Milyarderler köklü toplumsal değişimlerden kaçınmak için sanal gerçekliği kullanıyor

Mark Zuckerberg. Fotoğraf: David Paul Morris, Bloomberg, Getty Images.

Sanal gerçekliğin geleceğinde video oyunlarından çok daha fazlası yatıyor. Silikon Vadisi sanal dünyalar yaratmayı politik bir sorunun serbest piyasa dostu bir çözümü olarak görüyor. Gelir eşitsizliğinin, çevre felaketlerinin ve politik istikrarsızlığın giderek arttığı bir dünyada neden herkese acı ve ıstırabın olmadığı sanal bir dünyaya geçmelerini sağlayacak bir cihaz satmayasınız ki?

Teknoloji milyarderleri bu gerçeği paylaşmaktan hiç imtina etmiyor. “Bazıları bunu yanlış yorumlayıp tepki veriyor. Sanal gerçeklik istediğiniz dünyayı yaratmayı vadediyor. Dünya üzerinde herkese istediğini vermek mümkün değil. Herkes Richard Branson gibi kendine ait bir adaya sahip olamaz.” Doom’un yaratıcılarından, Oculus’un eski CTO’su (teknolojiden sorumlu yönetici) John Carmack, 2020’de Joe Rogan’a verdiği bir röportajda bunları söylemişti. “Ekonomiden bahsettiğiniz anda insanlar tepki duyuyor, oysa bu kaynak ayırmakla ilgili. İşlerin ne yöne gideceğine karar vermelisiniz. Sanal dünyada insanlara ekonomik açıdan çok daha fazla değer sunabilirsiniz.”

Sanal gerçekliğin vadettiği kaçış cezbedici olsa da dünyanın sorunları için bir çözüm sunmuyor. Gerçek dünyanın sorunları, Epic, Valve ve Facebook gibi şirketler tarafından yaratılan büyük çaplı sanal evrenin sınırlarının ötesine taşıyor. Kararlı ve köklü adımlar atılmadığı müddetçe gezegenimiz yanmaya, zenginle fakir arasındaki eşitsizlik büyümeye, totaliter siyasi hareketler gelişmeye devam edecek. Bu sırada bazılarımız sanal bir dünyada olacağız.

İşin daha da fenası, sanal dünyayı yaratan şirketler ona sahip olacak ve bu dünyayı kontrol edecek. Gelecekten bir fotoğraf görmek isterseniz, Facebook marka bir sanal gerçeklik gözlüğünü bir deri bir kemik kalmış bir insanın gözünde sonsuza dek kaldığını hayal edin.

Silikon Vadisi’nin benimsediği ilkeler esas alınırsa, sanal gerçeklik kaybetmeye mahkûm. Aralık 2020’de yapılan bir ankete göre Steam kullanıcılarının yalnızca %1,7’si sanal gerçeklik gözlüğüne sahip. Pandemi süresince satışların arttığı (2020’de önceki yıla kıyasla %30’luk bir artış mevcut) doğruysa da bu durum genel olarak tüm video oyunları için geçerli.

Valve Half-Life: Alyx’i Mart 2020’de, karantina başlarken satışa sundu. 13 yıldır ilk Half-Life oyunuydu bu, hayranlar serinin devamını oynamak için on yılı aşkın zamandır bekliyordu. Yaklaşık iki milyon kopyayı bulan satışlar bir sanal gerçeklik oyunu için hiç fena değildi, gerçi 2020’nin en çok satan oyunlarının ulaştığı inanılmaz sayılara erişememiş, anaakım medya tarafından hızla unutulmuştu. Sanal gerçekliğe özel bir ilgi duymuyorsanız, muhtemelen 2020’de Half-Life’tan bahsetmiyordunuz.

Bunun sebepleri oldukça bariz. Öncelikle sanal gerçeklik pahalı bir şey. En pahalı ürünler arasından Valve’ın gözlüğünün (Valve Index) fiyatı 1.000 dolar. Daha ucuz opsiyonlara bakarsak, Facebook’un Oculus Quest 2’si 299 dolar. Alyx oynayabilmek için o gözlükler kaliteli bir oyun bilgisayarına bağlanmalı. Bu cihazların fiyatları değişiyor, sanal gerçekliği kaldırabilecekler 1000 dolar civarında. Bilgisayar kurulup gözlük bağlandıktan sonra oyuncunun fiziksel bir alana ihtiyacı var. Oyunların çoğu en az 2 metreye 1,5 metrelik bir alan gerektiriyor, tabii ne kadar alanınız varsa o kadar iyi.

