Medya endüstrisinin yok ettiği kadınlar

Amber Heard
Amber Heard, 2022. Fotoğraf: Steve Helber, Reuters.

Johnny Depp-Amber Heard davası dünyanın gözü önünde gerçekleşti ve sona erdi. Kimin haklı kimin haksız olduğuyla ilgilenmiyorum, bunu tartışmanın haddimize olduğunu da düşünmüyorum. Ancak davanın haftalar boyunca canlı yayınlanmasının, başlı başına gerçekliği zedelemeye hizmet ettiğine inanıyorum. Bir kadının dünyaca ünlü bir erkeğin fiziksel ve psikolojik şiddetine maruz kalmasının, ikilinin ilişkisine dair ziyadesiyle özel ayrıntıların sanki bir futbol maçı izliyormuşuz ve taraf tutmamız bekleniyormuş gibi gündeme meze edilmesine karşıyım.

Davanın kimi medya kuruluşlarına “tık sağlayan” ayrıntılarını bir kenara bırakıp, Amber Heard’ün ne ilk ne de son olacağını hatırlayalım. Erkeklerin medyada bu türden bir muameleye maruz kalmadığını biliyoruz. Oysa sevin ya da sevmeyin, haklı bulun ya da bulmayın, Amber Heard eşinden sonra medyanın da tacizine uğrayan kadınlardan yalnızca biri. Neredeyse tarih kadar eski, bu tanıdık hikâyeyi Depp-Heard ilişkisine indirgemek, yalnızca kadınların mücadelesini gölgeleyecektir. Dünya genelinde medya endüstrisinin kadınlarla ilişkisi hiçbir zaman süt liman olmadı, hatırlayalım*.

Jean Seberg

Jean Seberg, Jean-Luc Godard’ın ikonik filmi Serseri Aşıklar vesilesiyle şöhreti yakaladı, Fransız Yeni Dalgası’nın yüzü hâline geldi. Birkaç yıl sonra Avrupa sinemasından uzaklaştı, yerleştiği ABD’de özgürlükçü Kara Panter Partisi’yle yakın ilişkiler kurdu. Kara Panterler’e verdiği destek FBI’ın kulağına gidince, medya Seberg’i sindirmek ve taciz etmek için bir kampanya başlattı, oyuncunun çöküşünde etkili olan uydurma bir haber yaratıldı. Geniş yankı uyandıran haberde, Seberg’in eşinden değil Kara Panterler’in bir üyesinden hamile olduğu iddia edildi. Oyuncuyu yakın takibe alan medyanın yarattığı stresin de etkisiyle erken doğum yapan Seberg’in kızı henüz iki günlükken hayatını kaybetti. Kızının ölümünden dokuz yıl sonra da Seberg kendi canına kıydı. FBI, daha sonraları Seberg hakkında yalan haberler yaydığını itiraf etse de iş işten geçmişti.

Billie Holiday

Yeteneğiyle herkesi kendine hayran bırakan Billie Holiday, hayatı boyunca istismara maruz kaldı. 1915’te ABD’de yoksulluk içinde doğdu, henüz 10 yaşındayken cinsel saldırıya uğradı. Kendine olan güvenini sarsan, istismarcı erkeklerle birlikte oldu, evlendi. Bu erkeklerden birinin onu uyuşturucuyla tanıştırması sonucunda bağımlı hâle geldi. Üstün yeteneğine rağmen sistematik ırkçılıkla mücadele etmek zorunda kaldı. Mekânların ön kapısını kullanmasına, belirli restoranlara girmesine, hatta beyaz sanatçılarla aynı otellerde kalmasına bile izin verilmedi. Siyahilerin linç edilmesiyle ilgili “Strange Fruit” şarkısını söylemeye karar vermesi, kolluk kuvvetlerinin gazabına uğramasına neden oldu. Şarkıyı konser listesinin önemli bir parçası hâline getirdikten kısa bir süre sonra, FBI uyuşturucu kullanımı nedeniyle onu izlemeye başladı. Arabasına ateş açıldı, tutuklandı, bir yıl boyunca hapsedildi. İçki servisi yapılan mekânlarda şarkı söylemesi kalıcı olarak yasaklandı, böylece gelirinin büyük kısmı yok oldu, para kazanabilmek için ölene kadar durmadan turneye çıkmak zorunda kaldı. Yaşadığı ayrımcılıkların hiçbiri medyada yer almazken, uyuşturucu bağımlılığı ve sorunlu ilişkileri dillerden düşmedi.

