Belki hikayeyi biliyorsunuz, anlam bulmanıza yardımcı olacak tüketim pazarlıklarından tahrik olmuyorsunuz. Belki de buna gerçekten ihtiyacınız var, yine de kısaca anlatalım.
“Black Friday” yani “Kara Cuma” ateşi ABD’de yakılmış olsa da yangın bir anda bütün dünyayı sardı. ABD’de ilk kez 1924’te gerçekleştirilen ve sonrasında karnavala dönüşen Macy’s Şükran Günü Geçidi, tatil alışverişi sezonunun resmi olmayan başlangıcı kabul edilirdi. 1930’ların başında, bu geleneğe ek olarak, binlerce izleyici Kara Kuvvetleri-Deniz Kuvvetleri futbol maçını izlemek için Philadelphia’nın kent stadyumuna akın ederdi. Stadyumun içinde festival havası hüküm sürerken kalabalıkları denetlemekle yükümlü polis memurları durumdan pek hoşnut değildi. Maçlar, Şükran Günü’nü takip eden cumartesi günleri oynanır, izleyiciler bir gün önceden şehre gelerek tatil alışverişlerini yaparlardı. Şükran Günü’nü takip eden bu cumalar için, muhabir Joseph P. Barrett yerel Bullentin gazetesinde polislerin dahi trafiği kontrol etmek için göreve çağrıldıklarının haberini yazmıştı: “Philadelphia polisi ve otobüs sürücüleri buna -her senenin Şükran Günü ile Kara Kuvvetleri-Deniz Kuvvetleri maçının arasında kalan güne- ‘Black Friday’ diyor. Bu, senenin en yoğun alışverişinin yapıldığı ve trafiğinin yaşandığı gün.” Black Friday’in ismini polisler koydu, sonra diğerleri de aynısını yapmaya başladı.
Mağaza sahipleri, önceleri bu tabirin insanları korkutup kaçıracağından endişe etti. ABD Başkanı John F. Kennedy’nin bizzat katıldığı 1961’deki maçtan birkaç hafta sonra, halkla ilişkiler öncüsü Denny Grisworld sektör gazetesi Public Relations News’de tüccarlara ve şehir yetkililerine bu “özel” günü “Big Friday” olarak yeniden markalaştırma çağrısı yapsa da bu isim tutunamadı. Ancak arkasındaki fikir, eninde sonunda, birkaç adım ileri taşındı. Birkaç on yıl sonra bu tabir satıcıların senelik cirolarının o günde kırmızıdan siyaha dönmesini açıklamak için kullanıldığında, insanlar bu bağlantının her zaman varolduğunu düşündü.
Tamlamanın anlamıyla derdi olan isimlerden biri de North Carolina Üniversitesi’nde nöroloji araştırmacısı ve amatör etimolog Bonnie-Taylor Blake idi. Blake bir e-postasında, “Ne zamandan beri Black Friday pozitif bir durum için kullanılıyor?” diye yazıyordu. Haklıydı, zira cumanın karalanması ilk kez olmuyordu.
24 Eylül 1869’da demiryolu işletmecisi Jay Gould ile borsacı James Fisk, altın fiyatlarını spekülasyon aracılığıyla aniden yükseltip düşürdüler. Değerler %20 düştü, borsa çöktü. O gün de tarihe yine “Black Friday” olarak geçmişti.
Küreselleşen ticaretin beraberinde getirdikleriyle kültürler de değişiyor. Bazı yerlerde gelenekler kayboluyor, bazıları yeniden icat ediliyor veya yenileriyle değiştiriliyor.

Daha fazla indirim
Mağazalar, indirim yapmanın daha büyük kalabalıkların ilgisini çekmede işe yaradığını görünce, insanlar için Black Friday gününde alışveriş yapmak da son dakika Noel indirimlerinden de kârlı olmaya başladı. Kimi mağazalar indirimli ürünlerini Şükran Günü’nde vitrinlerde sergilemeye başladı. Açılış saatleri öne çekildi. İndirim oranları arttıkça, içeri erkenden giren olmak için mağazaların kapısında kamp kuran insanlar belirdi. 2008’in Black Friday gününde Long Island’daki bir Walmart çalışanı kalabalıklar arasında ezilerek hayatını kaybetti.
