Geçen hafta İstiklal Caddesi’nde yürürken bir sokak röportajı için durduruldum. Son zamanlarda çokça karşılaştığımız bir şey bu. Instagram, Youtube ve Twitter binbir türlü sokak röportajıyla dolup taşıyor, herkes sıradan insanların ne düşündüğünü merak ediyor. Yanıtlarla keyifleniyor, üzülüyor, öfkeleniyor. Röportajda, enflasyon ve hayat pahalılığı hakkındaki düşüncelerim soruldu (Cevabımın önemi yok, tahmin etmesi de güç değil). Bu olayın ardından sallana sallana eve giderken, düşünmeden edemedim: Sokak röportajlarına ilgimiz nereden geliyor? Sokak röportajları neden son zamanlarda sosyal medyada bu kadar popüler?
Bu soruları yanıtlamak için, gazetecilik hakkında bir iki şeyden bahsetmek gerek herhalde. Sokak röportajı, ya da Latince adıyla vox populi, kısaca “halkın sesi” demek. Gündelik dilde ve gazetecilikte de halkın çoğunluğunun görüşü anlamına geliyor.[i] Sokak röportajları, son zamanlarda ziyadesiyle popüler olmasına rağmen, uzun zamandır gazeteciliğin önemli bir parçası. Neden mi? Çünkü formatı itibarıyla gazetelerin ve haber kanallarının sunamadığı gerçeklik fragmanlarına görünürlük kazandırabiliyor. Sokaktaki kişi, genelde kendisine ne sorulacağını bilmiyor. Televizyon programlarındaki veya gazete röportajlarındaki gibi önceden yanıtlarını hazırlaması da mümkün değil. Soruyu da yanıtını da düşünecek pek vakti yok. O anda konu hakkında ne düşünüyorsa, onu söylüyor. Biz de izliyoruz. Bir bakıma, sokak röportajları gazeteciliğin doğası gereği ürettiği dikey ilişkiyi kırıyor. Uzmanların bir mesele hakkında ne düşünmemiz gerektiğini söylemelerini dinlemektense, yurttaşların sesini (kısmen de kendi sesimizi) dinliyoruz. O halde, herkesin sesini eşit biçimde duyurduğunu iddia eden sosyal medyanın sokak röportajı videolarıyla dolup taşması beklenmedik değil.
Ancak her şeye olduğu gibi sokak röportajlarına da ihtiyatla yaklaşmakta fayda var. Evet, formatının kendiliğindenliği samimi yanıtlara olanak tanıyor, ama bir kişinin deneyimi gerçekliğin bütününü temsil edemiyor. Belki benden sonra röportajı yapılan insan tipik bir gurbetçiydi, belki enflasyonun e’sinden haberi yoktu, belki de enflasyonun dış güçlerin veya muhalefetin oyunu olduğuna inanmıştı.
Az bilen insanların, çok bilen uzmanlar gibi konuşarak tepki ve ilgi çektikleri de oluyor. Benim de elimde değil, Instagram’da karşıma çıkan bir YouTube röportajında “Hayat pahalı değil, siz fakirsiniz” dendiği zaman, kan beynime sıçrıyor, paylaşımın altında yorum yapmadan duramıyorum. Bu da paylaşanın canına minnet tabii. Ne kadar çok beğeni, yorum, paylaşım, o kadar çok takipçi ve kısa süreli şöhret. Paylaşılan bilginin doğru olup olmadığı önemli değil. Mesele, herkesin konuşmasına olanak tanıdığını iddia eden sosyal medyanın dayattığı üzere olabildiğince kısa sürede olabildiğince çok içerik üretmek. Hal böyle olunca, amaca giden her yol da mübah sayılıyor.
Böyle senaryoların psikolojide kavramsal bir karşılığı var: Dunning-Kruger etkisi. Belli bir konuda az kabiliyet, uzmanlık ve deneyim sahibi olan kişilerin, o alandaki kabiliyet, uzmanlık ve deneyimlerini abartmaya eğilimli olmaları demek. Bir tür bilişsel önyargı, aynı şey tam tersi için de geçerli. Bir konuda gerçekten uzman olanlar da, kendi kabiliyetlerini ve deneyimlerini azımsamaya meyilli, çünkü gerçek uzmanlığın ne kadar talepkar olduğunu biliyorlar.
