Psikanalist Sigmund Freud’un, dönemin psikiyatrları tarafından “manik-depresif delilik” tanısı alan ve umutsuz vaka addedilen yirmi üç yaşındaki Sergey Pankeyev adlı gencin analiz sürecine odaklandığı vaka öykülerinden oluşan Kurt Adam: Bir Çocukluk Nevrozu Öyküsü adlı eseri İş Bankası Kültür Yayınları tarafından Ahmet Fırat çevirisiyle yayımlandı.
1910-1914 arasında süren tedavinin ardından Freud vakayı kaleme alır ancak bir süre yayımlamaz. Daha önce ele aldığı Küçük Hans’ın at fobisiyle genç adamın kurt fobisi Freud için karşılaştırılabilir niteliktedir. Vaka öyküsünün Freud için asıl önemi de çocuk cinselliğinin varlığına yöneli duyulan kuşkuları (Jung ve Adler) bertaraf etmesidir. Dört buçuk yıl boyunca haftanın beş günü devam eden analiz, meşhur vaka öyküleri arasında en uzun sürmüş ve en çok tartışılmış olanıdır. Hastanın dört ile sekiz yaşlarında, yani analize başlamadan on beş yıl önce geçirdiği çocukluk nevrozunu merkeze alan “Kurt Adam” vakası, Carl Gustav Jung ve Alfred Adler’e karşı bir polemik yazısı olmasının yanı sıra Freud’un ilksel sahne, ters ya da negatif Oidipus kompleksi, analitik inşa gibi önemli kavramları aydınlattığı bir metindir:
Burada -yine kesitler halinde- aktaracağım hastalık vakası, sunumundan önce vurgulanması gereken bir dizi özelliğiyle diğerlerinden ayrılıyor. Vaka, on sekiz yaşındayken geçirdiği belsoğukluğu enfeksiyonunun ardından hasta düşmüş ve yıllar sonra psikanalitik tedaviye alındığı sırada tümüyle dışa bağımlı ve hayatını sürdüremez hale gelmiş bir gençe adamla ilgilidir. Gençliğinin hastalığından öncesine denk düşen on yıllık dönemi boyunca normal bir yaşam sürmüş ve ortaöğrenimini fazlaca sorunla karşılaşmadan bitirmiştir. Ancak ilk çocukluk yıllarına, dördüncü yaş gününün hemen öncesinde kaygı histerisi (hayvan fobisi) şeklinde başlayan, ardından dinsel içerikli obsesyon nevrozuna dönüşen ve etkileri on yaşına kadar uzanan ağır bir nevrotik rahatsızlık egemen olmuştur.
Aktaracaklarım yalnızca çocukluk dönemine ait bu obsesyon nevrozunu konu alacak. Hastanın doğrudan talebine rağmen, hastalığı, tedavisi ve iyileşmesiyle ilgili bütün öyküyü yazmaya, bu işi teknik açıdan uygulanamaz, toplumsal bakımdan da uygunsuz gördüğümden, yanaşmadım. Ama böylece, çocukluk nevrozuyla daha sonraki asıl hastalığı arasındaki bağlantıyı gösterme imkanı da ortadan kalkmış oldu. Bu sonraki hastalık hakkında tek söyleyebileceğim şey, hastanın bu sebeple Alman sanatoryumlarında uzun süre kaldığı ve o dönemde, en yetkili makamlarca “manik-depresif delilik” vakası olarak sınıflandırıldığıdır. Bu tanı, ilgi alanları ve faaliyetçe renkli yaşamı yinelenen ağır depresyon nöbetleriyle aksamış olan hastanın babası için kuşkusuz isabetli olurdu. Oğulda, yıllar süren gözlemlerim sırasında yoğunluğu ve ortaya çıkma şartları bakımından görünürdeki ruhsal durumun ötesine geçen herhangi bir duygudurum değişikliğine rastlayamadım. Klinik psikiyatrinin muhtelif ve değişen tanılar koyduğu başka birçok vaka gibi bu vakanın da, doğal seyrinde ilerlemiş ve ancak geride arıza bırakarak iyileşmiş bir obsesyon nevrozunun devamı sayılması gerektiği kanaatine vardım.
Yani anlatacaklarım, devam ettiği sırada değil, üzerinden on beş yıl geçtikten sonra analiz edilmiş bir çocukluk nevrozu hakkında olacak. Bu durumun başkalarına kıyasla avantajları olduğu gibi dezavantajları da var. Çocuğun, nevrozu devam ettiği sırada yapılacak bir analizi daha güvenilir görünecekse de içerikçe pek zengin olamayacaktır. Çocuğa fazla söz ve düşünce ödünç vermek gerekecek ve buna rağmen çocuk bilinci muhtemelen en derin katmanlara nüfuz edemeyecektir. Çocukluk hastalığının, zihinsel olgunluğa erişmiş yetişkin anıları aracılığıyla analiz edilmesinde ise bu kısıtlamalar bulunmaz; fakat bu defa da, sonraki bir zaman diliminden kendi geçmişine bakmanın getireceği çarpıtmalar ve düzeltmeleri hesaba katmak gerekecektir. İlk durum muhtemelen daha ikna edici sonuçlar doğurur, ama ikincisi katbekat daha öğreticidir.
Size ihtiyacımız var. Buraya kadar geldiyseniz, hatırlatmak boynumuzun borcu. Türkiye gibi geleceği ziyadesiyle belirsiz bir ülkede, elimizden geldiğince nitelikli yayıncılık yapmanın imkanlarını araştırıyoruz. Güvenilirliğini küresel ölçekte yitirmiş medya alanında hâlâ iyi işler çıkarılabileceğini göstermek istiyoruz.
Bağımsız yayıncılığı desteklemeniz bizim için çok değerli. vesaire’nin dağıtımının sürekliliğinin sağlanmasında ve daha geniş kesimlere ulaşmasında okurlarımızın üstlendiği sorumluluk özel bir anlam taşıyor. vesaire’yi tek seferliğine veya düzenli desteklemek için patreon sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.