Yuşa Yalçıntaş’ın resimlerinde zaman, ritüeller ve çocuklar

Yuşa Yalçıntaş, “Genesis”, 2015. Kağıt üzerine kurşun kalem ve kuruboya, 105×155 cm.

Yuşa Yalçıntaş‘ın desen, resim, heykel, yerleştirme ve video gibi mecralarda ürettiği yapıtlarının, güncel sanat ortamında çok sayıda sanat izleyicisinin dikkatini çekmesinin bir sebebi var. Bu kimi zaman anlaşılmaz, karmaşık görünen, bilinmeyen bir zamana işaret ettiği hissi uyandıran işler, aslında tanıdık unsurlar ve referanslarla dolu. Örneğin, çocukluk…

Yuşa Yalçıntaş, kompozisyonlarında görünen, genellikle tek tip çocuk figürleri vasıtasıyla zamanın gerisine, insan davranışlarının kökenine yolculuk ediyor. Onunla birlikte bu yolculuğa çıkan izleyici, oyun gibi görünen bazı ritüellere dahil oluyor. Çocuklar, belirli kurallar çerçevesinde kurguladıkları bu ritüellerle işi seyredenin de yaratanın da tam olarak kestiremediği bir hedefe doğru yol alıyorlar. Çoğu zaman geometrik desenlerle bezeli kıyafetleri, özenle taranmış saçları ve mümkün olduğunca sadeleştirilmiş, ifadelerden arındırılmış yüzleriyle bu çocuklar, sanatçının ilk kişisel sergisi olan Causa sui’de, önceki işlerinde olduğundan daha çok hareketleniyorlar. Burada onların bir eylem halinde oldukları açıkça görülüyor artık. Bir performans sahnelemek üzere bir araya gelmiş gibi görünen çocuk figürleri hedefe ulaşmak için, Yalçıntaş’ın kompozisyonlarına yerleştirdiği, kendi içerisinde bir mekanizması olan nesneleri -ya da aletleri- kullanıyorlar.

Yuşa Yalçıntaş, "Deney", 2016. Kağıt üzerine kurşun kalem ve kuru boya, 75x150 cm.
Yuşa Yalçıntaş, “Deney”, 2016. Kağıt üzerine kurşun kalem ve kuru boya, 75×150 cm.

Resimlerde görünen mekânların ne olduğu ve oraya neden konduğu yoruma açık. Bu tanımlanamaz yapılar birer sahne dekoru mu yoksa tapınak mı, içlerine girilebiliyor mu yoksa yalnızca seyirlik mi? Resimlerdeki yapıların gizledikleri de merak uyandırıyor. Sanki içlerinde, insanlığın yüzyıllardır peşinden gittiği, evrene dair bir sırrı saklıyorlar ve onların etrafında yapılan tüm ritüeller bu sırra vakıf olma amacını taşıyor.

Genç sanatçının kompozisyonlarında bir tür zamansızlık öne çıkıyor. Buradaki kimi siyah-beyaz kimi de renkli sahnelerin geçmişe mi, geleceğe mi, yoksa bugüne mi ait olduğu tam olarak bilinmiyor. Belki  doğru cevap ‘hepsi’. Zamanın bildiğimiz akış çizgisinin dışında duruyor burada anlatılanlar. Yalçıntaş olup biteni yeniden yorumlayarak aktarmıyor, geleceğe dair kehanetler de sunmuyor. Bilinmeyen bir zamanda, tanıdık unsurlara dair yeni bir anlatı yaratıyor.

Tapınak mimarisinin izleri

Yuşa Yalçıntaş’ın kompozisyonlarında doğrusal perspektif kurallarına bağlılık gözlenmiyor. Resimlerindeki her bir figürü ve bu figürler için tasarlanmış mekânları, gerçekçilikten sapmayı göze alarak, görünmesi gereken açıdan ve istediği büyüklükte resmediyor. Resimdeki her öğenin perspektifi farklı. Böylece bir taraftan büyük-küçük orantısıyla, yakınlık-uzaklık algısıyla oynarken, resimlediği unsurların ifade ettiği şeyleri, anlatıda oynadığı rolleri de güçlendiriyor. Sanatçının, perspektifin katı kurallarından arındırılmış yaklaşımı, resimlerinde görünen çocukların dünyaya bakışını ve onu betimleme şeklini de anımsatıyor. Aynı zamanda figürlerin, mekânların ve nesnelerin kendi yasaları olduğu izlenimi uyandırıyor. Yalçıntaş, böylece farklı türde bir izleme ve kavrama deneyimini teşvik ediyor. Bu minvalde, izleyici algısını ehlileştirmekten kaçınıyor.

