Kişisel hafıza siyasi tarih olursa: Rabih Mroué

Rabih Mroué. Fotoğraf: Housam Mcheimech.
Rabih Mroué. Fotoğraf: Housam Mcheimech.

Lübnan İç Savaşı 1990’da resmen sona erdi, İsrail-Filistin-Suriye-Lübnan arasındaki çatışmaların öncesinde kısa süreliğine soluklanma fırsatı sundu ama toplumsal barışı sağlayamadı. Bölge kaynamaya devam etti, iç savaşın sonuçlarından bazıları yeni çatışmaların ve savaşların yolunu açtı. Ne Filistinli mültecilerin yaşadıkları problemler sonlandı ne de Lübnan’daki din temelli ayrışmaların tetiklediği gerilim sönümlendi. Hristiyan ve Müslüman gruplar arasındaki gerilimler, Lübnan’da hâlâ toplumsal hayatın bir parçası. Birçok insan savaşın neden yapıldığına ve savaşta neler yaşandığına dair ciddi tartışmalar yapılmadan, Lübnan’ın asla huzura kavuşamayacağına inanıyor.

İç savaşın sona ermesinden sonraki 10 yılda öne çıkan Lübnanlı sanatçılar kuşağından gelen Rabih Mroué, uluslararası çağdaş sanat ve sahne sanatlarının en çok konuşulan isimlerinden biri. Ülkesinde yasaklanan ve uluslararası sanat dünyasında sansasyon yaratan işleriyle tanınıyor. Mroué, bölgenin mevcut siyasi ikliminde hasıraltı edilen meseleleri ele alıyor, belgesel performansa benzer pratiğiyle daha geniş siyasi ve ekonomik bağlamlara dikkat çekiyor.

1980’lerin sonunda Beyrut’taki Lübnan Üniversitesi’nde tiyatro eğitimi alan Rabih Mroué, kariyerine aktör olarak başladı. Görmek İstiyorum (Joana Hadjithomas ve Khalil Joreige, 2008) filminde Fransız oyuncu Catherine Deneuve ile en önemli rollerinden birini oynadı. Daha sonra Beyrut’taki pek çok sanatçı ve entelektüel gibi, Lübnan İç Savaşı sırasında hâlâ ayakta kalabilen birkaç kültürel formdan biri olduğu için tiyatroya yöneldi. Lübnan’ın 1920’den 1945’e kadar Fransız sömürgesi altında kalması nedeniyle ülkenin tiyatro anlayışı Batılı uygulamalardan büyük ölçüde etkilenmişti. Mroué, bu koşullarda kostümler, karakter isimleri ve abartılı oyunculuk olmadan nasıl görünebileceğini hayal ederek performans sanatını yeniden düşünmeye başladı. Bu katmanları ortadan kaldırmak odağı metne kaydırdı. Mroué’nin performanslarının gücü de hâlâ dil kullanımına, doğrusal ve doğrusal olmayan hikaye anlatımı hiyerarşisine meydan okuyan ve öngörülemeyen senaryolarında yatıyor. Lübnan’daki siyasi huzursuzluğu ve halen sürmekte olan toplumsal çatışmaları ilk elden deneyimleyen sanatçının kişisel tecrübelerine dayanan işleri, kişisel ve tarihsel anlatıların inşasını inceliyor, sorguluyor ve sorunsallaştırıyor. Rabih Mroué, kimlik oluşumunda ve tarih yazımında belirleyici etkenler olarak imgenin ve temsiliyetin toplumsal ve siyasal sonuçlarını araştırıyor.

2014’te Rabih Mroué sergisi kapsamında Salt Galata’da izleme fırsatı bulduğumuz “Ben, Aşağıda İmzası Bulunan” [I, the Undersigned] (2007) başlıklı çift kanallı video enstalasyon sanatçıyı iç savaştaki rolü için özür dilerken gösteriyordu. Bir ekranda Mroué ciddiyetle kameraya bakarken, diğer ekranda Arapça bir seslendirme yer alıyordu. Kullandığı dil hukuki bir tanıklığı çağrıştırsa da görünüşteki açık sözlülüğü yavaş yavaş beklenmedik yönlere doğru çözülüyordu. Özürleri ise makulden (Lübnan iç savaşı sırasında yaptığım her şey için) absürde (kaçırılmadığım ya da suikaste uğramadığım için) kayıyor, yine de 1991’deki affın ardından birçok failin skandal bir şekilde pişmanlık duymadığı savaş sonrasında sorumluluk alan birinin tonunu koruyordu. Mroué, bu basit jestle –birçoğu bugün önemli konumlarda bulunan– savaşın sorumlularının dilemediği özrün eksikliğinin altını çiziyordu.

