Sinemamızda “The Mukhtar Scene” etkisi

"Bir Başkadır" (Berkun Oya, 2020), Netflix.
“Bir Başkadır” (Berkun Oya, 2020), Netflix.

Şunu söyleyerek başlamak istiyorum; Bir Başkadır’ı sevecek insanlardan biri olarak görmüşümdür kendimi. Berkun Oya’yı severim, Radikal’deki yazılarından, NTV’den, sonrasında Krek’ten takip ettiğim insanlardan… Toplumsal yapının birçok katmanına temas eden, birçok sınıftan farklı arkadaşları olan biri olarak, Bir Başkadır, adından başlayarak beni yakaladı. İşte dedim, Türkiye’yi anlatan, çokkatmanlı, harika bir iş olabilir. Bu sebeple, biraz önyargılı başladım diziye. İlk yirmi dakikayı geride bıraktığımda sıkıntıları görmüş fakat umutlanmıştım: Çok iyi bir şey izleyebiliriz.

Maalesef öyle olmadı. Nedenini söylemekte sakınca görmüyorum. Berkun Oya iyi bir sinemacı. İyi bir senarist. Ama iyi bir sosyolog değil. Kendisi, “The Mukhtar Scene Etkisi” olarak adlandırabileceğimiz bir tür aura’ya kapılmış görünüyor. E, nasıl olmasın ki? Müzisyenlerimiz, sinemacılarımız, edebiyatçılarımız kendilerini basic politikaya katmanın, topluma yarar sağlayan süper kahraman rolüne soyunmanın hazzından geri duramıyorlar. Hayır diyorlar, müzik yaptık, film yaptık ama insanlara daha kalıcı bir iş, toplumsal barış, refah, yeni bir hayat neden sunmuyoruz? Yetinmiyorlar ve haliyle, o tuttukları, ilmek ilmek ördükleri sinema evreni de, albümler de, kitaplar da, hepsi ellerinden bir bir kayıp gidiyor. Neden? Çünkü artık kendi üretimlerini sabun köpüğü gibi görmeye başlayıp çok daha kalıcı ve politik alanda da karşılığı olan bir şeyler yapmak istiyorlar.

Berkun Oya da kendisinden hiç böyle bir beklentimiz olmadığı halde sosyolojik mutabakat için elini taşın altına koymuş ve bize farklı insanların hikâyelerini aktarmaya girişmiş. Başörtülü bir kadın, başörtülü başka bir kadın, Kürt aile, bir Cihangir ıssız adamı, yogaya giden bir oyuncu. Tabii başörtülülerden biri zaten temizlikçi, Kürt ailenin de aynı zamanda engelli bir çocuğu var… Hikâyemizdeki karakterler bunlar. (Burada tuhaf bir manipülasyona başvurup karakterleri basitleştirerek anlatma yoluna gitmem, küçük bir mızıkçılık ve okurları yanıma çekme yönünde tuhaf bir hamle olarak görülebilir ama inanın öyle değil.)

Dizinin ilk yirmi dakikasında, Öykü Karayel’in canlandırdığı Meryem karakteri bir psikiyatriste derdini anlatıyor. Öykü Karayel yer yer abartıya kaçsa da şivesiyle ve başörtüsüyle zaten açık biri olarak bir başörtülüyü canlandırdığı ve şiveli de olduğu için, kendisine otomatikman verilecek olan “harika oyuncu” payesiyle açıyor diziyi. Bir temizlikçi Meryem. Oya’nın zihninde tekabül ettiği yer belli: başörtülü-şive-Esra Erol-evlilik görünce bayılır-kaynımgil-yengemgil-abimin asker arkadaşı-24 numara geçiyor mu-şeyhim/hocam.

Haftada üç kez temizliğe gidiyor Meryem, temizlik başı iki yüz lira alıyor olsa, eline haftada altı yüz lira geçse, işte onu da geliyor bu psikiyatriste veriyor, seans başı altı yüz TL. Meryem’in evinde, kendisinden çok daha sorunlu, arada intihara kalkışan, saç baş yolan, daha da kötüsü kıbleyi şaşırarak namaz kılan bir yenge var ama psikiyatristin karşısında Meryem oturuyor. Sebebini de söyleyelim… Meryem… üç kere bayılmış… bir yerlerde…

