Caz müziğin özgürce at koşturduğu 20. yüzyılın ilk yarısının müziğine ne dersek diyelim, gerek melodik renklilik gerekse enstrüman ve aranjman zenginliği bakımından günümüz müziğinden epeyce ayrı bir yerde durduğunu kabul etmek gerek. Eskilerden günümüze filtrelenmiş muhteşemlikleri, Jason Derulo ve Snoop Dogg’dan “Wiggle”a da, Imagine Dragons’dan “Radioactive”e de tercih ediyorum. Belki biraz eski kafalılıktan, belki de yalnızca günümüz müziğine tüm kalbimle bağlanamayacak kadar burnu büyük olduğum için. Ancak orta noktada buluşmak mümkün. Aşağıda sıraladığım dört grup, modern şarkıları kendilerine has yöntemlerle geçmişe döndürenler arasında benim hoşuma gidenler. Şarkılar, eskilerin sigara dumanlı ve viski kokulu caz buğusundan şöyle bir geçirilip lezzetli bir biçimde sunuluyor. Bu yazıyı yalımın balkonunda, viskimi yudumlarken yazdım. Hayrını görün.
Nouvelle Vague
Nouvelle Vague (Fransızca yeni akım) ile ilgili bilmeniz gereken birçok şey isimlerinde mevcut. 80’lerin, 90’ların post-punk ve new wave (İngilizce yeni akım) şarkılarını 60’ların bossa nova (Portekizce Yeni Akım) tarzında yorumluyorlar. Grubun aynı zamanda 1950’ler ve 1960’ların Fransız Yeni Dalga sinemasına da saygı duruşunda bulunduğunu söylemek yanlış olmaz. Bossa nova 1950’lerde ABD’nin caz üzerinden yaptığı kültür atağının bir sonucu. Dizzy Gillespie ve Stan Getz gibi ünlü müzisyenlerin dünyayı dolaşıp dünyanın geri kalanından müziğimize ne katabiliriz sorusuna yanıt aradıkları sıralarda, Brezilya’da sambanın kanına giren caz bossa nova türünü doğuruyordu.
Richard Cheese & The Lounge Against the Machine Orchestra
Richard Cheese & The Lounge Against the Machine Orchestra 80’lerden günümüze rap, R&B, rock, metal ve pop şarkılarını 50’ler ve 60’ların restoranlarında ve hollerinde çalınan, günümüzde asansörlerde duymaya alıştığımız, “cheesy” bir şekilde yorumluyor. Richard “Dick” Cheese’in şovmenliği ve pek sesiyle popüler şarkılar oldukça doygun ve komik caz şarkılarına dönüşüyor. Canlı performansları da oldukça eğlenceli, yorumladıkları Young MC’den “Bust a Move” şarkısında arada söyledikleri üzere düğünlerde de çalıyorlar, aklınızda bulunsun.
The Lost Fingers
The Lost Fingers, “gypsy jazz” ya da “jazz manouche” olarak da bilinen Fransa hatta bizzat Django Reinhardt menşeili, bol gitar ve yüksek metronomlu şarkılarıyla swing hariç tüm caz türlerinden bir parça daha Avrupalı duran bir akımın dirilticilerinden. Grubun ismi de Reinhardt’ın bir kaza sonucu sol elinin yüzük ve serçe parmaklarını kaybetmesine göz kırpıyor. 2008’de çıkardıkları Lost in the 80s isimli albümlerinde, 80’lerin popüler şarkılarını 50 sene kadar geriye götürüyorlar. 2011’de orijinal kadrosuyla, 2014’te Byron Mikaloff sabit kalmak üzere yeni kadrosuyla İstanbul’da da izleme fırsatı bulduğumuz, uzunca bir süre kafelerde ve restoranlarda filan duyduğunuz adamlar işte bunlar.
Postmodern Jukebox
Scott Bradlee’nin etrafında toplanan koca bir müzik cemaatinden oluşan Postmodern Jukebox, ününü diğerlerinin aksine YouTube’a borçlu. Piyanist ve kompozitör Bradlee’nin 2009’da güncel popüler şarkıları ragtime yorumladığı Hello My Ragtime ‘80s adlı albümle başlayan yolculuk, 2012’den bu yana çıkarılan 10 albümle deli dolu sürüyor. 20’lerden 50’lere, ragtime’dan swing’e uzanan bir caz yelpazesinde, değişen müzisyenlerle değişen yorumlar hatta yeni aranjmanlar yapan grup, birçok şarkılarını da YouTube üzerinden paylaşıyor.