Mroué’nin en bilinen işlerinden olan ve dOCUMENTA tarafından sipariş edilen “Pikselli Devrim” [The Pixelated Revolution] (2012) ise Arap Baharı’nın ardından Suriye’deki iç savaş sırasında kaydedilen ve sosyal ağlara yüklenen videoların ortaya attığı bazı meseleleri çözümlemeye kalkışıyor. Sanatçı “akademik olmayan ders” olarak tanımladığı bu 22 dakikalık sunum, “Suriyeli protestocular kendi ölümlerini kaydediyorlar” gibi rahatsız edici bir cümleyle açılıyor. Bu cümleden yola çıkan Mroué, siviller ve protestocular tarafından çekilen ve anonim film yapımcısının ölümcül bir şekilde vurulduğu ânı gösteren bir dizi video sunuyor. Görüntüler yoğun biçimde pikselli ya da bulanık, kamera ise sık sık perspektif değiştirerek şekillerin tanınmasını zorlaştırıyor. Bununla birlikte, filme alan kişinin korkusu doğrudan iliklerinize işliyor. Yine de Mroué görüntülerin duygusal etkisinden yararlanmak yerine, kamera ile ölüm arasındaki simbiyotik ilişki üzerine bir teori geliştirmek üzere görüntülere analitik yaklaşıyor. Görüntüleri kare kare, piksel piksel yakınlaştırıyor ya da kendi deyimiyle “çifte çekim” yapıyor. Silah çekmek ile video çekmek arasındaki ilişkiyi araştırıyor, temsiliyet ve internet gibi meseleleri alışılagelmiş bir performans anlayışının dışında bir sunumla paylaşıyor.

Rabih Mroué, kendisinin de söylediği üzere, kimse adına konuşmuyor. Ulus veya coğrafya gibi “büyük” konuları temsil etmekten kaçınıyor. Kolektif ve kişisel olanın ayrılmaz ve iç içe olduğunu göstermeyi ve anlatmayı tercih ediyor. Unutulanları ve insanların unutmuş gibi yaptıklarını ısrarla geri getiriyor, hatırlamadan iyileşmeye fırsat tanımıyor. Rabih Mroué, işleri –dolaylı bir biçimde olsa da– Türkiye’nin konjonktürüyle yankılanan olağanüstü bir sanatçı. Mroué’nin, Ortadoğu’nun siyasi ve kültürel koşulları temelinde video, enstalasyon ve performanslar aracılığıyla sorduğu sorular, –coğrafi iç içe geçmişlik nedeniyle Türkiye’yi de etkileyen bölgesel çatışma ve politik kargaşa sürecinde– daha geniş yankı buluyor ve sanatçının tüm işleri konu aldığı çatışmalar gibi bütün dünyada ilgi görüyor.

Mroué, şimdi de iki farklı performansla Kundura DocLab’in konuğu olarak İstanbul’a geliyor. Sanatçının, Bir Bulutla Yol Almak (Riding on a Cloud) ve Bana Sigarayı Bıraktır (Make Me Stop Smoking) adlı performansları, Türkiye’de ilk kez Kundura Sahne’de seyirciyle buluşuyor.

24 ve 26 Nisan tarihlerinde izlenebilecek Bir Bulutla Yol Almak performansı seyirciyi Lübnan’a götürüyor ve Rabih Mroué’nin küçük kardeşi, aynı zamanda eserin asıl oyuncusu Yasser Mroué ile tanıştırıyor. Lübnan iç savaşında bacağından yaralanan ve konuşma yeteneğini kaybeden Yasser’i kendisine benzeyen bir karakteri canlandırmaya davet eden Mroué, sahnede anlatılan anılardan yola çıkarak çekilmiş videolarla Lübnan’daki politik çekişmelerin sübjektif bir resmini oluşturuyor.

Mroué’nin akademik olmayan konferansı Bana Sigarayı Bıraktır ise performans anlayışının dışında bir sunum sahneye koyuyor, savaşın Lübnan’ın peyzajı üzerindeki etkisini ele alıyor. 27 Nisan’da ücretsiz gerçekleşecek ve ardından Mroué’nin katılacağı bir sohbetle devam edecek bu sunum, “Kayıp bir dünyayı yeniden inşa etmek pekâlâ mümkün olabilir, ama bunun ne anlamı var?” sorusuna kafa yoruyor.

The New York Times’ın “New York için Wooster Grubu neyse, Beyrut için de Rabih Mroué o’dur: Avangart yenilikçilik, kavramsal çeşitlilik ve politik aciliyetin dünyevi mizahla bir karışımı” sözleriyle övdüğü sanatçının performansları, Ortadoğu’nun yakın tarihini ve acı dolu bugününü okumaya dair sarsıcı bir izleme ve dinleme deneyimi sunuyor.

Size ihtiyacımız var. Buraya kadar geldiyseniz, hatırlatmak boynumuzun borcu. Türkiye gibi geleceği ziyadesiyle belirsiz bir ülkede, elimizden geldiğince nitelikli yayıncılık yapmanın imkanlarını araştırıyoruz. Güvenilirliğini küresel ölçekte yitirmiş medya alanında hâlâ iyi işler çıkarılabileceğini göstermek istiyoruz.

Bağımsız yayıncılığı desteklemeniz bizim için çok değerli. vesaire’nin dağıtımının sürekliliğinin sağlanmasında ve daha geniş kesimlere ulaşmasında okurlarımızın üstlendiği sorumluluk özel bir anlam taşıyor. vesaire’yi desteklemek için patreon sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

Muhabbetimiz daim olsun...

Benzer Yazılar
BREAKFAST AT TIFFANY'S (Blake Edwards, 1961).
daha fazla

Moda demokratik olabilir mi?

Lee Alexander McQueen’in intihar ettiği haberini okuduğumda günlerce yas tuttum. Modanın ne anlama geldiğini kavramamı, o dünyayı keşfetmemi…
Total
0
Share

vesaire sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et