Komünizm özgürlüktür

Moskova, Sovyetler Birliği, 1947. Fotoğraf: Robert Capa, Magnum Photos.
Moskova, Sovyetler Birliği, 1947. Fotoğraf: Robert Capa, Magnum Photos.

Çok az kişi hâlâ kapitalizmi savunuyor. Çoğu kişi sistemin saçmalığının farkına vardı, mevcut sisteme yönelik eleştiriler de genellikle boşuna dil dökmekten ibaret çünkü ideolojik çatışma artık kapitalizmi savunanlar ile reddedenler arasında değil, umut ile teslimiyet arasında yaşanıyor. Anti-kapitalistler olarak bugünkü görevimiz belki de başkalarını kapitalizmin yıkıcı olduğuna ikna etmekten çok, ortak yaşamımızı tamamen farklı ve daha iyi bir şekilde örgütlemenin gerçek olasılığına olan inancı güçlendirmektir.

Pek çok entelektüelin kendini beğenmişliğiyle inandırdığının aksine, böyle bir inancı güçlendirmek genellikle doğru fikirlere, argümanlara ve analizlere sahip olmakla ilgili bir mesele değildir. Daha ziyade, diğer insanlarla birlikte hareket edebilme ve değişim yaratabilme konusunda somut deneyimlere sahip olmanın bir sonucudur. Eğer 20. yüzyılın ilk onyıllarında milyonlarca insan sosyalizmi ulaşılabilecek gerçek bir olasılık olarak gördüyse, bunun nedeni sosyalist entelektüellerin nihayet argümanlarını yeterince keskinleştirmeyi başarmış olmaları değil, işçi hareketinin en parlak döneminde insanlara kolektif eylem yoluyla yaşam kalitelerinde somut iyileşmeler gerçekleştirme deneyimini yaşatabilecek politik örgütler yaratılmış olmasıydı. Hoş ütopyalar, kolektif eylemin tarihin akışını değiştirebileceğine dair bir güvenle desteklenmedikleri sürece bir anlam ifade etmezler ve böyle bir güven iyi argümanlarla yaratılamaz: politik topluluklar, farklı ve daha iyi bir toplum hakkındaki fikirlerin kaçınılmaz temelidir.

Ancak bu fikirlerin önemsiz olduğu anlamına gelmez. İyi bir toplum hakkındaki fikirler asla kendi başlarına tarihsel değişimler yaratamazlar, ancak bu, onların böyle bir sürecin parçası olmalarını engellemez. Uygun politik ve tarihsel koşullar altında fikirler, nasıl hareket edeceğimiz konusunda karar vermemize yardımcı olabilecek oryantasyon noktaları olarak işlev görebilir. Bu nedenle özgür bir toplumun neye benzeyebileceğine dair tartışmalar yapmak anlamlıdır. Bu da anti-kapitalistlerin çok uzun zamandır ihmal ettiği bir şeydir.

Neyse ki, bazı şeylerin değişmekte olduğuna dair işaretler var. Artık daha fazla insan kapitalizm sonrası bir toplumun neye benzeyebileceğini düşünüyor; ‘Küçülme Komünizmi’, ‘Yarı-Dünya Sosyalizmi’, ‘Tam Otomatik Lüks Komünizm’, ‘Kıtlık-Sonrası’, ‘Kurtarıcı Komünizm’ ve ‘Dünya Komünü’ hakkındaki tartışmalar çoğalıyor. Geçtiğimiz yıl, M.E. O’Brien ve Eman Abdelhadi, Her Şey Herkes İçin: New York Komününün Sözlü Tarihi: 2052-2072 adlı eserlerinde komünist bir New York vizyonu yayınladılar, Aaron BenanavJasper Bernes ve Cordelia Belton gibi yazarların hepsi bugünlerde komünizm hakkında kitaplar yazmakta, bu kitapların yakında yayınlanıp komünist geleceğimizin ekonomik ve politik yapıları hakkındaki güncel tartışmalara önemli katkılar sağlayacağını umuyoruz.