Yuşa Yalçıntaş, "Genesis", 2015. Kağıt üzerine kurşun kalem ve kuruboya, 105x155 cm.
Yuşa Yalçıntaş, “Genesis”, 2015. Kağıt üzerine kurşun kalem ve kuru boya, 105×155 cm.

Yuşa Yalçıntaş’ın ilahi olana kendine has yaklaşımı bu sergide biraz daha belirgin bir şekilde karşımıza çıkıyor. Yüzlerce yıllık tapınak kültürü ve mimarisi, serginin kurgusunda ve sergilenen yapıtlarda çeşitli şekillerde kendini gösteriyor. Sanatçı bir taraftan resimlerinde dünyevi olanla doğrudan ilişkili ilahi mekânlar yaratırken, diğer taraftan sergi mekânını da bir tür tapınak olarak yorumluyor. Resimlerde göze çarpan geometrik desenler ve simetri, sergi mekânına, yerleştirmenin kendisine de yayılıyor. Yapıtlar dünyevi mekânla ruhani mekân arasında bir tür ilişki kuruyor, geçitler oluşturuyor. İzleyici de kendini bu kurgunun içinde buluyor.

Yalçıntaş’ın kompozisyonlarında kimi zaman mekân ve nesneleri, kimi zaman da zemini ve çocuk kıyafetlerini kaplayan geometrik desenler, estetiğin çok daha ötesinde kaygılarla yerleştiriliyor. Evrenin yapısını geometri aracılığıyla anlamaya, yaşamın sırlarını yine geometriyle açıklamaya çalışan ‘Kutsal Geometri’ kavramı burada karşımıza dikiliyor. Zamanla izleyici de bu dünyayı anlamlandırma çabasının bir parçası oluyor, anlama süreci evrenin gizlerini keşfetme oyununa evriliyor.

Nedeniyle var olan

Stoa felsefesinin sergiye ismini veren öğretisi ‘Causa sui’, “Özü varlığı kuşatan, başka deyişle tabiatı ancak var olarak tasarlanabilecek olan şeye, kendi kendisinin nedeni” demek. Spinoza, Etika‘sında “Kendi başına var olan ve kendisi ile tasarlanan, yani kendisini teşkil edecek başka hiçbir fikrin yardımı olmaksızın hakkında fikir edindiğimiz şeye cevher” der. Tanrı ise cevherin sonsuzluklarla donanmış halidir. Yalçıntaş’ın da Tanrı’ya, dolayısıyla ilahi olana ve inanca bakışını, Spinoza’nın bu tanımları doğrultusunda anlamlandırmak mümkün olabilir. Ayrıca, Yalçıntaş’ın kompozisyonlarını dolduran unsurlarda, desenlerinde yarattığı olay ve durumda, bir tür kendiliğindenlik göze çarpar. Yaratıcının varlığı mümkün olan en az seviyede hissedilir. Hatta sanatçı kimi zaman izleyici konumuna çekilir. Formların ve anlatıların oluşunu kendine bırakır.

Yapıtlar, kendi varoluş nedenlerinin yanı sıra zıtlıkları da barındırır. Yalçıntaş, karşıtlıkları varoluşun kaçınılmaz birer parçası olarak görür. Yıkımla yapım, aydınlıkla kararlık, iyilikle kötülük, yerle gök, Tanrı’yla Şeytan aslında birbirinin varlık nedenidir. Biri yoksa, diğeri de olmaz.

Yalçıntaş’ın felsefeden, mitolojiden, mimariden, geometriden, insanlık tarihinden, yüzlerce yıllık elyazmalarından, masallardan, ilkel çizimlerden, inanç sistemleri ve ritüellerinden ilham alan, farklı öğretileri kendine has bir üslupla yorumlayan yapıtları, izleyenin de sezgilerini devreye sokuyor. Başka bir deyişle bu sergide anlama eylemi, sezinleme sürecine dönüşüyor. Çok katmanlı hikâyeler barındıran her bir resim, onları yeni anlamlarla daha da zenginleştirecek izleyicilerini bekliyor.

Yuşa Yalçıntaş’ın Causa sui adlı sergisi, 30 Eylül-5 Kasım tarihleri arasında Pi Artworks İstanbul‘da görülebilir.

Muhabbetimiz daim olsun...

Benzer Yazılar
Total
0
Share

vesaire sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et