“Jam Session” geleneğinin kısa tarihi

Jay McShann, Dizzy Gillespie, Charlie Parker Jam Session'da. Fotoğraf: UMKC LaBudde Special Collection.
Jay McShann, Dizzy Gillespie, Charlie Parker ve diğerleri Jam Session’da. Fotoğraf: UMKC LaBudde Special Collection.

Şöyle bir sahne hayal edelim: 1940’larda sessiz bir bahar akşamı, New York’ta bulunan “Three Deuces” adlı kulüpteyiz. Charlie Parker çalıyor. “Bird” lakaplı saksafoncu, akorlar arasında lakabının hakkını verircesine uçuyor, kafasındaki cümleleri sese dökerken soloları hiç beklenmedik, daha önceden görülmemiş yerlere çekiyor. Gece 1’e yaklaşmış, konser çoktan bitmişse de müzisyenler eve gitmemiş. Jam session kültürü, geç saatte caz üretme ve dinleme pratiklerinin merkezine iyiden iyiye yerleşmiş.

En temel tanımıyla doğaçlama ve enstrümandan çıkarılan deneysel seslerle bağdaştırılabilecek jam session’ların başlangıcı, bildiğimiz kadarıyla 1920’lere dayanıyor. 1920 ve 1930’larda sıklıkla görülen bir uygulama ise “cutting contest” (doğrama yarışması) adı verilen “atışmalar”. Müzisyenlerin birbirlerine karşı bir tür psikolojik üstünlük ele geçirmek için her türlü fırsatı kolladığı rekabetçi bir yapısı bulunan bu pratikler, aynı zamanda entelektüel bir alışverişe karşılık geliyor. Fats Waller, Willie “The Lion” Smith ve James P. Johnson gibi isimlerin yarışmaları özellikle dillendirilirken bunun kolektif üretim anlamında ne denli değerli olduğu o dönem dahi fark ediliyor. 1940’lardan ise en çok Harlem’deki Minton’s Playhouse’ta Lester Young ve Ben Webster, bir de Roy Eldridge ve Dizzy Gillespie arasındaki kapışmalar hatırlanıyor.

Charlie Parker ve Miles Davis "Three Deuces" adlı kulüpte sahnede. New York, in 1948. Fotoğraf: Amerikadienst Godesberg/Ullstein Bild/Getty Images.
Charlie Parker ve Miles Davis “Three Deuces” adlı kulüpte sahnede. New York, in 1948. Fotoğraf: Amerikadienst Godesberg/Ullstein Bild/Getty Images.

Bu daimi deneme hâli, elbette keşiflerin de önünü açıyor. Baştaki örneğe referansla devam edersek, bebop türünün başlangıcı için 1939’da Parker’ın gitarist William “Biddy” Fleet’le çaldığı bir jam session’a işaret ediliyor. Bir kromatik gamdaki 12 yarım ses aralığının melodik potansiyelini böyle bir gecede fark eden Parker, caz sololarının çok daha katmanlı hâle gelmesinin yolunu açıyor.

Sözcüğün kendisinin ortaya çıkışı ise rivayete göre yine Three Deuces’a ve klarnetçi Mezz Mezzrow’un “Jelly” lakabına dayanıyor. Mezzrow’a “Jelly” denmesinin sebebi, Clarence Williams’ın “(I Ain’t Gonna Give Nobody None O’ This) Jelly Roll” parçasını çalmayı çok sevmesi. “Jelly” (jöle) ve “jam” (reçel) sözcüklerinin arasındaki kelime oyununa dayanarak seyirciye hitaben söylenen “Jelly’s gonna jam some now” (Jelly biraz jam yapacak), bu “seanslara” adını veren cümle olarak hatırlanıyor.

Mark Miller, yazdığı Herbie Nichols: A Jazzist’s Life (Herbie Nichols: Bir Cazcının Hayatı) kitabında konuya farklı bir yaklaşım getiriyor: “Herbie Nichols için jam session bir öğrenme deneyimini temsil ediyordu, bunu yıllar sonra ‘okula gitmek gibiydi’ diye hatırlayacaktı. Jam session etkinlikleri de tıpkı okullardaki gibi yeni gelenleri dahil etmek için öncelikle tempoyu giderek artırmak, zorlayıcı akor yürüyüşlerine, beklenmedik modülasyonlara ya da karmaşık armonik dizilerine ayak uydurmaya zorlamak gibi pratiklerden oluşan bir müzikal giriş seremonisi içeriyordu.” Müziğin ritüel değeri, burada da ayine benzer bir pratiğin yaygınlaşmasına aracı olacak esnekliğe sahip bir oyun alanının yaratılmasını sağlamış gibi görünüyor.