Komünizm demokrasidir  

Kapitalizm altında olan bir toplumun ekonomik faaliyetleri tek bir ilkeye göre düzenlenir: kâr. Neyin ve ne kadar üretileceği, kimin üreteceği, nerede ve nasıl üretileceği ve üretimden elde edilen gelirin kime verileceği gibi kararların çoğu, kâr amacı güden özel aktörlere bırakılmıştır. Komünizm, bu ilkenin yerine başka bir ekonomik ilke koymaktan ziyade ortak faaliyetlerimizin ve kaynaklarımızın nasıl organize edilmesi gerektiğine dair demokratik karar alma sürecini mümkün kılmaktan ibarettir.

İnsanlar gruplar halinde yaşadıkları ve hayatta kalmak için birbirlerine bağımlı oldukları ölçüde sosyal varlıklardır; kimseye ait olmayan ve dolayısıyla herkese ait olan bir ekosisteme bağımlı oldukları ölçüde de doğal varlıklardır. Bir bireyin kendi maddi varoluş koşullarına erişimi her zaman sosyal ilişkiler tarafından dolayımlanır, bu da her zaman politik bir mesele olduğunu söylemenin başka bir yoludur. Bu nedenle özgürlük asla yalnızca topluluğun birey üzerindeki iktidarının yokluğundan ibaret olamaz, aynı zamanda bireylerin kendi varoluş koşullarıyla ilişkilerini şekillendiren politik süreçlere katılım olasılığından da oluşmalıdır. Başka bir deyişle, insanlar doğaları gereği politik hayvanlardır ve özgürlükleri ancak kolektif olarak kendi kaderlerini tayin yoluyla —ya da demokrasi dediğimiz şeyle— gerçekleştirilebilir ve korunabilir. Komünizm, bu demokratik ideali mümkün olduğunca ciddiye alma arzusudur ve bu haliyle bir özgürlük vizyonudur. Demokrasi, Ellen Meiksins Wood’un da belirttiği gibi, “sadece politik bir kategori olarak değil, ekonomik bir kategori olarak, […yani] ekonomik bir düzenleyici, ekonominin itici mekanizması olarak yeniden tasarlanmalıdır.”

Bir yaşam tarzı değildir

Komünizm, iyi yaşama dair belirli bir fikri ima etmez. Komünizm bir yaşam tarzı ya da bireyin hayatının her yönünü politik karar alma mekanizmasının nesnesi haline getirmekle ilgili bir fantezi değildir; romantik bir topluluk kültü ya da komünler, topluca yemek yeme ve kendin-yap kültürü rüyası değildir. Komünizm, bir toplumun üyeleri tarafından zorunlu olarak paylaşılan insan yaşamının bu yönleri üzerinde mümkün olan en yüksek derecede bireysel özgürlük ve demokratik kontrol sağlayabilecek kurumlar oluşturma çabasıdır. Komünizm, hevesli kolektivistler için olduğu kadar içe dönükler ve münzeviler için de uygundur.

Komünizm, yaşamımızın ontolojik olarak kolektif olan ve bu nedenle bireylere bırakılamayacak yönleri olduğunun kabulüne dayanır. Bunun en iyi örneği topraktır: toprak aslında kimseye ait değildir ve dolayısıyla herkese aittir, bu nedenle de onunla ne yapılacağına ilişkin kararların demokratik kararlar olması gerekir. Ortak varoluş koşullarımızın komünizasyonu, ortak olanın ya da kolektif olanın bir şekilde bireysel olandan daha iyi, daha üstün ya da daha üstün olduğuna dair ahlaki bir iddiaya değil, insan türünün yeniden üretiminin doğası gereği sosyal olduğuna ve bu yeniden üretimin paylaşılan yönlerinin tamamen demokratikleştirilmesinin bu gerçeğin tek makul sonucu olduğuna dair basit bir kavrayışa dayanmaktadır. Ancak hayatın bireysel olarak halledilebilecek tüm yönleri, esas itibariyle bireysel meseleler olarak kalacaktır.

Komünizmin temel koşulu, toplum yaşamının temel koşullarının demokratik kontrol altına alınmasıdır. Devlet ortadan kaldırılacak, tüm özel şirketler feshedilecek ve özel mülkiyete ait tüm üretim araçları —arazi, binalar, makineler vb.— ve üst sınıfın servetinin yanı sıra kamulaştırılacaktır. Aynı zamanda, bugün genellikle devletle ilişkilendirdiğimiz pek çok işlevi üstlenmekle kalmayıp ekonomiyi de yönetecek ve denetleyecek yeni kurumların inşa edilmesi gerekecektir.