Janet Jackson

Janet Jackson, 2004’te Super Bowl’da birlikte sahne aldığı Justin Timberlake tarafından sutyeninin yırtılmasının ardından yaklaşık bir saniye boyunca 143,6 milyon izleyiciye göğüslerini göstermek zorunda kaldı. Olayın mağduru olmasına rağmen, medya sayesinde asıl yara alan Jackson oldu. Timberlake küresel bir hayranlık denizine yelken açarken, Jackson aforoz edildi. Grammy Ödülleri’nde sahne alması, hatta törenlere katılması yasaklandı (bu sırada Timberlake iki ödül kazandı). MTV ise Jackson’ın şarkılarını ve müzik videolarını kara listeye aldı. Hatta MTV’nin CEO’su Tom Freston verdiği bir röportajda olayın bütünüyle Jackson’ın hatası olduğunu iddia etti.

Britney Spears

Justin Timberlake’in parlak kariyerinden (ve oraya ulaşmak için üzerine bastığı kadınlardan) bahsetmişken Britney Spears’ı es geçmek mümkün değil. Yıllar süren acımasız medya tacizi, genç yaştan itibaren cinsel bir objeye dönüştürülmesi (röportajlarında açıkça göğüsleri ve bekareti hakkında sorulara maruz kalmıştır), ayrılıkları (eski sevgilisi Justin Timberlake tarafından medyanın önüne atılmak suretiyle istismar edilmiştir) ve sözde kötü ebeveynliği hakkındaki haberlerin ardından Spears baskılara dayanamadı. 2007’de ağır depresyon altında saçlarını kazıtması ve kendisini taciz eden fotoğrafçının arabasına şemsiyeyle vurması gibi olayların ardından medya eliyle “deli kadın” figürüne dönüştürüldü. Ancak bu delilikten en çok kazanç sağlayan yine medya oldu. Psikolojik durumuna karşı kimse ihtiyatlı davranmadı, gözden düşmesi hem medya hem de halk tarafından coşkuyla karşılandı. Kendini toparlaması uzun yıllar alan şarkıcının eski şöhretini kazanması da artık pek mümkün değildi.

Monica Lewinsky

Monica Lewinsky, ABD’nin vaktiyle en güçlü adamı tarafından cinsel ilişkiye zorlanmış 22 yaşında bir kadınken acımasızca “sürtük” damgası yedi. 1990’larda eşi benzeri görülmemiş bir linç dalgasının odağında yer aldı. Bill Clinton bu ilişkinin güçlü ve yaşlı tarafıyken, üstelik Lewinsky’nin aksine sadık olmakla yükümlü olduğu bir ailesi varken, medya günah keçisinin Lewinsky olduğu anlatılar üretmekten geri kalmadı. Oysa Clinton’ın hikâyedeki 22 yaşında, üniversiteyi henüz bitirmiş, bekâr kişiden daha yüz kızartıcı bir pozisyonu hak ettiği açıktı. Amerikan kamuoyu Lewinsky’yi Clinton’dan daha sert bir şekilde, mantığa veya adalet duygusuna meydan okuyacak biçimde yargıladı. Zaman da durumu düzeltmeye hiç yardımcı olmadı. Clinton ailesi politikadaki yerini neredeyse aynı biçimde koruyabilirken Lewinsky hâlâ bu “skandalla” ilişkilendirilerek hayatını sürdürmek zorunda.

Courtney Love

Courtney Love, (erkeklerin aksine) kadınların dağınık rock yıldızları olmalarına izin verilmediğinin yaşayan kanıtı olabilir. Merhum eşi Kurt Cobain’in şöhreti yüzünden medyanın yakın takibindeydi. Eşi grunge müziğin ruhuna uygun biçimde dağınıklığı ve karamsarlığıyla özvgülere mazhar oldu. Oysa Love’ın benzer tutumları ve giyimi “kirli” ve “zorlama” olarak çerçevelendirildi. Cobain’in çalışmaları saygı görürken, Love’ınkiler reddedilidi veya başarısı doğrudan eski kocasıyla ilişkilendirildi. Hatta bazıları daha ileri giderek, mesnetsiz iddialarla Cobain’in intiharından dahi Love’ı sorumlu tuttu, onu öldürmesi için bir tetikçi tuttuğunu iddia etti. Bu, Cobain’in ruh sağlığı mücadelesini baltalamakla kalmadı aynı zamanda bir kadının partnerinin refahından sorumlu tutulduğunun da kanıtı oldu. Love uyuşturucu ve alkol bağımlılığı nedeniyle medyada fazlasıyla yer buldu. Röportaj yapan gazeteciler ona rahatsız edici, sınırları aşan tepkilerle yaklaştılar, dalga geçtiler, anneliğini sorguladılar. Courtney Love, müzikal yeteneğine rağmen hâlâ yalnızca Kurt Cobain’in eski eşi, hatta potansiyel katili olarak anılıyor.

