William Burroughs “Kediler hizmet sunmazlar. Kendilerini sunarlar,” diye yazmıştı. Ancak bunu müdanasız bir tereddütle yaparlar. Bir kediyi coşkuyla selamladığınızda alacağınız karşılık birkaç serinkanlı göz kırpıştırmadan fazlası olmayacaktır. Sonra siz çalışırken durmaksızın mırlayıp kucağınıza, klavyenize ve dikkatinize el koyacaktır. Kediler sabahları mama kasesine miyavlar, ikindileri de günlük yürüyüşlerini yaparlar. Köpekler yaltaklık edecek kadar bize bağımlıdırlar, ama kediler ev hayatındaki rollerinin yanı sıra insanlarla ilişkilerinin değerini de durmaksızın gözden geçiriyormuş gibi görünürler. “Kediler evcil midir?” sorusu, arama motorunun otomatik tamamlama önerilerine bakılırsa, Google’da hayvanlar hakkında yanıtı en çok aranan sorulardan biri.
Bu, biliminsanlarının da yanıt aradığı bir soru. Sorunun en güncel yanıtı, yakın geçmişteki arkeolojik keşiflerde ve genom sıralaması çalışmalarında elde edilen içgörülerden hareketle, kedilerin yarı-evcil olduğunu söylüyor. Geleneksel akıl, antik Mısırlıların dört bin yıl önce kediyle bağ kuran ilk insanlar olduğunu savunuyor. Ancak 2004’te Kıbrıs’ta çalışan bir grup Fransız araştırmacı yan yana gömülmüş bir kedinin ve insanın 9500 yıllık kalıntılarını gün yüzüne çıkardı. 2014’te Çin’deki 5300 yıllık bir yerleşkede bulunan kemiklerin ve dişlerin analizi, kedilerin kemirgenler, tahıllar ve yemek artıklarıyla beslendiklerini gösteriyordu. Görünüşe bakılırsa, tarımın icadının ardından Yakın Doğu ve Asya’daki yaban kedileri farelerin ve sıçanların cirit attığı tarlaların ve zahirelerin etrafında toplanmaya başlamışlardı. İnsanlar bu gönüllü avcılara göz yummuşlar, yaban kedileri de insanların yanında gitgide rahat etmişlerdi. Bu ilişki ister 5 bin ister 10 bin yıl önce başlamış olsun, kanıtlar kedilerin neredeyse 40 bin yıldır yoldaşımız olan köpekler kadar uzun süredir evcil alanımızın bir parçası olmadığını gösteriyor.
Önceleri kediler de medeniyetten faydalanmak üzere evrimleşen fırsatçı türlerden biriydi. Kedi, esasen avladığı kemirgenlerin daha büyük bir versiyonuydu. Tarihin bir noktasında, insanlar etraflarındaki kedilere müsamaha etmenin ötesinde onları başlarının üstünde tutmaya yöneldiler. Kedilere yiyecek ve uyuyacak sıcak yuvalar sağladılar. Neden? Yanıtı, kedilerin doğuştan evcilleşmeye yatkınlığında veya kedilere içkin faunal cazibede, yani Japonların “kawaii” dediği sevimlilikte olabilir. Yaklaşık 38 kadar yabani kedi türünün fotoğraflarına bakarsanız, herhangi birini koltuğun üzerine kıvrılmış hâlde hayal etmenin ne kadar kolay olduğuna şaşırırısınız. Köpekler muhtemelen yemek artıkları bulmak üzere kamp ateşlerinin etrafında gezinerek kendi evcilleşme süreçlerini başlattılar. Atalarımız köpekleri çabucak faydalı görevlere koştururken, onları korumak, avlamak ve sürü hâlinde hareket etmek üzere yetiştirirken kedilerden pek bir şey beklemediler. Dahası, kedi ırklarını çeşitlendirmekte yavaş kaldık. Pek çok köpek, at ve sığır cinsi beş yüz yıldan eskidir, ancak belgelenen ilk kedi meraklıları etkinliği ancak 1871’de Crystal Palace’da gerçekleşti. Çoğu modern kedi cinsi de son elli yılda ortaya çıktı.