Dolayısıyla burada söz konusu olan, demokrasinin çaplı ve kapsamlı bir şekilde genişletilmesidir. Ekonomik kararları piyasa güçlerine bırakmak yerine, bizim ne istediğimize biz karar vereceğiz.

Komün

Komünizmin kurumsal yapısının temel birimine komün diyelim. Herkesin bir ev komünü seçmesi gerekecek, ancak herkes seçtiği komünde yaşayabilecektir. Komünlerin büyüklükleri, devrimci tarih öncesine ve kendi coğrafi, kültürel ve tarihi bağlamlarına bağlı olarak değişecektir. Bazı komünler yoğun bir şekilde kentleşmiş ve sakinlerinin sayısı —bunlara komünar diyelim— milyonları bulurken, seyrek nüfuslu bölgelerdeki veya ıssız adalardaki komünlerin en azından başlangıçta çok az sakini olabilir. Komünizm kent ve kır arasındaki uçurumu kademeli olarak azaltacaktır, ancak başlangıçta komünizmi yüzyıllar süren yoğun kapitalist kentleşmenin şekillendirdiği bir dünyada inşa etmek gerekecektir; bu da Tokyo veya Şangay gibi yoğun kentleşmiş alanların birkaç büyük kentsel komüne dönüştürülmesi gerektiği anlamına gelmektedir.

İdeal olarak her komün, toprak, su, enerji ve diğer doğal kaynaklardan işgücüne, teknolojiye, araştırmaya ve eğitime kadar komünarlarının ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli her şeyi kontrol edecektir. Yüksek düzeyde otonomi sağlamak ve gücün demokratik olmayan bir şekilde merkezileşmesi riskini en aza indirmek için alınan kararlar genellikle bu kararlardan etkilenen kişiler tarafından ya da bu kişilere mümkün olduğunca yakın kişiler tarafından alınmalıdır.

Pratikte bu gerçekleşmesi imkansız bir idealdir, çünkü kısmen tüm komünlerin temel koşullarından biri istikrarlı bir biyosferdir ve bu da ancak ortak doğal kaynaklarımızın kullanımına ilişkin bir tür küresel düzenleme ile garanti altına alınabilir. Dahası, komünler arasında işbirliği yapmanın bariz avantajları olacaktır. Örneğin iki komşu komün, kaynaklarını altyapı veya eğitim etrafında bir araya getirmeye karar verebilir. Komünler arasındaki bu tür anlaşmalar muhtemelen karar alma yetkisine sahip politik kurumların yanı sıra koordinasyon, bilgi paylaşımı ve karşılıklı yardım için platformlardan oluşan bir tür piramit yapısıyla sonuçlanacaktır.

Komünizm altında, referandumlar daha yaygın olacaktır, ancak bütün kararlar bu şekilde alınamayacağından, koltukları seçim ve piyango kombinasyonuyla doldurulabilecek temsili meclislerin de olması gerekecektir, bu da politik bir elitin oluşumunu ve politikanın piyasa taklitçisi biçimde profesyonelleşmesini engelleyecektir.

Komünün belki de en önemli görevi, piyasa mekanizmalarının yerini alacak olan ekonomik planları hayata geçirmek ve uygulamak olacaktır. Şuna benzer bir şey olabilir: Tüm komünler ve üretim tesisleri düzenli olarak ihtiyaç ve isteklerini rapor edecek ve bu ihtiyaç ve isteklerin yanı sıra mevcut kaynaklar ve üretim kapasitesine ilişkin kamuya açık verilere dayanarak, farklı politik kuruluşlar iki yıllık bir dönem için üretim hedeflerini özetleyen ekonomik plan taslakları önerecektir. Bu süreç, azami düzeyde demokratik katılımın sağlanması için halka açık toplantılar, duruşmalar ve çeşitli kamuoyu tartışmaları ile birlikte birkaç kez tekrarlanacaktır. Neticede, nihai bir plan referandumla kabul edilecektir. Uygulamanın kesin ayrıntılarına ilişkin kararlar, üretim birimleriyle işbirliği içinde temsilci kurullar tarafından verilecektir.