“İndirimler, kasıtlı olarak, insanları hızlı hareket etmedikleri takdirde mutluluk vaadini kaçıracakları tehlikesiyle panikletmek üzerine dikkatlice düzenleniyor.” —Dr. Jonathan Pointer, Klinik Psikolog
Siz de bugüne dek sayısız kere Black Friday indirimleriyle karşılaşmış, indirimlerin kulağa gerçek olamayacak kadar güzel geldiğini düşünmüşsünüzdür. Çünkü öyleler. Mağazalar tüketicileri ani indirimlerle tuzağa düşürür, oysa düşük fiyatlı ürün sayısı o kadar azdır ki sadece çok az kişi ödülü kapabilir. Buna rağmen sözde teklifler hem fiziksel hem de çevrimiçi mağazaları doldurur. Müşteriler de “büyük indirim” ve “sınırlı zaman” büyüleriyle kolayca inandırılır.
Bununla da sınırlı kalmaz. Üreticiler, sınırlı-edisyon adı altında, daha ucuz malzemeli ve daha düşük kaliteli ürünler tanıtır. Bu ürünlere “türev” denir. Daha önce var olmadıkları için satıcılar kaçırılmayacak-kadar-iyi indirimden önce bu ürünleri çok yüksek fiyatla etiketleyebilirler. Türevlerin çoğunlukla orijinallerinden farklı model numaraları olur, güvenilirliklerine inanmak da bilgi ve yorum eksikliği nedeniyle oldukça zordur.
“Satın alma gücü olmayanlar için gerçekten ihtiyaçları olan bir şeye düşük fiyatla sahip olmak tabii ki fayda sağlar. Ancak sorun burada değil, sorun gerekli veya etik olmayan şeylerin kitlesel olarak tüketilmesinde yatıyor.” —André Gonçalves, From Black Friday to a Green & Meaningful Friday, 2019
Black Friday, zaman içinde bir günün ötesine geçen, şiddetli tüketim için bir bahane sunan bir delilik hâlini aldı. Takvimler esnetildi, haftalara yayıldı, indirim oranları yükseltildi. 2005’ten itibaren bu etkinlik bir sonraki pazartesi gününü de “Cyber Monday” adıyla içine alan uzun bir hafta sonu maratonuna dönüştü.
2020’de bütün dünyayı vuran pandeminin ardından fiziksel alışveriş yerini uzaktan alışverişe bıraktı. Her şey o kadar cazipti ki tüketicilerin indirim beklentileri ekim ayına kadar çekildi ve aralık ayı gelmeden çoğu tüm alışverişlerini tamamlamış oldu. Oysa mağazacılık için kritik dönem Noel zamanıydı. Ancak insanlar, bu cazip teklifler fırtınası içinde alışveriş takvimlerini öne çektikçe süreç de yeniden ve yeniden inşa edildi. Çalışanlar insanları güvenlik için mağazaların dışında tutmaya çalışırken tüm yatırımlar internet sitelerinin altyapılarını ve müşteri hizmetlerini geliştirmeye ayrıldı. Zira 2018’de çöken siteleri nedeniyle J. Crew beş saat içinde potansiyel 323 bin müşteriden 775 bin dolar, Walmart 150 dakika içinde 9 milyon dolar ve Costco da 16 saat içinde 11 milyon dolar kaybetti.
Adobe Digital Insights’ın araştırmasına göre, Amerikalılar 2020’nin Black Friday gününde internet alışverişinde yaklaşık 9 milyon dolar harcadı. Bu tutar, bir önceki yıldan %21,6 daha fazlaydı. Denkleme Cyber Monday (2020) de dahil edildiğinde elde edilen tutar, ABD tarihine internet üzerinden alışverişe harcanan en yüksek tutar olarak geçti.
