Katar, nihayet istediğini elde etti. Başparmak şeklindeki bir yarımadadan oluşan bu küçük çöl devleti, dünyanın en popüler spor etkinliği olan Dünya Kupası’nı düzenlemeye 2009’da beklenmedik biçimde aday olduğunda dünya genelinde tanınmaktan fazlasını istemiyordu. Turnuvaya ev sahipliği yapması, kimsenin hayal edemeyeceği kadar pahalıya mal oldu: servete, zamana, can kayıplarına.
Ancak pazar gecesi havai fişekler Lusail şehrinin semalarını doldururken, Arjantinli taraftarlar tezahüratlarını sürdürürken, takımın yıldızı Lionel Messi dokunmak için ömür boyu beklediği kupayı kucaklarken artık herkes Katar’dan haberdardı.
Hikâyenin görkemli sonu (Arjantin ile Fransa’yı karşı karşıya getiren rüya gibi bir final müsabakası, dünyanın en iyi futbolcusu Messi’nin ilk Dünya Kupası şampiyonluğu, altı golün ardından penaltı atışlarıyla sonuçlanan heyecan dolu bir oyun) bunu doğruladı. Katar Emiri Şeyh Tamim Bin Hamad el Tani, Ortadoğu’daki ilk Dünya Kupası’na ülkesinin damgasını vurmak istercesine, futbolun en büyük kupasını almak üzere ilerleyen Messi’yi durdurdu ve çekti. Yapılması gereken son bir şey daha vardı.
Körfez ülkelerinde özel günlerde giyilen altın saçaklı siyah cübbeyi (bişt) çıkardı, 18 ayar altından üretilmiş kupayı teslim etmeden önce bişt’i Messi’nin omuzlarına sardı.
Kutlamalar, rüşvet skandalıyla ihale edilen, Katar’ın toplam 200 milyar dolarlık organizasyonu gerçekleştirebilmek için işe aldığı göçmen işçilerin maruz kaldığı ölümler ve kazalarla lekelenen, içki satışından pazubentlere kadar her konuda tartışmalı kararlarla gölgelenen turnuva için süregelen çalkantılı onyılı sona erdirdi.
Katar, Arap dünyasındaki komşularının erişemediği, FIFA eski başkanı Sepp Blatter’in 2 Aralık 2010’da Zürih’te Katar’ın 2022 Dünya Kupası’na ev sahipliği yapacağına dair hayret verici açıklamasından bu yana geçen zamanda hayal bile edilemeyen bir başarıya imza atarak yine de bir aylığına dünyanın merkezi oldu.
Kupanın, yakın gelecekte böylesine beklenmedik bir ev sahibini yeniden görmesi mümkün değil. Katar belki de Dünya Kupası ölçeğindeki bir turnuva için en uygunsuz ev sahiplerinden biriydi. Stadyum, altyapı ve futbol tarihi açısından o kadar uygunsuz bir ülkeydi ki FIFA uzmanları tarafından da “yüksek riskli” olarak nitelendirilmişti. Ancak Katar bol miktarda sahip olduğu yegâne şeyden faydalandı: para.
İhtirası neredeyse sonsuz mali kaynaklarla desteklenen Katar, bir ay sürecek turnuva için bütün ülkeyi yeniden inşa edecek kadar büyük bir projeye girişti. Milyarlarca doları ülke sınırları içinde harcandı, yedi yeni stadyum inşa edildi, diğer büyük altyapı projeleri de muazzam mali ve insani maliyetlerle tamamlandı. Ancak bunlar da yeterli olmayınca, ülke dışında müsrifçe harcamalarla milyarlarca dolar değerinde takımlar ve yayın hakları satın alındı, hedefe ulaşmak için spor yıldızları ve ünlüler istihdam edildi.

Tüm bunlar, final maçının oynandığı pazar akşamı gözler önündeydi. Kupa finali bir milyar dolarlık Lusail Stadyumu’nda oynanınca Katar’ın kaybetmesi artık mümkün değildi. Maç, Katar’ın 2022 Dünya Kupası’na ev sahipliği yapma hakkını kazanmasının ardından kurulan spor yayıncılığı devi beIN Sports tarafından Ortadoğu’nun her yerinde gösteriliyordu. Katar, sahanın en iyi iki oyuncusu Arjantinli Messi ile Fransız yıldız Kylian Mbappé üzerinde hak iddia edebilirdi. Çünkü her ikisinin de Katar’ın satın aldığı Fransız kulübü Paris St-Germain ile sözleşmesi bulunuyordu.
