Fransız haftalık mizah dergisi Charlie Hebdo’ya düzenlenen ve 12 kişinin ölümüne neden olan korkunç saldırının ardından derginin yeni sayısı merakla bekleniyordu. Kapağında İslam peygamberinin bir karikatürüne yer veren yeni sayı, üç milyonun üzerinde baskıyla 14 Ocak’ta yayımlandı. İfade özgürlüğünü ve teröre karşı dayanışmayı desteklemek amacıyla birçok dile de çevrildi.
Türkiye’de ise Cumhuriyet’in dergiyi Türkçe yayımlayacağının duyulması üzerine büyük bir infial koptu. Katliamdan bu yana işlenen günaha meşruiyet zemini arayan İslamcılar, daha gazete basılmadan açık tehditlere başladılar ve yayımlanan seçkinin ardından gazete binasının önünde “Kouachi kardeşleri sonuna kadar destekliyoruz” açıklamasının yanı sıra cinayet çağrısı yapacak kadar ileri gittiler. Dahası, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı bugün Cumhuriyet gazetesi hakkında bir soruşturma başlattı.
T24 web sitesi ise derginin tamamını Türkçe olarak yayımladı ve birçoğumuz sonunda okuyabildik. Günlerdir kavgaya kıyamete bakmayın, Charlie Hebdo’nun hayatta kalan yazarlarından Zineb El Rhazoui derginin son sayısında olanı biteni ilk ağızdan, olanca basitliğiyle anlatıyor:
Parçalar
İğrenç saldırıdan sonra, Charlie Hebdo’nun yazı işleri ekibi darmadağın. Kalaşnikov ile delik deşik edildiler ama haysiyetleri ile öldüler. Biz, hayatta kalanlar ise, daha çok uzun süre parçaları toplamaya ve bunlar ile neler yapabileceğimiz üzerinde düşünmeye devam edeceğiz. Hatıra parçaları ile görmediğimiz, hiçbir zaman görmek istemeyeceğimiz ama bireysel ve toplu belleklerimizi bir daha terk etmeyecek olan o sahneyi canlandırmaya çalışacağız. Hayır, kimse unutmaz veya unutmak istemez. Bu yokluk yokmuş gibi nasıl davranabiliriz? Uzun süre üzerimizde var olmuş ve hâlâ var olan o Demokles’in kılıcı yokmuş gibi nasıl davranabiliriz yine? Onlar öldüler, biz hayatta kaldık ve parçaları toplamaya daha çok uzun süre devam edeceğiz.
Olayın kurgusu
Kim nerede oturuyordu? Kim şöyle olsaydı hayatta kalırdı… Öylesine söylenmiş, elveda demeyen, çünkü bize veda etmeyi düşünmüyorlardı tabii, o son sözleri neydi? En trajik sorulara cevap bulmak çok zaman ister. 7 Ocak Çarşamba sabahı sorduğumuz ilk soru: kim öldü, kim hayatta kaldı?
Çoğumuz ancak akşam öğrenebildik. Televizyon karşısında kımıldamadan, o feci 12 rakamı karşısında saatlerimizi geçirdik ve saatler geçtikçe birer birer isimler yayınlandı. Hayatta kalanların isimleri de. Kimse, hem bazılarının ölümü ile yıkılıp hem de bazılarının hayatta kalmasına bu kadar sevineceğimizi bilemezdi. Biz hayatta kalanlar, hayatın bizi ölümden kurtulduğumuz için nasıl şımarttığını biliyoruz ama artık geri dönülmez biçimde hayata olan güvenimizi kaybettik.
Allahu Ekber
Tüm ekibe ateş açmadan önce iki kez böyle bağırdılar. “Allah en büyüktür,” tabii ki öyle değil ahmak oğlu ahmak, o var olsaydı eğer, senin zevzekliğinin Wolinski, Cabu, Honoré, Charb, Tignous, Bernard Maris, Elsa Cayat ve Mustapha Ourad’ın parlak zekâsını yok etmesine izin verir miydi sanıyorsun? “Allahu Ekber” Charb’ın savaş çığlığı idi, e-mail ve sms’lerinde kullandığı selamıydı:” Allahu Ekber! Yarına kadar teslim edebilir misin yazını sence?” Bir gün gazetede bu konuyu gülerek konuşmuştuk: “Charb kes artık bunu yüksek sesle söylemeyi, seni gebertmeye geldiklerinde bunu şaka olup olmadığını anlayacağız!” Ve işte olan oldu. Charlie’de hepimiz biliyorduk aslında mizahın ne kadar ciddi bir mesele olduğunu.
Miras
Acı uzun sürecek, yeni şekiller alacak, zaman içinde esneyecek… Mirasınızın saklı ve tahmin edilmeyen hazinelerini keşfetmek ve tekrar keşfetmek için vakte hem de çok vakte ihtiyacımız olacak. Bu gerçekleşene kadar, bize övgüler bıraktınız, oysaki siz yuhalanarak yaşadınız, sevilmeden öldünüz ki biz artık anlaşılalım. Sizler sayesinde, bir sene boyunca gönderilerimizde posta ücreti alınmayacak bizden! Tüm dünya bize yardım etmek, bizi okumak, bize abone olmak, bize bir kahve, bir kadeh, bir bilet hediye etmek istiyor… Ölümünüzden sonra, bizi şımartıyorsunuz, ama şimdi maalesef biliyoruz ki kıtlık günleri geri geldiğinde sizsiz geri gelecek.