Dunning-Kruger etkisi, sokak röportajlarının neden akademik makalelerden daha fazla ilgi gördüğünü açıklamaya yetmiyor elbette. Madem sosyal medyada maksat içerik üretmek ve paylaşmak, o halde biz de akademik makaleleri özetleyen grafikler hazırlayıp paylaşalım, olmaz mı? Zor, çünkü sokak röportajlarının saniyeler içinde yapıp çoğu makalenin yapamadığı bir şey var: duygularımızı uyandırmak. Şaşkınlık, öfke, sevinç, üzüntü… Sokak röportajında fazlasıyla makul şeyler söyleyen insanlar bile olağanüstü bir ilgiye mazhar olup şaşkınlık yaratabiliyor mesela. Bunlar, sokak röportajlarını izlerken içimizde uyanan bazı temel duygular. Galiba sokak röportajı da meşruiyetini duygular sayesinde kazanıyor.
Ne zaman sosyal medyada bana hitap eden veya bende güçlü duygular uyandıran bir şeye rastlasam, bu duygularımı (zahmetsiz de olsa) eyleme dönüştürme ihtiyacı duyuyorum. Hemen herkesin aşina olduğu bir ihtiyaç bu, sosyal medyada “beğenerek” ya da “yeniden paylaşarak” yapıyoruz genelde. Öyle olmadığını bilsem de, benim gibi ne kadar çok insan aynı paylaşımı beğenmiş ve yorum yapmışsa, o kadar meşruiyet kazanmış gibi geliyor aklımdaki düşünce. Ah, bu yankı odaları. Sosyal medya bize diyalog kurmayı öğretmiyor, çünkü orada anlaşmazlıktan kaçınmak kolay. Kendi sesimizin yankısı olacak sesleri duyuyoruz, kendi yüzümüzün yansımalarını arıyoruz. Tabii ki görünmeyen bazı küçük hesaplar da var: sosyal medyadaki insan kalabalığı, bilişsel önyargılar, kibir… Kim haklı olduğunu bilmek, okumak, duymak istemez ki?
Bu yazıyı yazarken sokaklar, ilgi çekebilecek yeni röportajların peşindeki muhabirlerle dolmaya devam edecek: Enflasyon hakkında ne düşünüyorsunuz? Göçmenler hakkında ne düşünüyorsunuz? Falan filan. Kim bilir kimler, nasıl yanıtlar verecek. Bazısı ağlatacak, bazısı güldürecek, bazısı izlenmeden geçilecek. Biz de bu tarz videolarla olumlu olumsuz etkileşime girmeye devam edeceğiz. İngilizler o Latin deyişini boşuna sahiplenmemiş: vox populi, vox Dei. Halkın sesi, tanrının sesidir.
[i] Adams, Sally. Interviewing for Journalists. Psychology Press, 2001.
Size ihtiyacımız var. Buraya kadar geldiyseniz, hatırlatmak boynumuzun borcu. Türkiye gibi geleceği ziyadesiyle belirsiz bir ülkede, elimizden geldiğince nitelikli yayıncılık yapmanın imkanlarını araştırıyoruz. Güvenilirliğini küresel ölçekte yitirmiş medya alanında hâlâ iyi işler çıkarılabileceğini göstermek istiyoruz.
Bağımsız yayıncılığı desteklemeniz bizim için çok değerli. vesaire’nin dağıtımının sürekliliğinin sağlanmasında ve daha geniş kesimlere ulaşmasında okurlarımızın üstlendiği sorumluluk özel bir anlam taşıyor. vesaire’yi tek seferliğine veya düzenli desteklemek için patreon sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.
Merhaba Derin Savaşan,
Bir süredir kafamı kurcalayan meseleye açıklık getirdiğiniz makalenizi sevinçle okudum. Ben de %95 güven aralığı dışında kalan görüşlerin ilginçliği nedeniyle ilgi görüyorlar diyordum kendi kendime…Çünkü sokak röportajlarını tümünü izlemiyoruz, bize sunulanla yetiniyoruz ve bu da ilginçlik oluyor her seferinde… Ama siz makalenizde konuyu yerli yerine oturtmuşsunuz.
Çabanız için kendi payıma düşen teşekkürümü iletiyorum.
Saygılarımla