Pop müzik çalan radyoları düzenli aralıklarla dinleyen herkes öyle veya böyle şunun farkına varmıştır: Pop müzik etiketli her şey çok benzer tınlıyor. Onlarca yıl öncesine ait bir mantık gibi duruyor olabilir, ama şimdilerde yapılan bir araştırma tüm şüphelerimizi doğruluyor: Pop müzik gerçekten her geçen gün daha da homojen bir hâl alıyor. Ve bu yeni araştırma sağ olsun, neden olduğunu artık biliyoruz.
500 binden fazla albümü inceleyen yeni bir araştırma, bütün müzik türlerinde basit olanın en iyi satan olduğunu gösteriyor. Bir şey ne kadar popülerleşirse, o kadar basitleşiyor ve tek bir formüle bağlı hale geliyor. Sonuçta eğer en iyi 10 listesinde yer alan iki Meghan Trainor şarkısı da, iki Taylor Swift şarkısı da kulağa neden tamamen aynı geliyor diye merak ediyorsanız, bilim insanlarının sonunda bir cevabı var.
Araştırma: Yeni bir araştırma dahilinde Avusturya’daki Viyana Medikal Üniversitesi’nden araştırmacılar 15 tür ve 374 alt türü inceledi. Tını ve akustik çeşitlilik gibi sayısal özellikleri ölçerek, türün zamanla kazandığı karmaşıklığı derecelendirdiler ve bunu türün satış oranlarıyla karşılaştırdılar. Neredeyse bütün senaryolarda, türlerin popülerliği arttıkça çok daha “jenerik” bir hal aldığı sonucuna vardılar.
Araştırmacılara göre bu şöyle yorumlanabilir: “Müzik, daha az çeşitlilik ve benzer yeteneklere sahip müzisyenlerle ürünü popülerleştirme eğilimine bağlı olarak her geçen gün orkestrasyon açısından daha basmakalıp bir hal alıyor”.
Sonuç olarak müzik basitleşmeye ve benzer tınlamaya başlıyor. Yalnızca bu da değil, karmaşıklık insanların müzik türlerine kafalarını çevirmesine yol açıyor. Alternatif rock, hip-hop ve deneysel müzikler daha önce olduklarından çok daha karmaşık bir haldeler ve hepsi de satışlarında çok hızlı bir düşüş deneyimledi. Araştırmacılara göre şaşırtıcı bir şekilde birçok müzik türü tarihleri boyunca daha karmaşık bir yapı edinmeye başladı, bunların arasında da folk, folk rock ve deneysel müzik var – ki pek de iyi para kazandıkları söylenemez. Ha tabii ki, Mumford & Sons/Lumineers gibi grupları pop-folk türüne yerleştiriyorlar.
Sonuçlar bir şekilde tahmin edilebilir. Bir tür tabii ki dinleyicisinin benimsediği bir tını yakaladığında daha çok satacaktır. Ama bilim, pop müziğin günümüze egemen gerçeğini kanıtlıyor: plak şirketleri yalnızca satacağını hâlihazırda bildikleri şeyleri pazarlamaktan hoşnutlar. Ve buna her zaman olduklarından daha eminler.
Plak şirketleri bütün kaynaklarını sıradaki hit şarkıların ne olacağını tahmin etmek üzere kullandıkları veri analiz araçlarına yatırmaya başladılar. The Atlantic’ten Derek Thompson’a göre yöneticiler yakın gelecekte hangi şarkıların “patlayacağına” dair şaşırtıcı bir kesinlik sunan Shazam ve HitPredictor gibi servisleri kullanıyorlar.
Radyo holdinglerinin, kayda değer bir şarkı veya sanatçı diğerleri arasından sıyrılır sıyrılmaz, bu müziğin izleyiciyle bir bağ kuracağını garanti eden mekanizmaları var. Clear Channel’da yer alan “On the Verge” programı ise hakkında en çok konuşulanlardan biri. Bir şarkı “On the Verge” olarak tanımlandıysa, Clear Channel ağında yer alan her kanal onu en az 10 kez çalmak zorunda, bu da şarkıyı yaklaşık 245 milyon dinleyicinin yer aldığı potansiyel bir ağa sunuyor. Bu da şüphesiz ki Iggy Azalea’nın, sadece yeteneği yardımıyla elde edemeyeceği inanılmaz bir başarı kazanmasını sağladı. Azalea’nın başarısı da, pıtrak gibi çoğalan hip-hop taklitçilerine plak şirketlerinin fırsat tanımasıyla sonuçlandı, çünkü onların başarı ihtimali bir şekilde çoktan kanıtlandı. Bu gerçek bir döngü.
Bu araştırma haklı ve bu da her zaman olduğundan çok daha büyük bir problem. Iggy Azalea, hip-hop’ın nihai homojenleşmesinin kıvılcımı olabilir, ama o aynı zamanda çok daha geniş bir medya döngüsünün yalnızca bir piyonu. Atlantic’e bakılırsa en çok dinlenen 40 radyo istasyonu, geçen yıl, en popüler 10 şarkıyı on sene önce çaldığı sıklığın neredeyse iki katı sıklıkta çaldı.
İnsanlar tanıdıklık hissini arzularlar. Birçok psikolojik araştırma insanların, müzik zevkleri olduğunu söyledikleri değil, tanıdık hissettikleri şarkıları seçtiğini gösteriyor. Tanıdık tınlayan müziği seçen ve bunu korkunç bir yoğunlukta dinleyicilere ittiren, manipülatif müzik endüstrisi, insanoğlunun bu arzusunu sermayeye nasıl dönüştürebileceğini çok iyi biliyor. Bu psikolojide kendine yer bulabilmek için türler zamanla tek tip bir hâl alıyor. Biz de sürekli olarak, tekrar ve tekrar, aynı şarkıları duymaya devam ediyoruz.
Ama yine de bu döngünün yorulduğu ve alanın devrimsel bir şeye açıldığı bir nokta var, bizim müzik hakkında düşündüğümüzün tamamen zıttı bir şey. Eğer bu trendlerin ve hilelerin farkında olursak, müziğimiz üzerinde oynadıkları oyunlara çok daha iyi direnebiliriz. Saf ve özgün olanı destekleyebilir ve kendini tekrar edeni bir kenara atabiliriz. Daha iyi bir müzik kültürü oluşturmak bizim elimizde.
* Bu yazı, Merve Evirgen tarafından Tom Barnes’ın Mic’te yayımlanan makalesinden çevrilmiştir.