total
0
Share

vesaire sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et