18. İstanbul Tiyatro Festivali’nde izleyiciler ve eleştirmenler tarafından övgüyle karşılanan Oda ve Adam, Belçikalı yazar Eric de Volder’e ait. Uzun yıllardır Belçika’da yaşayan ve Theatre Onderhetvel’in kurucusu olan Mesut Arslan da oyunun yönetmenliğini yapıyor. 2006’da Belçika’da Flaman oyuncularla özgün dilinde sahnelenen oyun, Türkçe çevirisiyle ve yerli oyuncularla yeniden sahnede.
Bir aşk şiiri gibi kurgulanmış özgün metin, temelde bir kadın ile erkeğin birbirini hem tamamlayan hem de yadsıyan monologlarından oluşuyor. Yönetmen, 14 sayfalık metnin monologlarını birbiriyle karıştırıyor ve çarpıştırıyor. Masum, çekingen, ateşli ve karmaşık bir aşk hikâyesi duygu yüklü bir anlatımla canlandırılıyor. Bu noktada, oyunun dramaturgu Ata Ünal’ın katkısını da belirtmek gerek. Özgün metin daha karanlık ve yoğun olmasına rağmen, oyuncuların da katkılarıyla anlatının dili olabildiğince gündelik dile yaklaştırılmış ve görsel uygulamalarla desteklenmiş. Bu türden deneysel üretimlerde izleyicilerin hissedebileceği olası mesafe de böylece engellenmiş.
Bir barda tanışıp birbirlerine aşık olan, sonra da ayrılan çiftin yeniden karşılaştıklarında hissettiklerini iç çatışmalarıyla birlikte önce kadın anlatıyor, sonra da adam. Hayatı, aşkı ve mutluluğu ıskalamış iki insanın karmaşık duyguları ve kimi zaman delirmenin eşiğine gelen zihinlerin anlık patlamaları absürdleşiyor. Bu nedenle, oyunu izlerken salonda duyulan kahkahalar hiç azalmıyor. Bu şiirsel dramanın oyuncuları Nergis Öztürk ile Engin Hepileri, hiç aksamayan abartılı ve coşkulu oyunculuklarıyla mizahı elden bırakmıyorlar. Nadiren karşı karşıya geliyorlar, duygularını daha çok kendilerine veya izleyicilere anlatıyorlar.
Tiyatro sahneleri son yıllarda deneysel işlere daha açık hale getirildi. Kimi zaman sahnede sınırlar zorlanıyor ve ileriye dönük yeni alanlar keşfediliyor. Sahne tasarımına ve görsel uygulamalara olabildiğince alan tanıyan Oda ve Adam, bu denemelerin nitelikli bir örneği sayılabilir.
Sahne ve kostüm tasarımı Meryem Bayram tarafından gerçekleştirilen oyunun çok fazla oyuncağı mevcut. Oda olarak tasarlanan bir alan fütüristik aksesuarlarla donatılmış. Oyuncuyu sürekli ayakta tutan bu aksesuarlar anlatıma epik bir çehre kazandırıyor. Sahnenin belirli noktalarına yerleştirilmiş ışık kaynakları ise tamamen oyuncuların kontrolünde. Sık sık karanlığa düşen sahnede izleyiciyi sürekli olarak şaşırtan bir aksiyon var. Görsellikle bütünleşen oyun trafiği, projeksiyondan yansıtılan videolar ve ışık oyunlarıyla kurulmuş.
Oyun boyunca karakterlerin gelgitli ruh hallerinin çok fazla destekleyici unsurla karşımıza çıkıyor olmasına getirilebilecek tek eleştiri ise şu olabilir: Tasarlanan oyuncaklı sahne kimi zaman metnin önüne geçiyor, sıkça düşülen karanlık da izleyicileri zaman zaman oyuna yabancılaştırıyor.
Dil, ses, beden ve imgelerle çok katmanlı çağrışımlara olanak tanıyan, ifadesini gündelik hayatın ayrıntılarında bulan modern ve karmaşık aşk ilişkilerine şiirsel bir yorum getiren oyun, 18 Ocak’ta Moda Sahnesi’nde izlenebilir. Metni merak edenleri ise buraya alalım.