Kamu sektörü

Komünizm altında, ekonomi iki sektöre ayrılacaktır. Aaron Benanav, Marx’tan alıntı yaparak bu iki âlemi: ihtiyaç âlemi ve özgürlük âlemi olarak adlandırıyor. Bunlara kamu sektörü ve özel sektör de diyebiliriz. Kamu sektöründe —ya da ihtiyaç âleminde— Benanav’ın ifadesiyle “kolektif yeniden üretimimiz için gerekli olan emekleri, bireysel yetenek ve eğilimleri göz önünde bulundurarak sorumlulukları bölüştürerek paylaşacağız.” Bunlar arasında tarım, sağlık, konut, eğitim, araştırma, çocuk bakımı, yaşlı bakımı, toplu taşıma, altyapı, medya, tüketim malları ve bugün sermaye malları olarak adlandırdığımız ürünler yer almaktadır.

Yukarıda açıklanan iki yıllık planlar, kamu sektörü tarafından üretilecek her şeyin bir listesi olarak düşünülebilir ve daha sonra bu hedeflere ulaşmak için gereken belirli miktarda çalışma saatine dönüştürülebilir. Bu saatler, ideal olarak, çalışmaya uygun tüm yetişkin komünarlar arasında eşit olarak dağıtılacak ve belirli görevler her bireyin yeteneklerine ve ihtiyaçlarına göre dağıtılacaktır. Bu nedenle, örneğin herkesin haftada yirmi saat çalışması gerekebilir.

Kapitalizm altında, yaşamın sürdürülmesi için en gerekli olan emeğin önemli bir kısmı görünmez kılınmış ya da ücretsiz ev içi emek olarak özelleştirilmiştir. Toplumsal cinsiyete dayalı baskının önemli bir kaynağı olan ücretli ve ücretsiz emeğin, üretim ve yeniden üretimin kapitalist ayrımı, yeniden üretim emeğinin komünün ortak iş yükünün bir parçası olarak sayılacağı komünizmde ortadan kalkacaktır.

Komünün ihtiyaçlarının komünarların ihtiyaçları ve yetenekleriyle uyumlu olmasını sağlamak için çeşitli teşvik yöntemleri kullanılabilir — örneğin özellikle popüler olmayan bir iş iki kat fazla mesai gerektirebilir ya da daha cazip konutlara erişim veya daha cazip çalışma koşulları gibi özel ayrıcalıklar sağlayabilir. Daha popüler işler kura ile belirlenebilir ya da popüler olmayan işlerle birlikte verilebilir. Benzer bir strateji, uzmanlaşmış işgücü eksikliğini önlemek amacıyla komünün eğitim sisteminin komünün öngörülen ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde kurulmasını sağlamak için de kullanılabilir. Bu şekilde, çoğu işin eşit derecede cazip olacağı ve belirli insan gruplarının şu anda kapitalizmde olduğu gibi en kötü işleri üstlenmeye zorlanmayacağı bir iş bölümü yaratmak mümkün olacaktır.

Kamu sektöründe üretilen her şey para kullanılmadan dağıtılacaktır. Barınma, sağlık, ilaç, eğitim, çocuk bakımı, toplu taşıma ve kamu kafeteryalarındaki yemekler ücretsiz olacak ve kontrol olmaksızın herkes tarafından kullanılabilecektir. Konutlar kura ve bekleme listeleri aracılığıyla dağıtılacaktır. Danimarkalı politikacı Pelle Dragsted’in yakın zamanda önerdiği gibi, halk kütüphanelerinin altında yatan temel fikir, aletler, bisikletler, müzik aletleri, sanat eserleri ve giysiler gibi şeyleri kapsayacak şekilde genişletilebilir.