Sanal gerçekliği deneyimleyebilecek ortamı layıkıyla kurabilmek için ciddi miktarda para ve boş alan gerekiyor, öte yandan dertler bununla da bitmiyor. Bu günler bana bilgisayar oyunlarının ilk zamanlarını hatırlatıyor. Genelde çalışıyorsa da en iyi deneyimi elde etmek için çaresizce ayarları kurcalamak, kontrolleri düzeltmek ve donanımı yeniden yapılandırmakla saatlerimi harcıyorum.

Paranız, alanınız ve zamanınız da olsa sanal gerçeklik oyunlarından keyif almayabilirsiniz. Kimileri sanal gerçeklikte mide bulantısı ve baş dönmesi yaşayabiliyor. Kimi zaman donanımı ayarlayarak ya da kendinizi yavaş yavaş bu teknolojiye alıştırarak bunu yenebiliyorsunuz. Bazıları “VR bacaklarını[i]” takıp alışıverirken bazıları bunu hiç yapamıyor. Bu rahatsızlıklara ek olarak bu teknoloji özel gereksinimlilerin erişimine hiç açık değil. 2020’de sektör video oyunlarını herkese erişilebilir kılmak için önemli adımlar attıysa da (kocaman gözlükleri ve tuhaf kumandalarıyla) sanal gerçeklik bazı insanların kullanımına uygun değil.

Tabii bu sorunların üstesinden gelinebilir. Carmack’in Rogan’a verdiği röportajda belirttiği gibi teknoloji şirketleri gözlüklerin fiyatlarını aşağıya çekecek. “Moore Yasası mutlak performans bakımından bizi yarı yolda bırakmışsa da fiyat-performansı lehimize çevirebiliriz,” diyor. “Sanal gerçeklik cihazları, bir dolu insanın onları alabileceği kadar ucuz hâle gelebilir.”

Carmack teknoloji şirketlerinin sanal gerçekliği itelemesinin önemi konusunda sözünü sakınmıyor. “Herkes sarayda yaşayamaz. Herkesin ev sinema sistemi olamaz. Bunlar sanal gerçeklikte bir noktaya kadar benzerini yapabileceğimiz şeyler. Artık simülasyon neredeyse gerçeği kadar iyi. Eğer zenginseniz, ev sinema sisteminiz varsa, sarayda ya da kendinize ait bir adada yaşıyorsanız, ne güzel… Muhtemelen bundan en çok siz faydalanmayacaksınız,” diyor. “Dünyadaki pek çok insan, sınırsız kaynağa sahip olsalar tercih etmeyecekleri fare deliği gibi yerlerde yaşıyorlar.”

Çok doğru: Dünyadaki çoğu insan fare deliği gibi yerlerde yaşıyor, onlara kalsa yaşamazlardı. Carmack’in çözümüyse insanların kaçabileceği sanal bir dünya yaratmak. Hayat koşulları değişmese de insanların maddi durumlarını kabul edip teknoloji şirketlerinin yarattığı hayal âleminde inzivaya çekildiği bir gelecek vaadi bu.

Tabii iş ekranlar ve hoparlörle de bitmeyecek. Elon Musk şu sıralar Neuralink adlı, zihinleri makinelere bağlayan bir arayüz üzerinde çalışıyor. Valve’ın kurucularından Gabe Newell da gerçek “matrix”i yaratmak fikrine fazlasıyla bağlı. 2020’de IGN’ye verdiği röportajda dediği gibi “The Matrix’e insanların sandığından daha yakınız.”

Yeni Zelanda kanalı 1 News’a verdiği röportajda Newell, zihinlerle bilgisayarların birbirine bağlandığı, bilgisayarların zihinlerde değişiklik yapabildiği bir dünya yaratmaktan bahsetti. Hatta insan bedeninden “et birimi” olarak bahsederek fiziksel yapımızı insanlıktan daha da uzaklaştırdı. Newell, “Dünyayı gözlerinizle deneyimlemeye alışkınsınız. Oysa gözler düşük bir teklifle ihaleye giren, hata oranları ve uzaktan hafıza yönetim sistemlerini umursamayan biri tarafından yaratılmış gibi, bozulduğu takdirde doğru düzgün onarma şansı yok, bu da evrimsel açıdan çok mantıklı olsa da tüketici tercihlerini hiç yansıtmıyor,” derken çizgi romanların kötü karakterleri gibi konuşuyordu.

Newell’ın hedefi gerçek dünyadan daha iyi ve daha büyüleyici bir hayal dünyasına ulaşmak. “Yaratabileceğimiz görsel deneyim ve kalitenin ardından artık mümkün olan en iyi görsel kalite ölçütümüz gerçek dünya olmamaya başlayacak,” dedi. “İnsanların zihinlerinde yaratabildiğiniz deneyimlerle kıyaslandığında gerçek dünya düz, renksiz, bulanık görünecek.”