Peki, sorun ne?
Eğer tereddüt ediyorsa, bir müşteriyi kazanmanın en önemli yollarından biri ücretsiz teslimat. 2018’de bu oyunun lideri Amazon’du. O yıl, alt limit olmaksızın tüm özel-olmayan müşteriler, satın aldıkları ürünlerin kapılarına teslim edilmesi için fazladan ücret ödemedi. Target ve Walmart lideri gördü ve artırdı: 2-günlük bedava teslimat.
Satın aldıkları ürünlerin ne hızda teslim edileceği de tüketiciler için belirleyicilerden biri oldu. Yapılan bir çalışmaya göre, Black Friday sezonunda alışveriş yapanların %67’si, sırf hızlı teslim edilmeyeceği için sepetindeki ürünleri boşaltmaktan çekinmiyor. 2019’da Amazon ve Walmart, ürünleri 24 saat içinde teslimat sözüyle satışa çıkardı. Daha çok yakıt kullanan tırlarla ve daha az verimli gemilerle yapılan taşımacılığın yavaş seçeneklere göre daha fazla karbon ayak izi bıraktığı saptaması ise dipsiz veri havuzu denkleminin dışında kaldı.
“Önceleri şirketler, dağıtımlarını en uygun şekilde gerçekleştirmek için sağlam adımlar atarlardı. Şimdi, sırf birileri daha hızlı teslimat önerdi diye, düşüncesizce hareket ediyorlar.” —Miguel Jaller, California Davis Üniversitesi Ulaşım Çalışmaları Enstitüsü
Bu telaş ne için?
Teknolojik gelişmelerdeki ivmeyi yakalamak, her sene yeni telefon, laptop ve fotoğraf makinası satın almak anlamına geliyor. Sonuç olarak dünya, örneğin 2016’da 44 milyon tonu aşkın elektronik atıkla baş başa kalıyor. Bu, 4500 adet Eyfel Kulesi ile eşdeğer. Beklendiği gibi bu sayı her sene katlanarak artıyor. 2019’da 54 milyon ton elektronik atık ürettik, bunun sadece %20’sini toplamayı ve geri dönüştürmeyi başardık.
Madalyonun karanlık bir yüzü daha var. Elektronik eşyalarımızdaki materyallerin çoğu madencilikten geliyor. Kıymetli maden çıkarmak su kirliliği, erozyon, ormansızlaştırma, hayvanların nesillerini tehlikeye atma gibi yıkıcı çevresel etkilerin yanı sıra Kongo’daki gibi çatışmaların ve insani kayıpların yaşanması gibi bariz maliyetleri beraberinde getiriyor. Ayrıca 2013’te yayınlanan bir araştırma, çocukların elektronik atıklardaki kimyasallardan kaynaklanan sinirsel gelişim bozuklukları riskiyle yüz yüze gelebileceklerini söylüyor.
Kolaylıkla ulaşılabilen ve indirimle cazip kılınan kıyafetler tüketiciler için fayda sağlayabilecekken özellikle süratle alınıp satıldıklarında, çevreye çok daha fazla zarar verebiliyor. Ellen MacArthur Foundation yaptığı bir çalışmasında, her saniye bir kamyon dolusu tekstil atığının çöpe atıldığını hesaplamıştı. Yapılmaları ve işlenmeleri için gerekli kaynakları ve bu esnada üretilen karbon emisyonunu düşününce, gözden çıkarılan kıyafetlerin görünmeyen maliyetleri katlanarak artıyor.
Tatil alışverişi sırasında sepete en çok atılanlar arasında (2019’da %33) oyuncaklar geliyor. Oyuncak demek, plastik demek. Dünya her yıl 380 milyon ton plastik üretiyor, bunların %91’i geri dönüştürülmüyor. Çoğunun ömrü vahşi yaşamının dengesini altüst ettikleri okyanuslarda son buluyor.