Yarım yüzyılı aşkın bir sürenin ardından bir final maçında ilk kez hat-trick yapan Mbappé, Arjantinli futbolcular etrafında kutlama dansları yaparken Katar emirinin davetlisi Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron tarafından teselli edildi, maçı çimlerin üzerinde oturarak tamamladı.

Turnuva, bir Bedevi çadırına benzeyecek şekilde tasarlanmış devasa El-Beyt Stadyumu’nda fazlasıyla siyasi açılış töreninden itibaren merak uyandıran (bazen de rahatsız eden) hikâyeler sundu. Katar Emiri Suudi Arabistan’ın fiili hükümdarı Veliaht Prens Muhammed bin Selman’la o gece yan yana oturdu, Veliaht Prens’in Katar’a yönelik ambargoyu sürdürmesinin üzerinden üç yıldan az bir süre geçmişti.
Bir ay boyunca yapılan anlaşmalar tartışıldı, yeni ittifaklar kuruldu. Katar milli takımı Dünya Kupası’ndaki ilk maçında hiçbir etkinlik gösteremedi, üç maçı da kaybederek kupa tarihindeki en kötü performansla turnuvadan ayrıldı.
İlk maçtan sadece iki gün önce stadyum çevrelerinde içki satışının aniden yasaklanması gibi Katar’ın bizzat yarattığı başka zorluklar da ortaya çıkacaktı. Bu, futbolun dünya çapındaki en üst düzey yönetim organı FIFA’nın uzun süredir sponsoru olan Budweiser’ın tepkisine neden olan bir son dakika kararıydı.
FIFA, bazı Avrupa takımlarının kendi ülkelerindeki kampanyaları ve eleştirileri duyurmak üzere, kapsayıcılığı simgeleyen “One Love” pazubendini takmasını turnuvanın ikinci gününden itibaren yasakladı. Katar da İranlı taraftarların ülkelerinde devam eden protestolara dikkat çekme girişimini bastırdı.
Ancak turnuva sahada amacına ulaştı. Harikulade goller, nefes kesen maçlar, baş döndüren mağlubiyetler, özellikle Arap dünyasının yeni kahramanlarını duyuran beklenmedik skorlar vardı.
Sahneye önce Suudi Arabistan çıktı, artık Dünya Kupası şampiyonunu grup aşamasında mağlup ettiğini söyleyebiliyordu. Daha önce yalnızca bir kez eleme aşamasına ulaşan Fas, Avrupa futbolunun ağır toplarına karşı inanılması zor zaferler elde ederek yarı finale yükselen ilk Afrika takımı oldu. Önce Belçika’yı, sonra İspanya’yı, ardından Portekiz’i eledi.
Tribünlerde ise ilginç bir durum söz konusuydu. Bazı maçlarda taraftarların sayısı az görünürken, başlama vuruşundan sonraki dakikalarda kapılar açılıp çoğu Güney Asyalı göçmenlerden oluşan seyircilerin ücretsiz girişine izin verilince tribünler doldu. Para ödeyen seyircilerin gerçek sayısının bilinmesi pek mümkün görünmüyor; boş koltukları, stadyumları ve ülkeyi inşa eden, Dünya Kupası boyunca ayakta kalmasını sağlayan binlerce işçi ve göçmen doldurdu.
Çoğunluğu Hindistan, Bangladeş ve Nepal gibi ülkelerden gelen göçmenler, turnuvayı izleyen yaklaşık bir milyon ziyaretçi için Katar’ın en görünür yüzüydü. Stadyumlarda gönüllü olarak çalıştılar, yemek servisi yaptılar, metro istasyonlarında görev aldılar, mermer zeminleri cilaladılar ve yeni inşa edilmiş otel ve apartman komplekslerindeki tırabzanları ve kapı kollarını parlattılar.
Turnuva sona erdiğinde bu taraftarların çoğu gitmiş, geriye final maçında tezahüratlarını dünyaya duyuran yaklaşık 40 bin civarındaki Arjantinli kalmıştı. Gök mavisi ve beyaz çizgili formalarıyla Lusail Stadyumu’nda bir araya gelerek, 120 dakikalık oyun boyunca ve sonrasında uzun süre şarkılar söyleyerek, hiçbir Katar servetinin satın alamayacağı türden bir Dünya Kupası atmosferi yarattılar.
Katar gibi, onlar da Dünya Kupası’ndan istediklerini elde etmişlerdi.
*Bu yazı, Cüneyt Bender tarafından Tariq Panja’nın The New York Times için yazdığı makaleden kısaltılarak çevrilmiştir.