Yağmanın sürekliliği

Nurdağı, Gaziantep, 7 Şubat 2023. Fotoğraf: Khalil Hamra, AP.
Nurdağı, Gaziantep, 7 Şubat 2023. Fotoğraf: Khalil Hamra, AP.

Nerdeyse çeyrek asır önce, televizyonlarda ve gazetelerde Gölcük depremi konuşuluyordu. Bugün hükümetin arkasına dizilenler, o günlerde “devlet nerede?” diye soruyordu. Bu yazı, iki olayın koşullarını kıyaslamak için yazılmıyor. Bugün kıyasların değil, sürekliliğin görünürleştiği bir gerçekle yüz yüzeyiz: Yağmanın sürekliliği.

Binalardan çalınan demirden insanlardan çalınan kedere kadar her yerde soygun var. Yerle bir olan yeni binalardan birini yapan şirket, açıklamasına “kader” lafını sıkıştırıyor. Oysa binanın altına açılan market yapının kolonlarını kesmiş. Enkazdan sağ çıkmış bir depremzedenin burnuna muhabir mikrofonu dayıyor. Fonda acıklı bir müzik. Yaşadıklarımız zaten söylenebilecek her şeyi söylerken, kamu kaynaklarıyla ilk günden ilan edilmeyen seferberlik, mucize ve kader anlatısını pekiştirmek için usulen ilan ediliyor. Hepsi yağmanın farklı görünümleri.

“Önce cenazeler kalksın, şimdi siyasetin sırası değil” diyenler, esasında kendileri için süre istiyorlar. İstiyorlar ki felaket esnasında yeni çıkarlar planlanabilsin. Öyle büyük bir hızla oluyor ki bunlar, geçmiş de yeniden yazılıyor. “Hazırlıklı olunabilir miydi?” değerli bir sorudur, ama yanıtı da karmaşık değil. Elbette olunabilirdi.

Yönetim nihayetinde halktan devralınmış yetkinin, kaynaklar kapasitesince halk için etkin kullanımıdır. Depremi siyasetin konusu yapan fay hattı bu tanımdaki kırılmadan geçiyor. Halkına bağlı yurttaşlar tarafından değil, kendi sınıfına ve ailesine hizmet eden tüccarlar tarafından yönetiliyoruz. Aktörler yer değiştiriyor, kendi felaket hesaplarını, kâr-zarar tablolarını çıkarıyorlar. Onların analizlere dayalı deprem yorumları ile bir depremzedenin “buraya bir çadır gönderin, nerede bu çadırlar?” sorusu arasında uçurum var. Bu uçurumu görmek, bilmek için teyide ihtiyaç yok. Yağma, o derinleşen uçurumdur.

Sivil toplum devletin yetemediği yerleri varlığıyla doldurur, böylelikle düzeni işler kılar. Sivil toplum tek başına bir düzen kuramaz, mevcut düzenin acil durumlarında yaraları sarmaya yardımcı olur ama tek başına iyileştiremez. Üstelik kurumlarının çoğu özelleştirilmiş bir ülkede dış bağımlılık sivil toplumun da belini büker. Kaynaklar devletin elinden çıkıp yerli ve yabancı şirketlere verildiğinden, hayati öneme sahip madencilerin bölgeye gelmesi için çağrı yapmak zorunda kalırsınız. Dernekler malzeme bulmak için şirketlerle pazarlık yapar, gerekli ürünler için para yine halktan toplanır, kısmi indirimlerle alınır. Kıyılan bizim hayatımız değilmiş gibi, tüm bunlar zaten bizim emeğimizden çalınanlarla kurulmamış gibi, bağış bekleriz. Üstelik şirketlerin vergilerinden düşecekleri bağışlar. Üstelik şimdiden akbaba gibi üşüştükleri bir kaynak birikimi. Öfkelenmemek elde değil, bu öfkenin de teyide ihtiyacı yok.

Bir de bu aciliyete iktidarın her şeyi tek elden yönetme hırsı eklenirse, afetlerin doğuracağı boşluklara yerleşebilecek çoklu yetki dağılımının önüne geçmek için halkın üzerindeki baskı katlanır. O kadar kırılganlaşır ki yönetim, cüretini korkusundan alır. Cüreti ile korkusu birbirinden beslenir, olağanüstü hâller olağanlaşır. Bir hafta boyunca yavaş dediğimiz her şey, yasak kararlarından başlayarak hızlanır. Bir hafta boyunca kullanılmayan o kapasite, mesele rant olunca birden heybetiyle meydana çıkar. Yardımdan, sevdiklerinden, hayattan yoksun kalmış insanları, kendilerine muhtaç bırakacak tüm kurumlar yardımlaşma ağına göz diker, hızla orada boy gösterir. Yeni yağmalar için.

Bilgimizin sınırları geçmişle sınırlı değil, geleceği de biliyoruz şimdiden. Çünkü bir ayağımız bugünde bir ayağımız 24 yıl öncesinde. Bir gözümüz burada, bir gözümüz geçmişte. Yine de devam etmek gerektiğini, elimizden ne geliyorsa yapmamız gerektiğini biliyoruz. Ama yeter mi?

Hangi hijyen ürününe, kuru gıdaya, bebek mamasına yetebilir halkın dişinden tırnağından artırdıkları? Bu dayanışmanın politik bir örgütlülüğe evrilmesinin önemi burada, ihtiyaç duyulan her şeyin ivedilikle ücretsiz ulaştırılmasında. Bu yağma düzenine meydan okumak bizim elimizde.

Muhabbetimiz daim olsun...

Benzer Yazılar
daha fazla

“Senaryon için yap”

Bu aralar özellikle 20’li yaşlarının başındakilerin Twitter ve TikTok’ta sıkça kullandıkları bir ifadeyle karşılaşıyorum: “do it for the…
Total
0
Share