Tıpkı diğer tüm uzun ve eğlenceli geceler gibi Black Friday de toplumun şeylerle olan sağlıksız ilişkisinin yankılarını barındıran, kötü bir akşamdan kalmalığı da beraberinde getiriyor: Çevresel deformasyon ve içinden nasıl çıkacağımızı bildiğimiz fakat kimsenin elini taşın altına koymadığı iklim krizi.
Amerikan evlerinden Şükran Günü ve Yılbaşı arasında geçen sürede yılın diğer herhangi bir zamanından %25 daha fazla çöp çıkıyor. Bu çöpün çoğunluğunu paketleme malzemeleri oluşturuyor. Her sene hem paketleme hem de ürünün kendisiyle birlikte 2,5 milyon ton iade atığı çıkıyor. Satılan kıyafetlerin %30 ila %40’ı iade ediliyor, fakat iade edilen kıyafetlerin sadece %10’u yeniden satılmak üzere raflara yeniden giriyor. Kalanı boş arazilere gönderiliyor veya yakılıyor. Yani üç günlük teklifler için telafisi on yıllar sürecek satın almalar yapıyoruz.
Artık sona ermeli
Seneler geçtikçe şeyler daha ve daha düşük maliyetli, çeşitli ve erişilebilir hâle geldi. Ancak satın aldığımız şeyler, ne kadar küçük olurlarsa olsunlar, sadece ucuz oldukları için dağlarda, çöllerde ve okyanuslarda çöpe dönüştüler, gezegenin kaynaklarını tükettiler ve insanın hem bedensel hem zihinsel çöküşüne katkıda bulundular.
Dahası, ekonomik düzleme daha çok odaklanmak isterseniz, gerçekten ihtiyacınız olmayan bir şeyi satın almanın halen -sadece %80 daha az değerli- bir atık olduğunu hatırlayın. İşçilerin fazla mesai ücretlerinin ödenmediğini, daha fazla çalışmaları mobbing’e maruz kaldıklarını hatırlayın. Eğer yeni bir şey almak size kendinizi iyi hissettiriyorsa, bu oldukça anlaşılır. Bu, düzenin bizi içine çektiği kara delik. Oyun, ancak onun belirlediği kurallarla ve kuralsızlıklarla oynanabiliyor.
Peki, ya biz döngüsel ekonomiyi işler hale getirsek? Bu sistem, beraberinde getirdiği çevresel katliamı, insan hakları ihlallerini ve ahlaki çöküşü bize miras bırakarak, çökmeye mahkûm. Hiçbir gezegen böylesi bir ihanetin yükünü daha uzun süre taşıyamaz. Elbette yaşamsal döngümüz için şeylere ihtiyacımız var, peki ya onları farklı şekillerde gidermeyi tercih etsek?
Bu kara delikten kurtulmanın yolu, karşı çıkmaktan ve direnmekten geçiyor. Değişim ancak biz istersek ve “hayır’ dersek gerçekleşebilir. Yeni bir ürün satın almadan önce hepimiz durmalı, bu ürüne ve beraberinde getirdiği sonuçlara ihtiyacımız var mı diye düşünmeliyiz. Görünmeyen maliyeti değerinden daha yüksek satın almaya hayır demeliyiz.
Kaynaklar: blackfriday.com, nationalgeographic.com, newyorker.com
Size ihtiyacımız var. Buraya kadar geldiyseniz, hatırlatmak boynumuzun borcu. Türkiye gibi geleceği ziyadesiyle belirsiz bir ülkede, elimizden geldiğince nitelikli yayıncılık yapmanın imkanlarını araştırıyoruz. Güvenilirliğini küresel ölçekte yitirmiş medya alanında hâlâ iyi işler çıkarılabileceğini göstermek istiyoruz.
Bağımsız yayıncılığı desteklemeniz bizim için çok değerli. vesaire’nin dağıtımının sürekliliğinin sağlanmasında ve daha geniş kesimlere ulaşmasında okurlarımızın üstlendiği sorumluluk özel bir anlam taşıyor. vesaire’yi tek seferliğine veya düzenli desteklemek için patreon sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.