Sanal dünyada ‘kötü’ olmanın faydaları

Twitter’da genelde neşeli bir tutumum vardır. Gönderilerimin çoğu bilim veya araştırmalarla ilgili, içinde bir sürü ünlem işareti barındıran heyecanlı açıklamalardan oluşur! Fakat bir şeyin farkına vardım: İğneleyici ya da huysuz bir tweet attığımda, benim neşe saçan açıklamalarıma göre, çok daha fazla dolaşıma giriyor. İnsanlar sıcakkanlı olduğumda bu durumu seviyor, peki ya iğneli bir şaka ya da sert bir yorum yaptığımda? Paha biçilemez bir sosyal medya olayı ortaya çıkıyor. Bunlar elbette anekdota dayalı veriler. Yine de, burada psikolojik bir mekanizma olup olmadığı konusunda merak duymama sebep oluyor. Ketum görüşlerin bonkör olanlara üstün geldiği doğru mu?

Gerçeği söylemek gerekirse, böyle bir mekanizma var. Buna hipereleştirellik (hypercritism) ismi veriliyor. Olumsuz açıklamalar duyduğumuzda, onların tabiatı gereği olumlu olanlara göre daha zekice olduğunu düşünüyoruz. Harvard Business School’da araştırma direktörü olan Teresa Amabile, bunu 1980’li yıllarda araştırmaya başladı. Kabaca yarısı erkek, yarısı da kadın 55 öğrenciden oluşan bir gruba The New York Times’ın bir sayısında basılmış iki kitap eleştirisinden bölümler verdi.  Her iki makaleyi de aynı eleştirmen yazmıştı, fakat Amabile bunları anonim hâle getirerek dillerini iki versiyonunu elde etmek üzere biraz değiştirdi – biri olumlu, biri olumsuzdu. Sonrasında, öğrencilerden eleştirmenin zekâ seviyesini değerlendirmelerini istedi.

Sonuç ortadaydı: Amabile, öğrencilerin olumsuz yazarın olumlu olandan “çok daha” zeki olduğunu düşündüğünü belirtiyor. Çoğu nahoş eleştirmenin “daha yetkin” olduğunu söylemiş.  Teslim etmeliyiz ki, olumsuz olmak her zaman avantajlı olmak anlamına gelmiyor – Amabile, öğrencilerin haşin eleştirmenin “daha az sıcakkanlı ve acımasız” olduğunu” ve “diğeri kadar kibar olmadığı”nı belirttiklerini, fakat onu “kesinlikle daha zeki” bulduklarını söylüyor. Büyük ihtimalle, benim iğneleyici tweetlerim için geçerli olduğu gibi.

Olumsuzluk eğilimi denilen bu şey, iki yönlü çalışıyor gibi gözüküyor. Başka çalışmalar da devasa gri maddemizle birini etkilemeye çalıştığımız zaman, ortaya mayhoş ve olumsuz görüşler attığımızı gösteriyor. Takip eden bir araştırmada Central Michigan University’de bir psikolog olan Bryan Gibson, (yaklaşık üçte ikisi kadın olmak üzere) 117 öğrenciden oluşan bir gruptan kısa bir film izlemelerini, bunun hakkında bir eleştiri yazısı yazmalarını ve sonrasında bunu bir arkadaşlarına göstermelerini istedi. Gibson’ın ekibi eleştiri yazacak öğrencilerden bazılarına arkadaşlarının kendilerine yönelik iyi hissetmelerini sağlamalarını söyledi; diğerlerinden ise zeki görünmeye çalışmaları istendi. Doğru tahmin ettiniz: Daha akıllı görünmeye çalışanlar, sevilmeye çalışanlara göre, önemli ölçüde daha olumsuzlardı.

Neden bu eğilime sahibiz? Bundan kimse tam olarak emin olamasa da bazı teorisyenler bunun evrimsel olduğu varsayımında bulunuyor. Atalarımızın çevresel koşullarında, kötü haberlere odaklanmak hayatta kalmaya yardımcı oluyordu.

Daha önce de belirttiğim gibi, bunları sistematik olmayan verilerden hareketle söylüyorum – ve sosyal medyanın bulanık, şarap karanlığındaki denizinde bir şeylerin neden viral olduğuyla ilgili genelleme yapmak da kolay değil. “Çok tatlı” gönderilerden bazıları delicesine beğeniliyor; bazı eleştirel düşüncelerden ise nefret ediliyor. (Kendini-iyi-hisset temalı web sitelerinden Upworthy’nin cümbüşlü başarısı ile akıllıca eleştiriler yazan kadınlar ve azınlık mensuplarına yönelik tacizi karşılaştırın). Ve “olumsuz” dediğimiz nedir ki? Toplumsal değişme yönelik bir manifesto statükoyu eleştirdiği için olumsuz veya idealist olduğu için olumlu mudur?

Öte yandan, olumsuzluk eğilimini öğrenmem, çoğunlukla asık suratlı fikirler öne süren burnu büyük uzman görüşlerine yönelik şüphemi artırdı. Eğer bir insanın aklı iğneleyici kıvraklığından dolayı alkış topluyorsa, elbette ki kamuda sözü geçen entelektüeller kendi yaklaşımlarını buna göre ayarlarlar.

Gibson diğer araştırmacıların kendi araştırmasına çok referans vermediğini ve bunun üstüne yenisinin pek konmadığını söyledi. “Belki de yeterince olumsuz değildin?” dedim ona. Kahkaha attı ve “Sanırım” diye cevap verdi.


*Bu yazı, Ceren Yartan tarafından Clive Thompson’ın wired.com‘da yayımlanan makalesinden çevrilmiştir.

Muhabbetimiz daim olsun...

Benzer Yazılar
Henry Kissinger ve Vladimir Putin, 2016. Fotoğraf: Alexandra Mudrats, © ITAR-TASS.
daha fazla

Batı’nın Pravda’ları

1970’lerin başında bir Amerikalı ile bir Sovyet hangi toplumun daha özgür olduğunu tartışmaktadır. Amerikalı, birden “Biz en azından…
Total
0
Share