Farklı bireysel tercihlerle ilişkili tüketim malları (ben vermouth içmeyi severim, siz sherry tercih edebilirsiniz) dijital kuponlarla ‘satın alınabilir’. Tüm komünarlara her hafta kamu depolarından temin edilebilecek hizmet ve ürünler için kullanabilecekleri kuponlar verilecektir. Bu para olmayacaktır, çünkü kuponlar kişisel olacak ve belirli bir süre sonra (örneğin üç ay diyelim) sona erecektir, bu da transfer edilemeyecekleri ve biriktirilemeyecekleri anlamına gelir.

Özel sektör

Komün, tüm komünarların iyi, uzun, sağlıklı ve istikrarlı bir yaşam sürmesi için gerekli olan her şeyi üretecek ve dağıtacaktır. Konut, elektrik, yol, kanalizasyon, demiryolu, internet inşa etmek ve sürdürmekten sorumlu olacak; gıdanızı ve ilacınızı, giysilerinizi, telefonunuzu, mobilyalarınızı, televizyonunuzu ve kitaplarınızı üretecek; size, çocuklarınıza, yaşlılarınıza ve hastalarınıza bakacaktır.

Ancak komün, komünarların tüm ihtiyaçlarını karşılayamaz. Kapitalizm altında, neyin üretileceğini belirleyen bireylerin etkin talebidir: Marx’ın Kapital’de ifade ettiği gibi, ‘sosyal iktidar özel kişilerin özel iktidarı haline gelir’. Komünizmde neyin üretileceğine dair kararlar demokratik yollarla alınır, yani komün bazı komünarların istemesine rağmen bazı ürünleri üretmemeye karar verebilir. Bu gibi durumlarda, komünarlar kural olarak boş zamanlarında bu şeyleri kendileri üretmekte özgür olacaklardır.

Komünün ekonomik planına dahil etmemeyi tercih ettiği ürünler özel sektör tarafından ya da özgürlük âleminde, yani komünarların boş zamanlarında yönetecekleri toplum ekonomisinin bir parçası olarak üretilebilir. Burada herkes demokratik olarak belirlenmiş belirli sınırlar içinde kalarak (örneğin insan, silah ya da ağır uyuşturucu üretimi ya da mübadelesi yapılmayacaktır) dilediği gibi üretim ve ticaret yapacaktır. Komünarlar aynı zamanda mübadeleyi kolaylaştıracak ve düzenleyecek kurumlar ve teknolojiler de yaratabileceklerdir — örneğin bir tür para yaratmak gibi.

Örneğin, herkesin çalışma süresini kısaltmak için komünün sadece tek renk bisiklet üretmesine demokratik olarak karar verdiğimizi düşünelim. Eğer bir komünar umutsuzca kırmızı bir bisiklet istiyorsa, halka açık bir depodan boyanmamış bir bisiklet alabilecek (tabii ki diğer her şey gibi ücretsiz olarak) ve onu kendisi boyayabilecektir. Ya da belki de bir grup komünarın boş zamanlarında kurdukları bir bisiklet atölyesine götürüp başka bir şey karşılığında boyatacaklardır. Bu örnekten de anlaşılacağı üzere, ‘özel sektör’ temelde komünarların boş zamanlarında gerçekleştirdikleri üretken faaliyetlere verilen bir isimdir.

İki sektör arasındaki çizgi komün tarafından demokratik bir şekilde çizilecektir. Her seferinde sorulması gereken bir soru var: Bu, ortak sorumluluk üstlenmeyi kabul ettiğimiz bir ihtiyaç mı, yoksa kendi başlarının çaresine bakmaları için komünarlara bıraktığımız bir şey midir? Kamu sektörü dışında üretim için gerekli olan enerji, bina ve hammaddeler komün tarafından ücretsiz olarak ya da ürün veya hizmet karşılığında verilecektir.

Ancak bu özel sektör kapitalizmin bir başka biçimi değil midir? Cevap hayır, çünkü komün her zaman tüm komünarların yaşam ihtiyaçlarına koşulsuz erişimini garanti edecektir, bu da özel sektörden tamamen çekilmenin her zaman mümkün olacağı anlamına gelir. Arazi, konut ve emek gücü asla meta haline gelmeyecektir. Para sadece bir değişim aracı olarak var olacak ve bazı insanlara diğerleri üzerinde iktidar sağlamak için kullanılamayacaktır.