Psikiyatrist karakterimizin adı Peri. Defne Kayalar harika bir oyunculuk çıkarmış ama şivesiz bir karakter olduğu için ve fedakârlık gösterip başörtüsü takma cüretini göstermediği için oyunculuğu pek konuşulmuyor. Biraz da ondan bahsedelim: Robert’te okumuş, sonra fakülte, Amerika, yaz geldi mi hadi Londra’ya, hadi Paris’e, e haliyle Peri’de bir başörtüsü düşmanlığı var. Karşısında başörtülü Meryem dururken o Meryem’in anlattıklarına değil, psikiyatriste gitmek için icazet aldığı hocasına takılıyor. Peri’den önce, Peri ve Meryem ilişkisinde şöyle bir şey çekiyor dikkatimi: Haftada üç kez gittiği temizlik işinin parasıyla Meryem bu seansların ücretini karşılayabiliyorsa Peri bir devlet hastanesinde ya da halkla iç içe olacağı, belediye tarafından fonlanan bir halk kliniğinde çalışıyor olmalı. Bu durumda da “Paris-Londra Peri” ilk kez başörtülü görüyor olamaz (bir önceki sene bir adet başörtülü daha görmüş ama bir yandan da süpervizörüne “Çoğunluk onlar!” diye söylenmeyi unutmuyor). Nihayetinde zaten Oya’nın sosyolojik gözlemi çöküyor. Diziye bir başörtülü koymak yerine, yine cinayet filmleri yazıp eve gelen temizlikçisine “Hiç psikoloğa gittin mi?” diye sorsa, toplum için çok daha faydalı bir iş yapmış olacak.

Gülbin karakterimiz Cihangir’e gidiyor, orada takıldığı bir eleman da var. Gülbin İstanbul Türkçesiyle konuşuyor fakat sonradan öğreniyoruz ki Gülbin Kürt’müş… Kız kardeşi var bir tane, o da başörtülü ve Kürt. Erkek kardeşi engelli. Gülbin Cihangir’e passing—

Peri ve Gülbin’e, Gülbin’in passing’ine dair bir not: Peri gibi insanları, yani Oya’nın zihniyetine göre anneleri tarafından başörtülülerin öcü olarak gösterildiği, Robert’te okumuş, hadi Paris hadi Londra insanlarını başörtülü karşıtlığı üzerinden okumanın modası fazla gerilerde kaldı ve biraz yüzeysel. Bu türden bir kolaycılık, Meryem karakterinde gördüğümüz tektipleştirmeyi de beraberinde getiriyor; Esra Erol’dan bahseden başörtülü ve Robert’te okumuş başörtülü düşmanı. Oysa sadece Paris-Londra hattını arşınlayanlar değil başörtülüleri sevmeyenler; sıradan, hatta bir kuşak öncesinde taşrada olanlar, başörtülü akrabaları olanlar, şehre yeni gelenler ve taşra kimliğini ezmek-yok etmek isteyenler, kendinden utananlar ve kendini Cihangir’de yeniden yaratmak isteyenler… İşte bu sebeple tam da Tülin Özen’in canlandırdığı Gülbin karakteri başörtüsünü sevmeyen bir karakter olabilirdi. Peri bir başörtülü gördüğünde, ona oryantal bir yerden de olsa, kendi okumuş etmiş kimliğinin hayrına dahi olsa, kill your idols’a dayanan, annesinin söylediğine karşı gelen bir yerden şefkat duyabilir; oysa Gülbin, bir başörtülüyü, -overanalyze- öldürmek istediği hasta kardeşi gibi, karşısındaki Peri’ye söylemekten çekindiği başörtülü kardeşini yok etmek istediği gibi yok etmek isteyecektir. Ve böylelikle, başörtülü düşmanlığı artık yirmi kez konuşulmuş bir yerden ele alınmamış, Oya’nın iyi tanıdığı Cihangir’den bir okumaya maruz bırakılacaktı.

yapmış gibi duruyor. Ama hiçbir şekilde Kürt olduğu da belli değil. Renkli gözlerinden kıvırcık saçlarına, şivesine varana kadar, ailesiyle ilgisi yok. Nedenini de artık dile getirmek gerekiyor sanırım: Çünkü başörtülü değil. Bir Başkadır dizisinde başörtüsünü taktığınız an, beraberinde bir şive de elde ediyorsunuz. Karakterimiz Meryem… Abisi şivesiz, yengesi şivesiz, Meryem, büyük üstat Neşet Ertaş gibi g’leri vurgulayarak konuşuyor. Çünkü o bir başörtülü. Ailede tek şiveli o olmak zorunda. Derya Karadaş’ın canlandırdığı Gülan karakterimiz… Başörtülü ve şiveli. Ablası bir sahnede “Edi bese” demek zorunda kaldığında dahi düzgün bir Kürtçe kullanamazken üstelik. Altı doldurulmadan bir yere tıkılan tüm sosyolojik gözlemler, dizi ilerledikçe ve ortaya yazar-yönetmenimizin büyük ihtimalle tanımadığı Kürtler, sakatlar, başörtülüler girdikçe çatırdıyor. Oysa bu ülkede İzmirli köylü de var, başı açık şiveliler de var, Kürtçeyi çok iyi konuşan psikiyatristler de. Köyüne dönmek isteyen açık yenge şivesizken, şehre uyum sağlamış görünen başörtülümüzün şiveli olmasının, şiveli karakterin aynı zamanda temizlikçi ve başörtülü olması dışında ne tür bir açıklaması vardır, bilemiyorum.

