Şiir nereye kayboldu?

Fotoğraf: Laura Chouette.

Şiirden bahsederken aklınızda canlanan sahne orta yaşlı, bekar, orta sınıf bir erkeğin rakı masasında otururken size epey anlamsız gelen uzunca bir monologla kendi zekasını kanıtlamaya çalışan özgüveniyse, belli ki ataerkil toplum size de bir özür borçlu.

Şiiri “cringe” bulan, bir mizah malzemesi haline getiren, hem estetikten hem de toplumsallıktan uzak bir boşluğa konumlandıran genel eğilimin özellikle genç kuşakta hakim olduğunu fark etmek zor değil. Artık abartılı ve karikatürize edilmiş bir duygusallıkla özdeşleşen bu edebi türün geçen birkaç onyılda itibarını neredeyse tamamen kaybettiğini söylemek de öyle. Peki, bir zamanlar nazik bir iletişim biçimi, romantik bir aşk ilanı hatta belki güçlü bir devrimci duruş olarak varolabilen bir tür ne oldu da böylesine yerlere düştü? Bir zamanların kahramanı şairler neden günümüzün soytarıları oldu? Değişen biz miyiz, yoksa şiir mi?

Dünyayı anlamlandırma ihtiyacımızın neredeyse tamamen kaybolduğu ve bunun yerini kendimizle ilgilenme saplantısının aldığı bir çağda olduğumuzu sık sık konuşuyoruz. Bu çağın bir yansıması olarak giderek hızlanan ve artık neredeyse yetişemeyeceğimiz bir hal alan yaşamlarımızın içinde “durup ince şeyleri anlamaya” pek zaman yok. Üstelik zaman yaratsak bile, düzene uyum sağlayabilmek için geliştirdiğimiz yeni özelliklerimiz bu inceliklerden keyif almamıza pek olanak tanımıyor. Eskiden şiirlerle süslediğimiz aşkı artık speed-up şarkıların sözlerinde buluyoruz. Kendimizle konuşmak için okuduğumuz dizelerin yerini kişisel gelişim podcastleri aldı. Toplumsal öfkemizi diri tutmak içinse öfkeli tweetler okumayı ve retweet tuşuyla hak verdiğimizi belirtmeyi tercih ediyoruz. Yavaşlamanın tam anlamıyla bir yansıması olan şiir, hızlı yaşantının içinde giderek işlevini kaybetti. Artık duygularımızı ifade etmek için fazla yavaş ve abartılı kalıyor. Her şeyi en basit ve hızlı şekilde anlatmanın değer gördüğü bir yaşamın içinde elbette yavaş ve abartılı olana pek de yer yok.

Bunun yanında, özellikle 2010’ların başında #ŞiirSokakta gibi akımlarla bağlamından koparılan ve sahipsizleştirilen dizeler şiirin gerçekten ne olduğuna dair algımızı da şaşırttı. Her ağdalı ve kafiyeli sözcükler bütününü şiir çuvalına doldururken hem estetik hem de toplumsal değerlendirme becerilerimizi kaybettik. Şiiri kimin, ne zaman yazdığını sorgulamadığımız, hatta bir sonraki dizesini bile okumadığımız bu yeni şiir tüketim biçimi onunla tamamen mesafelenmemize giden yolun taşlarını döşedi. Böylelikle başıboş kalan şiiri en anaakım özneleri ve özellikleriyle beraber sahiplenenlerin çizdiği karikatürize imaj, bizim de yeni şiir algımızı yapılandırdı. Bu anaakım öznelerin basitleştirilmiş anlatıları içinde kendine yer bulamayanlar elbette yine kadınlar, LGBTİ+lar ve gençlerdi. Şiir, kendi özüne ihanet eden bir biçimde, yine aynı döneme tekabül eden Tomris Uyar anlatısının da kanıtlayacağı üzere, artık sadece erkeklerin romantizmi için sokaktaydı. Daha doğrusu sokakta bile değildi, yalnızca sosyal medyadaydı.

Hal böyle olunca, şiire küsmemiz anlaşılır. Ancak bu küslüğü uzatmadan problemin ana kaynağının şiirin kendisi olmadığını fark etmek ve en önemlisi bu doğrultuda yeni denemelere alan sağlamak da önemli. Çünkü dünya hızlandıkça, baş dönmesinden bayılmamak için biraz durmaya, bir köşede soluklanmaya ve yavaşlamaya duyduğumuz ihtiyaç da artacak. İşte o zaman şiir, varoluşuna paralel şekilde, bizi anlayacak.

Size ihtiyacımız var. Buraya kadar geldiyseniz, hatırlatmak boynumuzun borcu. Türkiye gibi geleceği ziyadesiyle belirsiz bir ülkede, elimizden geldiğince nitelikli yayıncılık yapmanın imkanlarını araştırıyoruz. Güvenilirliğini küresel ölçekte yitirmiş medya alanında hâlâ iyi işler çıkarılabileceğini göstermek istiyoruz.

Bağımsız yayıncılığı desteklemeniz bizim için çok değerli. vesaire’nin dağıtımının sürekliliğinin sağlanmasında ve daha geniş kesimlere ulaşmasında okurlarımızın üstlendiği sorumluluk özel bir anlam taşıyor. vesaire’yi tek seferliğine veya düzenli desteklemek için patreon sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

Muhabbetimiz daim olsun...

Benzer Yazılar
İsrail'in 2 Ağustos 2014'te Gazze'ye düzenlediği hava saldırısında hasar gören Gazze İslam Üniversitesi'nin bahçesinde etrafa saçılmış kağıtlar. Fotoğraf: AA.
daha fazla

Kitle imha şiiri yoktur

Rıfat El-Arir, işgalci ve sömürgeci siyonist kuşatmanın baskıcılığına karşı direnmeye çalışan milyonlarca Filistinliden biriydi. Gazzeliydi. Akademisyen ve şairdi.…
YETENEKLİ BAY RIPLEY (Anthony Minghella, 1999).
daha fazla

Bay Ripley yaşıyor

Patricia Highsmith (1921-1995), çekici sosyopat Tom Ripley’nin başrolde olduğu psikolojik gerilim romanı Yetenekli Bay Ripley’i 30 Kasım 1955’te…
Total
0
Share