NASA, 22 Şubat 2017 tarihli basın açıklamasında Spitzer Teleskobunun TRAPPIST-1 adlı yıldızın yörüngesinde 3’ü yaşanabilir olmak üzere 7 kayalık gezegen keşfettiğini açıkladı. Yaşanabilir alan, temelde yıldıza uzaklığı bildiğimiz anlamda yaşama izin verecek ısı/radyasyon seviyesini sağlayan bir yörünge aralığı anlamına geliyor. 3 sayısı önemli, zira şu ana kadarki keşifler arasında tekli bir yıldız sisteminde bir seferde bulunan en yüksek uygun gezegen sayısı. 7’de önemli bir sayı zira tamamında su bulunma ihtimalinin olduğu düşünülüyor. Toplayın bavulları.
Kova takımyıldızında bulunan yıldız sistemi bizden takribi 40 ışık yılı uzaklıkta. Kaldırın bavulları. Yıldızın kataloglanması 2016 yılının Mayıs’ında TRAPPIST yani Şili’deki “The Transiting Planets and Planetesimals Small Telescope” (Geçiş Yapan Gezegen ve Gezegenimsiler Küçük Teleskobu) tarafından yapıldı. Buradaki “Geçiş Yapan” ifadesi, gezegen tespitlerinin çoğunlukla yıldızların ışınımlarındaki ufacık periyodik azalmalar vasıtasıyla yapılmasından kaynaklanıyor. Devasa bir spota çok uzaktan yeteri teknolojiyle bakarsanız, etrafında dönen ve önünden periyodik olarak geçen bir sineği tespit edebilirsiniz. Bu yedi sinekten ikisi Spitzer yönünü Kova takımyıldızına çevirmeden biliniyordu. Bilinen iki gezegeni tasdik eden Spitzer, 5 yeni gezegen daha gözlemledi.
Çeşitli yerçekimsel ve ışınımsal verileri kullanarak yıldıza en uzak “h” gezegeni hariç tümünün takribi yoğunluğunu hesaplayan bilim insanları, kayalık gezegenlerle karşı karşıya olduğumuzu düşünüyor. Gözlemler katı veya sıvı su varlığı tespiti yada çıkarımı adına sürdürülecek.
TRAPPIST-1’in Güneş’ten temel farkı boyutu ve sıcaklığı. “Ultra-Cool Dwarf” (Peter Dinklage?) olarak tanımlanan yıldızın etrafındaki gezegenlerde Güneş’e kıyasla çok daha yakın yörüngelerde dahi sıvı su bulunabilecek sıcaklıklar söz konusu olabiliyor. Sistemin bizimkinden bir diğer farkı ise gezegenlerin birbirlerine olan yakınlıkları. Öyle ki bir gezegenden diğerinin bulutlarını görmenin mümkün olabileceği bir mesafede yıldızları etrafında dönüyorlar, ancak kendi etraflarında değil. Bir diğer fark da bu. Bu denli yakın olmaları “gelgit kilidi” adı verilen duruma yol açıyor ve gezegenlerin hep aynı yüzleri yıldıza dönük kalıyor. Tıpkı Ay’ın bize hep aynı yüzünü gösterdiği gibi. Hâliyle bu durum, eğer atmosferleri varsa Dünya’dan çok farklı iklimler ve büyük atmosferik fırtınaları akla getiriyor. Düzenli olarak açık bir buzluğa kaynar su döktüğünüzü, buharın yoğunlaştığını ve açık buzluk kapısına yakın buzların da eriyerek çaydanlığı beslediğini düşünün. Eksen etrafında dönüş olmadığı için iki ayrı yüz arasında sürekli bir ısı ve basınç hareketi söz konusu. Fırtınalar koparsa kopsun.
Spitzer’ın muazzam keşfi üzerine ortamların büyük abisi Hubble “dur sen bu bölümü geçemezsin” dermişçesine sistemdeki 3’ü yaşanabilir kuşakta 4 gezegene merceklerini çevirdi. Amaç, Neptün benzeri gaz gezegenlerde bulunan hidrojen bazlı bir atmosfer tespit etmek. Hubble, Mayıs 2016’daki keşfe müteakip yaptığı incelemelerde en içteki iki gezegende böyle bir duruma rastlamamıştı. Bu durum bahsi geçen gezegenlerin kayalık olma ihtimalini güçlendiriyor.
Şimdi gözler Spitzer, Hubble ve Kepler’den edinilen tecrübeyle 2018’de fırlatılacak Webb teleskobunda. Webb su, metan, oksijen, ozon gibi kimyasalları tespit edebilecek. Yani TRAPPIST-1’de ne var ne yok bir fikrimiz olabilecek. Olana kadar bilim insanlarının hayal ettiği TRAPPIST-1f’e mobil cihazlarınızla 360 derece bakabilirsiniz.
Kaynak: National Aeronautics and Space Administration
Başlık Görseli: TRAPPIST-1f, bilim insanları ve NASA ile çalışan bir illüstrator tarafından böyle hayal edilmiş.