Hakkını vermek lazım, iş kendi cemiyetini anlatmaya geldiğinde Berkun Oya iyi bir iş çıkarmış denebilir. En azından kimi cümleler daha organik. “Jo da var” sözünü duyduğunuzda, Oya’nın temizlikçisiyle sohbet etmese de ortamlara girip çıkmış olduğu sonucunu çıkarabiliyor ve hafif gülümseyebiliyorsunuz. Genel izleyiciye hitap eden karakter iyi, ağzından çıkan sözler karaktere oturuyor. Tülin Özen ailesi dışında fena değil. Peri karakteri, karakterin kendinden kaynaklanan sıkıntıları dışında fena durmuyor.

Bu yazı beni çok yordu. Tıpkı Bir Başkadır dizisi gibi. Daha bahsedecek çok şey var; dans eden imam kızı gibi 90’lardan fırlamış sahnelerden “Lonely Shepherd” dinliyormuşsunuz havası veren ve haliyle bir “O-ren İshii!” beklediğiniz soundtrack’e, Sinan Tuzcu ve Nesrin Cavadzade’nin ekranda görünen o dizisinden Oya’nın tülbende sarılı bir tepsi göstermek için böreği bir kaba koydurtmayıp onca yol kadına taşıtmasına… Ama sanıyorum bu kadar yeterli. Toplumsal bir iş ortaya çıkarmak için konunuzun ikircikli ve bir şeylere temas eden bir konu olması yeterli olmayabilir. Yani ancak topluma temas ettiğiniz ölçüde topluma dair bir iş yapabilirsiniz. Aksi halde “biz kocaman bir aileyiz”, “mozaik gibiyiz adeta”dan ötesine geçilemiyor. Yine de temas değerli, toplumun her kesimini içine alan bir dizi fikri fena durmuyor.

30 Yorum
  1. Fanlık yapma derdinde değilim ama dizideki çoğu detayı kaçırmışsınız. Örneğin Meryem özel hastaneye değil devlet hastanesine gidiyor ve bu psikoloğun ilk baş örtülü kadın görüşü değil. İlla ki eleştireceğim niyetiyle başladığınız için diziyi düzgün izlemediğiniz kanaatindeyim.

    1. Senaristin suclandigi pek cok konu ile ilgi makalenin yazarinin da problemleri var. Kendi temas ettigi kisilerle ilgili tecrube ve gozlemleri evrensel olmak zorunda degil. Ancak kendininkiler mutlak gercekmis ve senarist bunlari deneyimleyemedigi icin pek de gercekci bulmamis sanirim.

      Sive de bas ortuye indirgenmemis. Meryemin abisi de siveli. Ancak tum sosyal hayati konusmayan yengesi abisi ve mahallesi olan meryem ile disariya daha acik abisinin ayni derecede siveli konusmasini beklemezdim. Keza gulbin karakteri gibi de cok insan taniyorum. Cok dogru bir diksiyonla konusup turkce aslinda sonradan ogrendigi bir ikinci dil olan.

      Yine bas ortuye karsi durusta da daha muhafazakar ailelerden gelen ama inancsiz olan arkadaslarimin konu muhafazakarlsra karsi olmak gibi bir nomtaya geldiginde son derece savunmaci olabileceklerini de gordum.

      Ozetle kimse bu konulari makalenin uazari ya da dizinin senaristi texrube etmek zorunda degil ancak bir tarafin tecrubwsi eksikken digeri de mutlak degil.