Washington Üniversitesi’nde genetik bilimci olarak çalışan Wesley Warren, bu görece kısa ve esnek “seçici üreme” döneminin kedi genomunda açığa çıktığını söylüyor. 2014’te yayımlanan bir araştırmada, Warren ve meslektaşları birkaç yaban kedisi ve evcil kedi cinsinin DNA’sını incelediler. Kedilerin genetik olarak vahşi atalarına köpeklerin kurtlara olduğundan daha yakın olduğunu doğruladılar, kedi genomu çok daha mütevazı yapay seçilim özellikleri taşıyordu. Kediler köpeklere göre daha üstün avlanma becerilerine de sahip olduklarından, terk edilmiş yabani kediler hayatta kalmak için insanların yardımına pek ihtiyaç duymaz. Bazı ülkelerde, vahşi kediler düzenli olarak yabani kuzenleriyle çiftleştiriliyorlar. Warren, “Hâlâ çok fazla genetik karışım var,” diyor. “Kurt ile köpek arasında gördüğünüz hakiki ayrışmayı (bu cinslerde) göremezsiniz. Kıyaslama için köpekleri kullandığımızda, modern kedilerin bütünüyle evcilleştirilmiş olduklarını söyleyemem.”
Tüm araştırmacılar aynı fikirde değil. Oxford Üniversitesi’nde paleogenetikçi, arkeolog ve evcilleştirme uzmanı olarak görev yapan Greger Larson, “Hayvanlardan yarı-evcil veya evcil diye bahsetmenin mantıklı olduğunu sanmıyorum,” diyor. “Tanımlamayı denediğiniz her sınır mutlaka keyfi olacaktır.” Larson, Smithsonian Enstitüsü’nde arkeolog olarak görev yapan, bitkilerin ve hayvanların evcilleştirilmeleri konusunda birçok makalesi bulunan Melinda Zeder’in görüşlerine katılıyor gibi. Zeder, evcilleştirmeyi insanlar ve diğer türler arasında süregelen bir “ortakyaşam” (simbiyoz) olarak nitelendiriyor. “Karşılıklı fayda sağlayan bir tür antlaşma,” diyor. Bu ilişkinin farklı patikaları izleyebileceğini, kendisinin de katalogladığı üzere kısmen farklı sonuçlara neden olabileceğini savunuyor.
Bazen insanlar av hayvanlarını (koyunlar, keçiler, sığırlar) aşamalı olarak evcilleştiriyor veya av hayvanı olmayan türleri kasten yaban hayatından çıkarıp belirli amaçlarla çiftleştiriyorlar, atlara yaptığımız gibi. Bunun dışındaki örneklerde köpekler, tavuklar, gine domuzları, kediler gibi yaban hayvanlarını insanlara yaklaştıran açlık oluyor. Tek bir evcil cins bile değişen derecelerde bağımlılık ve davranış kalıbı geliştirebiliyor.
Zeder “Kediler evcildir,” diyor. “Ama bana kalırsa insanların kafasını karıştıran kedilerin hâlâ yalnız ve vahşi atalarının bazı kayıtsız davranışlarını taşıyor olmaları. Bazen size hiç aldırış etmiyorlar ama onlar yaşam alanınızın büyük bir parçası. Kediler bize istedikleri her şeyi yaptırıyorlar. Kumlarını temizliyoruz, onları okşuyoruz, onlara hayranlık duyuyoruz ancak köpeklerin aksine kediler sürekli bizim ihtiyaçlarımızı gidermek zorunda değiller. Kedi, muhtemelen en üst düzeyde evcilleşmiş tür.”
*Bu yazı, Cüneyt Bender tarafından Ferris Jabr’ın The New Yorker’da yayımlanan makalesinden kısaltılarak çevrilmiştir.
Size ihtiyacımız var. Buraya kadar geldiyseniz, hatırlatmak boynumuzun borcu. Türkiye gibi geleceği ziyadesiyle belirsiz bir ülkede, elimizden geldiğince nitelikli yayıncılık yapmanın imkanlarını araştırıyoruz. Güvenilirliğini küresel ölçekte yitirmiş medya alanında hâlâ iyi işler çıkarılabileceğini göstermek istiyoruz.
Bağımsız yayıncılığı desteklemeniz bizim için çok değerli. vesaire’nin dağıtımının sürekliliğinin sağlanmasında ve daha geniş kesimlere ulaşmasında okurlarımızın üstlendiği sorumluluk özel bir anlam taşıyor. vesaire’yi tek seferliğine veya düzenli desteklemek için patreon sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.