Komünizm altında yaşam

Kapitalizm yüzyıllar boyunca doğa yerine kâra öncelik verdi ve bunun sonucunda komünist yazar Eskil Halberg’in deyimiyle tamirci bir gezegenle baş başa kaldık. The Salvage Collective’in 2021 manifestosu İşçi Trajedisi’nde kurtarıcı komünizm olarak adlandırdığı şeye ihtiyacımız var, yani komün kaynaklarının önemli bir kısmının ekolojik restorasyona adanması gerekiyor. Ortak kaynaklarımızın demokratikleştirilmesi, doğal kaynakların kullanımının düzenlenmesini ve böylece gelecek nesillerin ve bu dünyayı paylaştığımız diğer canlıların varoluş koşullarının güvence altına alınmasını mümkün kılacaktır.

Burada tarif ettiğim komünizm fikri, kapitalizmden olduğu kadar 20. yüzyılın otoriter devlet sosyalizminden de farklıdır. Öyleyse neden Stalinist diktatörlükle bu kadar güçlü bir şekilde ilişkilendirilen bu kelimeyi “komünizm” olarak adlandırmakta ısrar ediyoruz? Bu, Demokratik Alman Cumhuriyeti ya da Kuzey Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti yüzünden “demokrasi” kavramından vazgeçmememizle aynı sebeptendir. Bazı kelimeler uğruna mücadele etmeye değerdir ve komünizm kavramını tarihin tipik burjuva tahrifatına terk etmek yerine, otoriter devlet sosyalizmine açıkça karşı çıkarak 150 yılı aşkın süredir komünizm bayrağı altında özgür bir toplum için mücadele eden uzun ve kesintisiz geleneği sürdürmekte ısrar etmeliyiz.

Peki, komünizm altında yaşam neye benzerdi? Her şeyden önce, komünist bir toplum özgür, sınıfsız ve çeşitliliğe sahip olacaktır. Komünizm, herkese kendi hayatını dilediği gibi şekillendirme özgürlüğü verecektir. Komünizm, daha demokratik karar alma, daha az çalışma saati, daha iyi barınma, daha iyi gıda ve istikrarlı bir biyosferin yanı sıra kapitalizmin asla sunamayacağı bir şeyle —ekonomik güvenlikle— eşanlamlı olacaktır. Kapitalizmde işten çıkarmaların, enflasyonun ya da ekonomik krizin ayağınızı ne zaman kaydıracağını bilemezsiniz; komünizmde ise hiç kimsenin temel yaşam ihtiyaçlarına erişiminin kesilmesinden korkmasına gerek yoktur. Başka bir deyişle, komünist bir yaşam herkes için özgür, güvenli ve iyi olacaktır.


*Bu yazı, Konzept tarafından Søren Mau’nun Verso Books blog’unda yayımlanan makalesinden çevrilmiştir. İlk kez Heimatlos’ta yayımlanmıştır.

Desteğiniz bizim için önemli. Buraya kadar geldiyseniz, hatırlatmak boynumuzun borcu. Türkiye gibi geleceği ziyadesiyle belirsiz bir ülkede, elimizden geldiğince nitelikli yayıncılık yapmanın imkanlarını araştırıyoruz. Güvenilirliğini küresel ölçekte yitirmiş medya alanında hâlâ iyi işler çıkarılabileceğini göstermek istiyoruz.

Bağımsız yayıncılığı desteklemeniz bizim için çok değerli. vesaire’nin dağıtımının sürekliliğinin sağlanmasında ve daha geniş kesimlere ulaşmasında okurlarımızın üstlendiği sorumluluk özel bir anlam taşıyor. vesaire’yi tek seferliğine veya düzenli desteklemek için patreon sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

Muhabbetimiz daim olsun...

Benzer Yazılar
daha fazla

Yazıya her zaman güvenin

İleride birileri bana falanca video, üç boyutlu baskı, oyunlar veya dinamik multimedya sistemleri hakkında fikrimi sorarsa, ne düşündüğüme…
daha fazla

12 Eylül 1980’de ne oldu?

Tam 43 yıl önce, bütün fiziki ve manevi evreniyle günümüzde yaşamayı sürdüren 12 Eylül darbesi gerçekleştirildi. Şili, Arjantin,…
Total
0
Share