    1. Bence gülbin’i başörtülülerden iğrendirmek asıl 10 yıllardır işlenen geldiği yerden utanan şehirli insan klişesine dönüştürürdü. Peri’nin annesi orjinal değil ama Peri orjinal bir karakter bence. Bu tarz bir ikilemde kalan, böyle gerçekçi yansıtılan bir karakter ben hatırlamıyorum ne dizilerde ne de filmlerde işlenmiş. Bir de Peri var bu arada hayatımızda. Benim tanıdığım insanlar var en basitinden. Bir çok insanın da vardır. Bu derece çıplaklıkla bu insanların yansıtılması bence ilk. Beni şaşırttı, diziyi hiç bir şey bilmeyen bir insan olarak izleyen biri olarak. Ben gerçekten ilk 20 dakikasında acaba meryem’i önceden tanıyor mu, bir şey yaşadılar da ondan mı rahatsız diye o gizemi çözmeye çalıştım. Başörtüsü işleneceği aklıma gelmedi bu kadar açıklıkla bi dizide. Gerçekten hiç bir şey bilmeden, hiç bir beklentisiz izlediğinizde güzel ve vurucu işlenmiş bir çok yer var. Ha hatalar, hikayede boşluklar da çok. Ama cesaret edip yaptığı ve bize iyi kötü bir bütünlük ve gerçekçilikle verdiği şey için takdiri kat be kat hak ediyor bence ya.

      1. Evet, ben de beğendim. İllaki bir şeyler söylemeli mi bu eserler? Politik yönü olmak zorunda mı? Hayatta çok yönlülük yok mu? Her şeyi kendimize göre mi puanlamalıyız? Kendimi özdeşleştirmedim hiçbir karakterle. Ama bu davranışlar yok mu hayatta? Böyle davranan ve benzer sonuçlar yok mu? Bu hayatlar etrafımızda yaşanmıyor mu? Bizim toplumumuz bunlara benzeyen ve benzemeyen insanlar tarafından oluşmuş. Pek çok ortak yönümüz var. Olması gerekenleri göze sokan bir üslup kullanmamış yönetmen. Benim sevdiğim tarafı da bu oldu. Karakterlerin kendince tercihlerine saygı duymuş. Ben sevdim bu diziyi.

  2. Merhaba,

    Öncelikle emeğinize sağlık yazınızın tamamını okudum. Katıldığım ve katılmadığım noktalar var. Dizinin taşıdığı sosyolojik endişe ve bunun başarısızlığıyla ilgili yorumlarınıza katılıyorum, isabetli buldum.

    Ancak özellikle şunu belirtmek isterim ki yazınızdaki bazı yorumlar hatalı bilgiye dayanıyor. Örneğin; Meryem’in abisinin ve yengesinin kesinlikle şivesi var. Özellikle yenge Çanakkale’nin köyünden ve buna uygun bir şive ile konuşuyor. Bir diğer örnek; Meryem’in devlet hastanesinde bir psikiyatriste geldiği açıkça anlatılıyor, ücret vermediğini en başta dahi anlıyoruz. Hatta ilk görüşmesinde buraya hastanedeki bir tanıdığı tarafından sevk edildiğini, mahalleden başka bir tanıdığının özel hastanede bir psikiyatriste gittiğini ve dünya para olduğunu birinci ağızdan anlatıyor.

    Katkınız için teşekkürler 🙂

    İrem

  3. Yazınızda değindiğiniz eksiklerin bir kısmına katılmakla beraber, bu durumun dizi için bir dezavantaj olduğunu düşünmüyorum. Çünkü toplumsal bir analiz yaparken toplumun bütün mozaiklerini temsil etmek imkansız. Yazar burada bir karar vermek zorunda. Sayısal çoğunluğa göre mi yoksa toplumsal etkilerine göre mi ya da çevresinde gördüğü insanlara göre mi anlatacak hikayesini? Evet belki de daha ” gerçekçi ” karakter ilişkileri kurulabilirdi (psikiyatriste giden fakir bir temizlikçinin aksine). Ama bu durum mevcut karakterlerin gerçekçi olmadığı ya da yavan kaldığı anlamına gelmez. Sizin aksinize ben dizide kendi çevremden hatta kendimden son derece anlamlı ve gerçekçi parçalar buldum. Benim kanaatim bu noktada, toplumda az veya çok karşılığı olan karakterleri yarattıktan sonra, bu karakterlerin ilişkileri, statüleri, zevkleri ve sorunlarını iyi teknikle ve isabetli şekilde anlatabilmiş olması son derece yeterli.
    Ayrıca, dizinin bir numaralı hedefinin toplumsal analiz yapıp bizi bize anlatmak olduğunu düşünmedim izlerken. Bence asıl hedefi hangi sosyo-ekonomik sınıftan gelirsek gelelim, nasıl problemlerimiz olursa olsun benzer sıkıntılar ve buhranlar yaşadığımızı vurgulamak. Yani bunu daha dar bir örneklemde veya bir cep evrende de anlatabilirdi. Ama burada bir yandan da toplumdan tanıdık karakterler koyarak, izlenebilirliği artırmanın yanında “The Mukhtar Scene Etkisi” de yaratıp sizin de söylediğiniz gibi daha vurucu ve kalıcı bir iş yapmak istemiş. Toplumsal analizinde topallayan yerleri olsa da hem teknik açıdan hem de duygusal etkisi bakımından son dönemin en iyi işlerinden.