Caroline Flack

Caroline Flack, medya tarafından peşine düşülen ve nihayetinde yok edilen ünlü bir kadının trajik bir örneğini daha sunuyor. Popüler bir TV sunucusu olan Flack’in ünü (tıpkı Heard gibi), erkek arkadaşına saldırdığı iddiasının ardından paramparça oldu. Tutuklanmasının kamuoyuna duyurulduğu andan itibaren hakkında açık bir tartışma başlatıldı, magazin basını da ünlü bir genç kadını utandırmak için bu fırsattan yararlandı. The Guardian‘ın daha sonra kanıtladığı üzere, Flack olayın ardından medyanın ilgisinden kurtulamadı ve hakkındaki olumsuz haberlerin sayısı günden güne arttı. Fotoğrafçılarla karşılaşmadan evinden çıkamaz hâle geldi, kırılgan duygusal durumunu Instagram’da paylaşmasına rağmen merhamet göremedi. Sunucunun intiharının ardından, medya Flack hakkındaki sarsıcı hikâyeleri nasıl yaydığını unuttu, sanki Flack’in psikolojik durumunun bu raddeye gelmesinde payı yokmuşçasına taziyelerini bildirdi.

Amy Winehouse

Bağımlılık ve ruh sağlığı söz konusu olduğunda, müzik sektöründeki kadınların ve erkeklerin medya tarafından tasvir edilişi arasındaki farkı alenen gösteren örneklerden biri Amy Winehouse oldu. Defalarca yegâne amacının iyi müzik icra etmek olduğunu belirten Amy Winehouse’un yaşamı, medyanın fazlasıyla ilgisini çekti. Şarkıcının müziği dışında hayatının her bir ayrıntısı haber malzemesi yapıldı. Ne evliliği, ne bağımlılıkla mücadelesi, ne de kilosu kaldı. Her şey magazin medyası anlatılarının merkezindeydi. Ailesinin (özellikle de babasının) onun gelirini sömürdüğü, en yakınlarından bile destek görmediği dönemde şöhreti bir felakete dönüştü. Halihazırda savaştığı bağımlılığın ve psikolojik sorunların, medya taciziyle birleşmesinin ardından aşırı dozdan hayatını kaybetti. Winehouse, magazinciler tarafından taciz edilen ilk ünlü değildi, ancak sosyal medya çağının kesinlikle en görünür kurbanlarından biriydi. İkinci ve son stüdyo albümü Back to Black, haberleri tüketme biçimimizi temelden değiştiren Facebook ve Twitter ile aynı zamanda patladı. Winehouse’u çaresiz anında yakalamak ümidiyle gece gündüz kapısının önünde bekleyen fotoğrafçılar yalnızca hastalıklı merakımızı tatmin etmek için oradaydı. Tıklamaya ve paylaşmaya tenezzül etmeseydik belki de dikkatlerini başka yere çevireceklerdi.

Jessica Simpson

Jessica Simpson Teksas’ta bir papazın kızı olarak büyüdü, çocukluğunda kilise korosunda yer aldı. Etkileyici vokali, 2000’lerin başında müzik kariyerinin başlamasını sağladı. Medya tarafından düzenli olarak Britney Spears ve Christina Aguilera ile karşılaştırıldı, kariyeri boyunca başarılı olmak için kişisel değerlerini aşındırmak zorunda kaldı. Henüz 14 yaşındayken kilo vermesi söylendi, bu da sağlıksız diyetler yapmasına ve yıllarca diyet hapları kullanmasına yol açtı. Evlenene kadar seks yapmama kararı, daha ergenlik çağındayken medya tarafından fetişleştirildi, eğlence malzemesi olarak kullanıldı. Simpson ve o zamanki erkek arkadaşı Nick Lashay’e, her kamuoyu önüne çıktıklarında cinsel yaşamları hakkında hadsiz sorular soruldu. Daha sonra tüm bunlar magazinin odağı değilmişçesine, Simpson cinsel tercihlerini insanların gözüne sokmakla suçlandı. Menajeri tarafından “seksi bâkire” olarak pazarlanan şarkıcı, uzun yıllar medya baskısıyla baş etmek zorunda bırakıldı.