Eğer bunu dünya yanarken hayal dünyalarına kaçtığımız kâbus gibi bir gelecek tasvirine benzettiyseniz, yalnız değilsiniz. Carmack, Rogan’a “İnternette dolaşan bir görsel var, distopik bir gelecekte bir çocuk, berbat bir mekânın köşesine sinerek gözlüklerini takmış, salya akıtarak gökkuşağı görüntüleri izliyor,” diye anlatıyor. “İnsanlar da ‘Yaratmaya çalıştığınız dünya bu işte, insanlar sanal gerçekliğe bağlanmış, etrafındaki dünyayı umursamıyor,’ diyor.”

Carmack’in buna verdiği cevap pek de teşvik edici değil. “Gözlüklerini çıkarsa ve o korkunç yere dönse daha iyi bir hayatı mı olacak?” diye soruyor. “Ben Dallas’ta yaşıyorum. Hava 38 derece. Biz de her an etrafımızdaki dünyayı değiştiriyoruz. Klima taktırıyoruz. İnsanlar da gelip ‘Klima taktırdığınız için etrafınızdaki dünyayı deneyimleyemiyorsunuz,’ demiyor. İnsan dediğin böyledir, dünyayı isteklerimize göre şekillendiriyoruz.”

Carmack’e göre dünyayı daha iyi bir yer hâline getirmenin yolu sanal gerçeklikten geçiyor. “Dünya böyle iyileşecek, teknolojiler inşa edip insanlara dağıtacağız, onlar da bu teknolojiler var olmasaydı sahip olamayacakları bazı şeylere sahip olacaklar,” diyor.

Sanal gerçekliği böyle değerlendirmek geçtiğimiz birkaç on yılda teknolojiyle ilgili öğrendiğimiz bazı temel dersleri göz ardı ediyor. Dünyayı özgürleştirmek şöyle dursun, teknoloji hayatlarımızı kontrol etmenin yeni yöntemlerini buldu. Güç el değiştirdi ve Silikon Vadisi hayatlarımıza egemen olmaya başladı. Facebook, Google, Apple ve Amazon hayatlarımızın kontrolünü elinde tutuyor, bu gücün büyük bir kısmı da alıkoymaya dayalı.

Dijital dünyalar yaratma heyecanı hem fiziksel dünyanın acı gerçeklerini hem de teknoloji şirketleri yalnızca her gün kullandığımız uygulamaları değil bizzat içinde yaşadığımız dünyayı kontrol ettiği takdirde nasıl manipüle edilebileceğimizi göz ardı ediyor. Gerçeğe yakın çoklu evrenlerin ilki olarak övgü alan Fortnite’ı yaratan Epic’i ele alalım. Herkes için denetimsiz özgürlükle ve görkemli mekânlarla dolu bir dünya olmak şöyle dursun, Fortnite kimi zaman etkileyici canlı etkinlikler yaparken sakinlerine saçma sapan kostümler satan popüler bir video oyunu olmanın ötesine geçemiyor.

Sanal dünyaların kalıbı katılımcılarına göre değil, yaratıcılarına göre şekillenecek. Blokzinciriyle çalışan bir çoklu evren olan Upland’deki mülk sahipleri emlak bölümüne başladı bile. Apple ve Fortnite kavga ettiğinde olan kullanıcılarına oluyor. Sanal dünyalar istediğimiz her şey olabilirse de Silikon Vadisi onu dijital malikaneler ve sinemaları ayaktakımına iteleyebilecekleri bir mekân olarak görüyor. İçinde yaşadığımız dünyadan acıyı çıkarıp onun yerine geçen bir simulakrum olacağı öngörülüyor.

Bunun için de dünya kadar para isteyeceklerine emin olabilirsiniz.


*Bu yazı, Can Koçak tarafından Matthew Gault’un Wired’da yayımlanan makalesinden çevrilmiştir.


[i] Kullanıcının sanal gerçeklik dünyasında hareket etmeye alışmasını açıklamak üzere kullanılan bir terim.

Muhabbetimiz daim olsun...

Benzer Yazılar
daha fazla

Yazıya her zaman güvenin

İleride birileri bana falanca video, üç boyutlu baskı, oyunlar veya dinamik multimedya sistemleri hakkında fikrimi sorarsa, ne düşündüğüme…
daha fazla

12 Eylül 1980’de ne oldu?

Tam 43 yıl önce, bütün fiziki ve manevi evreniyle günümüzde yaşamayı sürdüren 12 Eylül darbesi gerçekleştirildi. Şili, Arjantin,…
Total
0
Share