  4. Cem Bey, anlamadığınız konularda çok lakırdı etmezseniz kendinizi rezil etmiş de olmazsınız. Siz başarısız trollük denemelerinize, çok farklı/marjinal/out of the box yaklaştım zannederken en ufak bir orijinallik göstermeyen işlerinize/yorumlarınıza devam edin en iyisi. Daha fazlasına çapınız yetmiyor.

  5. Keske herkes sinema, dizi, film, kitap yorumu falan yazamasa… Oncelikle yorum yazarken spoiler verilmez izleyiciye de emegi gecene de saygisizlik, vaktim olsa bu yaziyi satir satir curuturdum ama gerek yok gercekten. Dileyen izlesin ne dedigimi anlar

  6. Peri devlet hastanesinde çalışıyor bu açık. Her hastayı da terapiste götürmek kolay olmuyor, Ruhiye bahçeye bile çıkmıyor, bu durumun içinde kalanlar için hiç de mantıksız değil bu aslında. Peri’nin bi londra bir paris savunması da kendi çıkarımı. Asıl konuya gelmemek için ben niye hala bunu çözemiyoruma geçmemek için kendince alakalı alakasız çıkarımlar yapıp sonra konuyu kapatıyor. Ama sadece iki kere başörtülü hasta görmüş olması garip bence de. Gülbinin ablasının da ağzı evet tırmalıyor biraz ama okumamış o da galiba 🙂 henüz iyi eğitimli bir başörtülü görmemiş olmamız beni de üzdü ama ikinci sezona da bir şeyler saklamıştırlar diye avunuyorum 🙂 öte yandan beni hocanın kızının istemeye istemeye kapalı olması değil de bir çırpıda açılmasına razı olması şaşırttı 🙂 eşi ölünce mi yumuşadı ne oldu 🙂 ve benim gözümü en çok ne tırmaladı biliyor musunuz? Beyaz bone 🙂 🙂 artık kimse takmıyor yahu beyaz bone 🙂 🙂

  7. Ciddi misiniz? Onca sosyolojik tesbit yapmışsınız, Gülbin’de kürt tipi yok öyle mi? Yani her kürtte kalıntı da olsa şive olacak öyle mi? Renkli göz olmayacak? Topluma uzaklıkla suçlamışsınız yapımı, ama sizin çok daha tepelerden uzaklardan baktığınız anlaşılıyor.

  8. sitenin diğer yazılarını referans alarak yapıcı bir eleştri beklentisiyle okumaya başladım ancak kuru bir “hater”lıkla karşılaştım. üzücü. yazarın -izmciliğin sarkazm çukurundan kurtulmasını dilerim.