Black Sabbath Londra'da, 1970 (fotoğrafçı bilinmiyor).
Black Sabbath. Londra, 1970.

Jam session’ın doğuşu caza dayansa da bu etkinlik, süreç ya da aktivite, cazla sınırlı kalmıyor. Bu türlerarası yolculuğun dönüm noktalarından biri sayabileceğimiz bir buluşma, 1970’lerde gerçekleşiyor. Londra’da “Blazes” adlı bir kulüpte, Black Sabbath konserindeyiz. Konserin bitmesiyle DJ bir şarkı çalmaya başlıyor. Sabbath vokali Ozzy Osbourne, Birmingham’dan tanıdığı, yaklın zamanda onlara The Yardbirds adlı gruba katılacağını söyleyen Robert Plant’in sesini hemen tanıyor. Grubun adını sormasıyla The Yardbirds’ün adını Led Zeppelin olarak değiştirdiğini öğreniyor. Sonra Led Zeppelin’in davulcusu John Bonham, Black Sabbath’in çaldığı kulüplere gelerek grupla birlikte jam session’lar yapmaya başlıyor. 1975’te Sabbath’ın Sabotage albümünü kayıtları devam ederken ise iki grup sonunda birlikte stüdyoya giriyor. Bonham’ın yanı sıra Robert Plant ve basçı John Paul Jones da orada, bir tek Jimmy Page yok. Bonham’ın “Haydi ‘Supernaut’ çalalım!” heyecanıyla başlayan seans, bir süre sonra işin içine deneysel doğaçlamaların karışmasıyla saatler sürüyor. Günümüze ulaşmış bir kayıt ise maalesef yok. Yani rock tarihinin belki de en ikonik jam session’ı kayıp. Bir de ufak not: The Yardbird, Charlie Parker’a takılan bir diğer lakap olsa da grubun adının Parker’a referans taşıdığına dair net bir bilgi mevcut değil. Yine de aynı ruhun belli ki orada olması, müzik tarihine mutlulukla bakmak için yeterli bir sebep.

Jam session, ortaya çıkan benzersiz müziğin yanı sıra bir tür sosyalleşme aracı. Tromboncu Steve Turre’nin deyimiyle “Bu başlı başına bir dil. Evde çalışmaya hiç benzemiyor, çok farklı bir enerjisi var.” Öte yandan, normalde merkezinde caz yer alsa da, bu durum yalnızca müzikle de sınırlı değil. Burada temelde bir ruh hâlinden, yeni fikirlerin üretildiği, deneylerin yapıldığı katılımcılığa dayalı bir etkileşim alanından söz ediyoruz. Örneğin Thomas Edison’ın da jam session’lara benzer bir düşünce yapısı ve çalışma pratiği olduğundan bahsediliyor. Bugün Edison’a atfedilen buluşların birçoğu, onun Menlo Park, New Jersey’de bulunan bir ortak çalışma alanında bir grup uzmanla birlikte gerçekleştirdiği deneylerin sonucu. Böyle düşününce de sözcüğün “cem etmek” ifadesine fonetik yakınlığı, gereksiz bir çağrışımdan gözardı edilmemesi gereken bir bağlantıya dönüşüyor.

Evrencan Gündüz
Evrencan Gündüz

Mart 2019’da bu ruhun İstanbul’daki temsilciğini, bu kültürel fenomeni adıyla da sahiplenen Jam Session etkinlik serisi üstleniyor. Jam Session sahnesi, hem Anadolu hem de Avrupa yakasındaki mekânlara yayılarak Nusaibin, No Land, Nekropsi, Birkan Nasuhoğlu, Fatma Turgut ve Evrencan Gündüz gibi isimleri ağırlıyor. İki haftasını geride bırakan etkinlik serisiyle ilgili ayrıntılı bilgiye buradan erişebilirsiniz.


Kaynak: JazzTimes


[Bu yazı, Jam Session’ın maddi desteğiyle hazırlanmıştır.]

Muhabbetimiz daim olsun...

Benzer Yazılar
daha fazla

Başka kayda rastlanmadı

Salt ve Kadir Has Üniversitesi işbirliğiyle 2018’den bu yana yürütülen Reşad Ekrem Koçu ve İstanbul Ansiklopedisi Arşivi çalışmaları kapsamında…
daha fazla

“Kimyasal tehlikeye karşı uyarıyoruz”

6 Şubat tarihli depremlerde yıkıma uğrayan kentlerde alelacele “yeniden inşa” faaliyeti başladı. Enkazlar hızlıca kaldırılıyor, yıkım-taşıma-boşaltma faaliyetleri denetimsiz…
Total
0
Share