Nostaljiden uzak durmanın faydaları: Robert Plant

Robert Plant and the Sensational Space Shifters (Fotoğraf: David Brendan Hall, 2016)
Robert Plant and the Sensational Space Shifters (Fotoğraf: David Brendan Hall, 2016)

Rock tarihinin en muazzam vokallerinden Robert Plant, artık Led Zeppelin hakkında pek konuşmak istemiyor. Haklı sayılır, neredeyse efsanevi grubunun mirasıyla yarışacak(!) solo kariyerini kırk senedir inatla sürdürüyor. Hatta solo kariyerinin henüz Led Zeppelin dağılmamışken başladığı bile iddia edilebilir. John Bonham’ın ölümünden hemen önce yayımlanan, Led Zeppelin’in son stüdyo albümü In Through the Out Door (1979), ağırlıklı olarak Robert Plant ile John Paul Jones ortaklığının imzasını taşıyordu. John Bonham’ın alkolizmle başı dertteydi, Jimmy Page ise eroin bağımlılığıyla mücadele ediyordu.

Robert Plant, Led Zeppelin’in 1980’lerin başında dağılmasının ardından birçok farklı isimle işbirliği yaptı. Jimmy Page, Nile Rodgers ve Jeff Beck’in de yer aldığı Honeydrippers grubuyla blues sevdasının peşine düştü. Ne de olsa gençliğini Midlands’teki folk ve rock kulüplerinde bağıra çağıra blues söyleyerek geçirmişti. Alison Krauss’u yanına aldığı Raising Sand (2007) adlı akustik albümle Grammy ödülünü kazandı. 2010’da yalnızca bir sene sonra dağılacak Band of Joy grubunu kurdu, 2012’den bu yana Sensational Space Shifters grubuyla yol alıyor. Yeni grubunu heyecan ve ilham verici olarak tanımlıyor, Led Zeppelin ile karşılaştırmaktan kaçınıyor. Son zamanlarda grubun yeniden bir araya geleceği dedikodularını ise “Sensational Space Shifters’ı kimse için bırakmam” diyerek yanıtlıyor. “Bir ihtimal, belki Pink için,” diye (muhtemelen) gülerek zarını da atıyor.

Ağustos ayında yetmişini devirecek olan Robert Plant, Led Zeppelin’in hüküm sürdüğü yıllardaki enerjisinden neredeyse hiçbir şey kaybetmedi. Sadece sahnedeyken gömleğinin düğmelerini artık ilikliyor. Rock müziğin altın çağından Mick Jagger ve Rod Stewart gibi yalnızca birkaç grup liderinin hayatta kaldığını kibirden uzak bir hâlde hatırlatıyor, önemli olanın yeteneğini güncellemek olduğunu vurguluyor.

Plant’in Sensational Space Shifters ile kaydettiği 11. solo albümü Carry Fire geçen yıl yayımlandı. Led Zeppelin fanatiklerini bile memnun eden albüm, 11 nefis şarkıdan oluşuyor ve 1970’lerden de hatırlayacağınız Doğu esintilerini elbette içeriyor. Albümün şimdiye dek en çok dinlenen şarkıları “Carry Fire” ve “The May Queen” mevzubahis esintileri taşıyanlar arasında öne çıkıyor. Rockabilly müzisyeni Ersel Hickey’nin en bilinen “Bluebirds over the Mountain” şarkısının cover’ında Robert Plant’e The Pretenders’ın kurucusu Chrissie Hynde eşlik ediyor. Robert Plant’in klasik müziğe olan ilgisi zaten biliniyor, albümün kapanış şarkısı “Heaven Sent” de Henryk Górecki’nin 3 numaralı senfonisinden ilham alıyor.

Robert Plant’in olağanüstü vokal yeteneğini yeniden hatırlatmaya hiç gerek yok, ama Sensational Space Shifters hakkında birkaç kelam edilebilir. Ağustos ayında yetmişini devirecek olan Robert Plant, yeni grubunu “Etrafım harika bir tekniğe sahip, birçok farklı enstrüman çalabilen, hep heyecan yaratabilen müzisyenlerle sarılı. Önlerinde şarkı söyleyen birine neredeyse ihtiyaçları yok,” diye anlatıyor. Üstelik grup üyelerinin müzikal şeceresinde Massive Attack ve Portishead gibi deneyimler de bulunuyor.

Robert Plant, 17 Temmuz Salı akşamı Açık Hava Sahnesi’nde 25. İstanbul Caz Festivali’nin kapanışını üstlenecek. Bu turnesinde Led Zeppelin şarkılarını da çalabileceğinin müjdesini vermişti. Konserde ağırlıklı olarak Carry Fire albümünden şarkılar dinleyeceğiz. Ama grubu tanımlayacak asıl şarkı dediği “Kashmir”, özgün kaydında kendi vokalini pek beğenmediği “Babe, I’m Gonna Leave You” veya çoktan bir rock marşına dönüşmüş “Whole Lotta Love” şarkılarını Açık Hava’da dinleme fırsatını yakalamak da zor olmayabilir.

Robert Plant’i anlatırken bu yıl 50. yaşını kutlayan Led Zeppelin’den bahsetmemek elbette imkânsız, ancak Robert Plant nostaljiyi veya geçmişle avunmayı pek sevmiyor. Niteliğin değerini yitirdiği, her şeyin nicelikten ibaret kaldığı ve nostaljinin sonuna kadar istismar edildiği günümüzde inatla şimdiye ve geleceğe odaklanıyor, yenilikçi müzikal tavrını hâlâ koruyor. Sadece bu tavrı bile onu sahnede canlı izlemek için yeterli bir sebep gibi görünüyor.


[Bu yazı, İstanbul Caz Festivali’nin maddi desteğiyle hazırlanmıştır.]

Muhabbetimiz daim olsun...

Benzer Yazılar
YETENEKLİ BAY RIPLEY (Anthony Minghella, 1999).
daha fazla

Bay Ripley yaşıyor

Patricia Highsmith (1921-1995), çekici sosyopat Tom Ripley’nin başrolde olduğu psikolojik gerilim romanı Yetenekli Bay Ripley’i 30 Kasım 1955’te…
Total
0
Share