  9. Gülbin in kardeşi sakat değil, serebral palsi hastası. Bu şekilde bahsetmeniz çok yanlış olmuş.

  10. Aslında bu yazıyı gördükten sonra bugün diziye başladım, birkaç bölüm izledim.
    Ama şöyle bir noktaya değinmek isterim, “yenge” karakteri sivesiz değil, ege şivesiyle konuşuyor. Ege bölgesinde , iç Ege bölgesi biraz farklı olmak üzere, ” “baş örtü ” kullanımı biraz farklıdır. Kadınlar baş örtüsünü canı istemediği zaman ,etrafta dolanırken, takmama özgürlüğüne sahiptir, katı bir inanç gerekliliğinden ziyade, geleneğin devam ettirilmesi gibidir.
    Meryem doğu bölgesine ait bir şive ile konuşuyor ve “türban” takıyor , vs.
    Bu yüzden yazınızın bir bölümü doğru bir bilgi üzeriden eleştiri içermiyor maalesef.
    Bir diğer eleştirim de, aynı aileden olmasına rağmen ” abi” karakterinin sivesiz konuşmasına ya da daha az siveli konuşmasına dair elestiriniz. Bu olası bir durumdur. Annem ile babam aynı köyden gelmesine rağmen annem siveli, babam sivesiz konuşuyor. Eğitim farklılıklarından ötürü değil, babamın anneme göre çok daha önceden iş hayatına atılması ve iş hayatında aynı zamanda farklı insanlarla sosyal ilişkiler kurabileceği ( Türkçeyi sivesiz konuşan arkadaşlar edinebilmesi) fırsata sahip olmasıyla alakalı bir durum. Yani annemin daha az insanla ,daha az sosyal ilişki kurması, babamın sahip olduğu fırsata sahip olmaması .
    Bu yüzden yonetmende elestirdiginiz seylerin aynısını ,bizzat yönetmeni eleştirirken(bazı noktalarda) kendiniz de yapmissiniz.
    Yönetmenin , karakterler üzerinde gerçekten çalıştığını düşünüyorum.
    Gülbil karakteri ,zaten toplumda var olan bir karakter ve yönetmenin burada yaptığı şeyin en fazla karakterin mesleğini değiştirmek olduğunu dusunuyorum. Gülbil karakterinin ailesinin baş örtüsünden utanacak olması ve basortululeri bu yüzden sert ve acımasız bir şekilde eleştirmesi, fakirliginden utanan ve fakirligini saklayan sexy oğlan ve kızların zengin ” manita” yapması gibi yani var olan genellemelerden, farklı bir tür stereo tip
    üretmek gibi olurdu.

    Sevgiler

  11. Dizinin ilk bölümlerindeki Dr. Peri yazsa, işte bu kadar yazardı.

    Tek başarılı yorum yazının gerçekten yorucu olduğu. Bir iki bilinmedik jargonu satmaktan öte, kafa açacak bir yere de varamıyor.

    Mesajlar doğru kodlanmış, medya doğru seçilmiş, oyuncular da arslanlar gibi iletmiş.

    Filmcilikle uğraşıyorsanız, darısı başınıza.

    Yapımda emeği geçen(ler)le özel bir sorununuz varsa, açıp direkt konuşun bence. Bu yapım aceleyle yazdıklarınızı ezer, geçer.

    İhsan Gören – Londra

  12. ”The mukhtar scene etkisi” bakın bu kelimeleri araştırıp cümlenin ne anlama geldiğini bulabilirdim ama yapmadım sebebi şu yönetmeni tanımıyorum dizinin iki bölümünü izledim evet dizi izleyeni içine çekiyor.Büyük bir beklentim yok.Sosyal açıdan yönetmeni eleştirmişsiniz.Tırnak içinde olan cümleyi için de yaşadığınız toplumun yada sizi okuyanlara daha açık bir cümle ile yani Türkçe anlatmanız daha doğru olur

  13. Özellikle Gülbin ve Peri karakterini tek pencereden yorumladığınız hissine kapıldım.
    —SPOİLER İÇERİR—
    Dizide geçiyor. Bir bölümde Gülbin, Peri için diyor ki: Kendi kafasında çuvalla geziyor, haberi yok. Burada Gülbin bir eleştiri yaparken bir yandan kendisi de içten içe aynı hissiyatı yaşıyor. Kendi kız kardeşi; Sende Allah korkusu yok, gibi bir söz söylediğinde ona “Sende hepimize yetecek kadar var” diyor. Hoş, kör bir şekilde öcü gibi görmese de, güçlü -benim yorumumla baskın- olan onlar repliğinin karşılığını görüyoruz evdeki kavga kavga sahnesinde. Gülbin’in kürtçe biliyor oluşu ama kavga ederken Türkçe konuşmayı tercih etmesi, kürtçe kavga etmemesi de bir duruş gibi algılanabilir. Öyle bir hissiyat uyandırıyor çünkü. Bu yorumumdaki ufak detaylar da bir duruş. İnsan seviyorum, etiket değil. Ama etiket etiket diye bağıranları sevmiyorum. Eyyorlamam bu kadar.