Amber Heard

Johnny Depp-Amber Heard davası, sadece medyatik kadınlara değil aile içi istismara maruz kalan kadınlara karşı önyargıyı da hatırlatıyor. Depp ile Heard’ün hakaret davası, dünya çapında manşetlere taşınırken asıl endişe verici olan uzmanların toplumdaki yaygın kadın düşmanlığını ortaya koyduğuna inandığı davaya verilen tepkiydi. Heard’ün kürsüde ifade verirken vücut dili ve yüz ifadesiyle alay eden pek çok görsel ve video internette alay malzemesi haline getirildi. Bu dava, iki ünlü insanın şahsi meselesi olmanın dışına çıkıp aile içi şiddetin ve kadınların maruz kaldığı baskının bir kez daha önemsizleştirilmesini sağladı.

Örnekler Prenses Diana‘dan Marilyn Monroe‘ya kadar sayısız popüler örnekle çoğaltılabilir, kadınlar medyanın ağır istismarının bedelini çoğu kez canlarıyla ödediler. Tüketiciler de genelde bunları pek umursamadı. Açık bir şekilde içki içen kadınlar medya tarafından umursamaz ya da değersiz olarak etiketlenirken, genç ve sessiz kadınlar da kadın düşmanı medya endüstrisinin meraklı ve çıkarcı yaklaşımından nasiplerini aldılar. Whitney Houston küvetinde aşırı doz nedeniyle boğulduğunda, manşetler onu “pis” diye nitelendirdi. Rapçi Mac Miller kazara aşırı dozdan öldüğünde, hayranları ve medya bu ölüm nedeniyle eski kız arkadaşı Ariana Grande‘yi suçlamanın yollarını buldular. Benzer biçimde Cranberries’in solisti Dolores O’Riordan öldüğünde, İngiliz magazin basını şarkıcının çocukken maruz kaldığı korkunç cinsel saldırılara odaklandı. Oysa Prince’in -ve daha nice erkek sanatçının- ölümünün ardından bu isimlerin yalnızca müzikal dehaları hatırlanıyordu.

Amber Heard’ün maruz kaldığı nefret onun kişiliğiyle veya eylemleriyle ilgili değildi. Bu vaka da medya endüstrisinin kadınları hedef tahtasına yerleştiren, izlenme ve kâr odaklı anlayışının yeni bir örneğiydi. Kimi kadınlar tarafından #MeToo eylemlerinin kazanımlarının kaybedilmesine yol açtığı veya “kadının beyanı esastır” ilkesine leke sürdüğü gerekçesiyle getirilen eleştiriler ise kazanımların ve ilkelerin aksi yönünde bir tutuma işaret ediyordu.

Amber Heard ilk değil, maalesef sonuncu da olmayacak. Öyleyse yaşadığı tecrübenin ayrıntılarını kurcalamak yerine kolektif mücadeleyi büyütmeye odaklanmak daha değerli değil mi? Küresel medya endüstrisinin kadınlar konusundaki sicili ayan beyan ortadayken, onların diliyle konuşmanın mücadeleye zerre kadar katkısı olmayacağı açık. 


*Bu yazı, Twitter’da Dr. Charlotte Proudman’ın derlediği zincirden ilhamla kaleme alındı.

3 yorum
  1. Bahsettiginiz örneklerin hepsi birbirinden farklı, bu nedenle biraz indirgeyici bir yazi olmuş. A. Heard’ün nitelikli iftira atarak suç işlediği karşı tarafın sunduğu pek çok kanıtla ve mahkeme kararıyla ortaya kondu. Medyada yer alması ayrı bir tartışma konusu ancak kendisi suç işlemiştir.

Muhabbetimiz daim olsun...

Benzer Yazılar
ChatGPT. Fotoğraf: Leon Neal, Getty Images.
daha fazla

ChatGPT bir ideoloji makinesidir

16 Şubat’ta ABD’deki Vanderbilt Üniversitesi’nin eşitlik, çeşitlilik ve kapsayıcılık birimi, kısa süre önce Michigan State Üniversitesi’nde gerçekleşen silahlı…
daha fazla

Umut arayan aynaya baksın

29 Mayıs’ta uyanacağımız sabaha dair hepimizin uzun zamandır biriktirdiği özlemler, umutlar, korkular ve beklentiler vardı. Bazıları anlaşılır, bazıları…
Total
0
Share