3 Ekim 2016’da çoğu kadın olmak üzere 100.000’den fazla insan Polonya’nın büyük şehirlerinde sokakları doldurdu. Polonya sonbaharının kasvetli ve yağmurlu bir gününde, her meslek ve yaştan kadının bir araya gelerek Polonya’daki sağ hükümetin çıkarmaya çalıştığı kürtaj yasasına karşı verilen savaştı. Politikacıların saygısız ve kadın düşmanı tavırları, seçme özgürlüğü şiarının altında birlik olan kadınların öfkeleri ve cesaretleriyle karşı karşıya geldi. Eylem, insanları tek partinin altında toplamaya yönelik politik bir yürüyüş değildi. Polonya toplumunun yarısının, yani kendi ülkelerinden koparılmış hisseden, bir araç gibi kullanılan ve saygı görmeyen Polonyalı kadınların yüksek sesli çağrısıydı. Eylem, kadınların ve erkeklerin bir amaç uğruna dayanışmasının ve devasa öfkelerinin bir göstergesiydi.
Parlamento seçimlerinin, Jarosław Kaczyński’nin lideri olduğu sağ parti PiS (Hukuk ve Adalet) tarafından kazanılmasının üzerinden yaklaşık bir yıl geçti. Takip eden aylarda muhafazakâr, milliyetçi, yabancı düşmanı ve Katolik yaklaşımlar, yegâne doğru olarak görülmeye başladı. Hükümetin bu güce kavuşmasını sağlayan ilk ve en önemli faaliyetler medya ve adalet sisteminin ele geçirilmesiydi. Ülke nüfusunun azalmasıyla kafayı bozmuş, Katolik kilisesine bağlı politikacılar özgürlüklerine, birden fazla çocuk sahibi olanlara verilmesi planlanan aylık maaş gibi, popülist hamlelerden daha fazla saygı duyan yurttaşlara savaş açtı.
Sağ yönelimli parlamento, muhafazakâr köktenci Katolik avukatlar grubunun tasarısını kabul ederken, kadın haklarını savunan “Kadınları Kurtarma” komitesinin tasarısını demokratik hak kisvesi altında reddetti. Bu radikal tasarı, kürtajı ne koşulda olursa olsun yasaklayacak, kadınları ayrım gözetmeksizin, tecavüz sonrası ya da çocuk yaşta hamile kalmış kadınlar da dahil doğurmaya zorlayacak, çocuğun sağlıklı doğamayacağı hamileliklerde dahi doğumu engellemeye dair her türlü teşebbüsü suç kabul ederek kadınları ve doktorları kürtaj ve düşük yapma durumlarında hapis cezası riskiyle karşı karşıya bırakacaktı. Parlamento yasa üzerinde çalışmaya başlayacaktı ki, kadınlar öfkelendi.

Öfke, önce Facebook’ta başladı. Hepimizin duvarlarını bireysel başkaldırı bildirileri ve adalet çağrıları doldurdu. Devamında muhalefet grubundan “Razem” (Birlikte) #czarnyprotest (Siyah Protesto) etiketini kullanıma soktu. Çok geçmeden tüm Polonyalıların sosyal medya profilleri siyaha boyandı, binlerce kişi siyah profil fotoğrafları kullanmaya, eylem etiketini de ekleyerek tamamen siyah giyindikleri fotoğrafları paylaşmaya başladı. Konuyla ilgili öfkelerini ifade etmek isteyen Polonyalıların sayısı artarken hükümet ve sağ medya feministlerin “karnavallarıyla” ve “siyah oyunlarıyla” dalga geçiyordu.
Öfkemiz giderek daha da belirgin bir hâle geliyor ve konu gitgide gündeme oturuyordu. Polonyalı insanlar yalnız değillerdi, tüm dünyadan destek yağıyordu. Ancak en önemli destek İzlanda’dan geldi. Konu hakkında tecrübeye sahip İzlandalı kadınlar yüreklendirici bir dayanışma beyanında bulundu. 24 Kasım 1975’te, İzlandalı kadınların %90’ı grev yaparak seslerini duyurmuştu. İşlerine gitmek, ev işleriyle ya da çocuklarıyla ilgilenmek yerine, binlerce kadın sokaklara çıkarak erkeklerle eşit haklar talep etmişti.
Polonyalı kadınlar barbarca yasa yüzünden ülkenin kuluçka makinelerine dönüşeceklerini, bedenleri, sağlıkları ve yaşamları üzerindeki haklarının tehlikeye düşeceğini anladıklarında, İzlandalı kadınların kazanımları onlara umut verdi. Polonya’nın en tanınmış aktrislerinden Krystyna Janda, İzlandalı kadınlara hayran olduğunu ve Polonyalı kadınların de aynı şekilde ülkelerindeki kadın haklarının şafağını getirmesini dilediğini belirtti. Mücadele çağrısı işe yaradı. Ulusal kadın grevi için bir Facebook sayfası oluşturuldu. Henüz bir gün gibi kısa bir süre geçmişken 3 Ekim Pazartesi’nin, Polonya’daki özgürlük ve eşitlik mücadelesinin en önemli günü olacağı aşikardı.
Çağrı sonucu 100.000 kişi greve gitti. “Czarny Poniedziałek” (Siyah Pazartesi) gerçekleşti. Büyük şehirlerin meydanları, sokakları, bulvarları, barbar kürtaj karşıtı yasayı, kadınları itaatkâr olacakları bir kalıba sokma çabalarını, devletin bireyler üzerindeki kontrolünü, baskıyı, cezai takibatı ve köktenciliği protesto eden sloganlarıyla siyah giyen insanlar tarafından dolduruldu.
Başta cezalandırılamaz ve her şeye kadir olduğunu düşünen Polonya hükümeti olmak üzere grev herkesi oldukça şaşırttı. Polonyalı politikacılar, her konuda aynı fikirde olmamalarına rağmen özgürlükleri ellerinden alındığında birleşen halklarına karşı açtıkları savaşı kaybettiler. Kadınlar özgürlükleri için çok uzun zamandır savaşıyorlar, sağcı politikacılar tarafından ellerinden alınmasına izin verecek değillerdi.
Hükümet geri adım attı ve konuyla ilgili halkın fikrinin hesaba katılması gerekliliği üzerinden kürtaj yasasını geri çekti. Umut ediyorum ki bu mücadele, Polonya halkının demokratik ve açık fikirli bir ülkede yaşama hakkını savunduğu savaşın yalnızca başlangıcıdır. Kazanılacak daha çok mücadele var!
* Bu yazı Kornelia Binicewicz tarafından vesaire.org için yazılmış, Onur Sesigür tarafından Türkçeye çevrilmiştir.