  14. Selamlar eleştirilerinizin bir kısmına katılıyorum fakat biraz daha detaylı bakmanızı tavsiye ederim. Dizideki yenge durumumun bir benzerini yaşayarak gözlemlemiş biri olaraj söylüyorum, komando veya polis olan insanlar zaten şivelerini bir yerde aynı yasin karakteri gibi kaybediyorlar. Evin içinde kalan Meryemin şivesinin muhafaza edilmesi daha doğal. Ayrıca yenge çanakkaleli, plakalara baktığınızda görebiliyorsunuz, yasinle de istanbulda tanışıyorlar zaten. Evleri kendisinin olan meryemin gündeliğe gitmesi güvenlik görevlisi abisinin maaşıyla birleşince ucuz bir klinikte gayet tedavi görebilir, ayrıca meryemin dizinin başında örnek verdiği tanıdık ablasının özele gittiğini 2 defa vurguluyor yani devlet hastanesi olması muhtemeldir. Ayrıca tülin özenin babasını oynayan karakterin ağladığı sahneye bakarsanız baba renkli gözlüdür. bir klişe gibi olabilir ama kürtlerde renkli gözlüler mevcuttur ve tülin özen tam bu profilde bir kadın hatta belki kürttür. Dizide çanakkaleye gidişin sabahtan akşama bir yolculuk oldupunu söylemeleri hava kararıken yoldan dönüp aynı günün gecesi eve varmış olmaları, ve serebral palsi hastası kardeşin kulağında açıklanamayan bir küpe olması gibi durumlar mevcut ama kürt aile içindeki dominant kadın karakteri çok iyi işlenmiş diyebilirim. Ayrıca tülin özenin oynadığı karakterin dine ve tesettüre bakış açısını da kendi içinde yaşadığı dilemmayı da ablasıyla ettiği kavgalarından anlayabiliyorsunuz. Bence önyargınız ve yorgunluğunuz diziyi dikkat kesilerek izlemenizi engellemiş. Dizinin yayınlanfığı platforma ve hedef kitlesine bakarsanız biraz cihangir gözüyle görmenin zararı değil faydası olacağını düşünebilirsiniz. İyi seyirler.

  15. Duvarları ve dekorasyon itibariyle kliniğin bir devlet hastanesinde olduğu izlenimi bıraktı oysa, aksini kanıtlayacak bir ip ucuna rastlayamadım ben.

    1. Hatta iki psikiyatrist arasında geçen sahneler arka arkaya verilerek tam da bu nokta vurgulanmak istenmiş. (birinin devlet hastanesi birinin özel klinik olması.)

      1. Sanırım Fransız Lape Hastanesi’nde çekildiği için özel diye düşünmüş

  16. Diziyi yazan Berkun Oya’nın iyi niyetli cesaretinden bu toplumun üreten bir bireyi olarak ne kadar gurur duyduysam, bana bu bağımsız oluşuma girerek hayatımın 10 dakikasını bu yoruma kaybettiren bu “sığ”, ve “üsttenci” yazıyı yazan Cem bıdı bıdı nın varlığından da o kadar utanç duyuyorum!

  17. Dizideki eksik karakter bu yazıyı kaleme alan, hiçbir şeyi beğenmeyen yarı aydın tipi. Ancak NBC çokça gömmüştür bunları. Geçmişte Oğuz Atay da.

  18. diziyi izlediğinize emin misiniz?zira ben sadece bir sefer okudum yazdığınızı ve onlarca şey kaçırdığınızı gördüm!gülbin ortanca kardeş,gülan abla,sakat kardeşleri en küçük olan,gülan kürtçeye daha hakim.siz de kafanızda “karakuru kürtler” imgesi yaratmışsınız ki gülbinin renkli gözlü olması-ki babası da renkli gözlü olduğu halde-çok şaşırtmış sizi.meryemin abisi yasinin de en az meryem kadar “g” vurgulu şivesi var.meryemin yengesi ruhiye de şiveli.psikiyatrın ilk başörtülü tecrübesi olmadığı gibi,hepsinin bu ve benzeri insanlarla ilk tecrübesi değil.dizi de gayet güzel,eleştirmek için eleştirmeyin lütfen.

  19. Gereksiz bir yazi olmus. Iyi bir sosyolog olmasi gerekmez , Sizin tanidiginiz hayatlari anlatmasi hic gerekmez , Sive meselesi tam bir gereksizlik tartismasi. Dogu kökenli bir aileyiz , iki kardesiz abim super akici bir turkce konusur , ben iki universite mezunuyum biraz siveli konusurum. Olmaz demek de bir ön yargidir. Sanatci kendi gördügü dünyayi betimler , illa sizin anladiginiz , tanidiginiz , yada olmasini beklediginiz hayatlari anlatmasi gerekmez. Sinema sosyolojik tartisma icin yapilmaz. Sanatci istedigini yapar , bir kivilcim cakabiliyorsa zihninizde önemli olan odur.

  20. Uzun uzun yazmayacağım sadece tebrik ederim. Ozellille oyku karayelin daha fragmanini gorur gormez aha şimdi Twitterda agbi cok iyiciler dolacak demiştim. Diziye nasıl 10 numara demedi herseyini beğenmesi lazim di fasit bu yaziyi yazan diyecek kadar hastalıklı insanlara rağmen geri adım atmamışsınız. Dizi zerre gerçekçi değil tamamen Cihangir primciligi ile yapilmis 2007 taraf okuru dizisi. Dizideki koltuk bilmem ne diye bile agbi çok iyi diyecek kadar uzaksiz. Birak STV dizielrini normal dizilerdr bile var olan seyleri agbii fakir evi işte demişler ne fakiri ya siz hiç fakir evi görmemişsiniz. Senarist ve oyuncular aksi bir genelleme çeksin hadi başı açık perdesiz ev diyenleri ceksin. Cihangirden basi acik fasit kapali mağrur edebiyatı ile birleştirici değil aksine ayrıştırıclı yapılırken Cihangirden title sağlanır.

  21. Açıkçası yazar için, yazıyı ilk okuduğumda tıpkı benim gibi düşünüyor dedim ancak tüm yorumları okuduğumda diziyi dikkatsiz izlediğimi anladım ve Meryem dışındakilerin şive eleştirisinde haksız olduğumu gördüm. Burda tartışılması gereken sanırım hikayelerde izlediğimiz karakterlerin kendi yaşamlarımızda karşılaşıp tanık olduğumuz kişi veya olaylarla tıpatıp benzerlik taşıması gerekli mi sorusu.Ve klişe izletmek her zaman kötü eleştiriyi hak eder mi?Bunlara cevap verebilirsek uzlaşılabilir diye düşünüyorum keza kafama en çok takılan, keşke daha gerçekçi kurgulansaydı dediğim Peri’nin bu kadar burjuva bir sınıftan gelip sıradan bir devlet hastanesinde çalışıyor olması.Belki ne var canım devlet hastanelerinde çalışan onca doktor donanımlı değil mi diyebilirsiniz ancak Peri’nin robertli olması, ailesinin yaşam tarzı keza kendisinin de..Bana sahte geldi. Bence dizide bizi asıl etkileyen türk yapımı dizilerde görmeye alışık olmadığımız sahne çekimleri( sürekli uzaktan usul usul oyuncuya yaklaşılan sahneler ilk başta etkiliyor fakat sıklaştıkça sıradanlaşıyor) ve müzikler.Müzikler biliyoruz ki eski özlediğimiz yeşilçam filmlerinde içimize işleyen melodiler.Sanki bu dizide özlenen anılarımız sandıktan çıkarılıp hepimize hatırlatılıyor gibi hissettirmiyor mu?Defne Kayalar oyunculuğunun kalitesi tartışılmaz, Tülin Özen’in kürte benzemiyor yaklaşımını ise ben de saçma buldum.Öykü Karayel tabiki iyi bir oyunculuk sergilemiş, bence çok eğlenceli bir karakter ama Meryem’in abisinden kimse bahsetmemiş, Öykü Karayel kadar o da takdiri hak ediyor. Sonuç olarak bana göre sıradan türk yapımlarından kendini ayıran kaliteli ve farklı bir dizi..

  22. Yazınızı diziyi izlemeden önce okumuştum sonrasında diziyi sizin kafamda oluşturduğunuz önyargı ile izledim ve bitirdikten sonra yazınızı tekrar okudum. Çok üzgünüm ama doğru düzgün anlayamamışsınız ve hissedememişsiniz. Kulp taktığınız ve klişe bulduğunuz çoğu nokta gerçek hayatla bu kadar örtüştüğü için size klişe geliyor. Yetiştiğiniz çevreyi ve sosyal yapıyı bilemem, ancak tahmin edebilirim. Tahminim hiç dedenizin mezarı başında zorunluluk hissinden değil o an iyi hissettirdiği için (ateist olmanıza rağmen) fatiha okumadığınız yönünde. Biz bu diziyi bu kadar sevenler olarak okuduk. O yüzden insanların hislerini ve beğenilerini bir illüzyona kanış olarak nitelendirmeden önce dönüp kendinize kaçırdığım bir yer mi var diye sormanızı tavsiye ediyorum. Çünkü bu haliyle yorumlarınız fazlasıyla lümpen duruyor.

Ece için bir cevap yazınCevabı iptal et

Benzer Yazılar
BREAKFAST AT TIFFANY'S (Blake Edwards, 1961).
daha fazla

Moda demokratik olabilir mi?

Lee Alexander McQueen’in intihar ettiği haberini okuduğumda günlerce yas tuttum. Modanın ne anlama geldiğini kavramamı, o dünyayı keşfetmemi…
Total
0
Share

vesaire sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et