İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün Meşgul Şehir: İşgal İstanbul’unda Siyaset ve Gündelik Hayat, 1918–1923 başlıklı yeni sergisi 11 Ocak-26 Aralık arasında ziyaretçilerle buluşuyor. İstanbul’un işgal yıllarını mercek altına alan sergi, I. Dünya Savaşı’nın ardından İngiliz, Fransız ve İtalyan orduları tarafından işgale uğrayan İstanbul’un yazılı ve görsel arşivlerini bir araya getiriyor.
İtilaf Devletleri’nin İstanbul’dan ayrılışının ve Türk ordusunun şehre girişinin yüzüncü yılı, kelimenin her anlamıyla meşgul bir şehri tanımlayan ama çoğu zaman unutulmuş bireylere, olaylara ve hareketlere yeniden bakmak için büyük bir fırsat sunuyor.
Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı’ndaki yenilgisini takiben, galip İtilaf Devletleri İstanbul’u işgal etti. Neredeyse beş yıl süren Britanya, Fransız ve İtalyan askeri idaresi boyunca, İstanbul’un geleceği kesin olmaktan çok uzaktı. Ne Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşını bitiren ateşkes, ne de ateşkesi takip eden antlaşmalar, toplulukları sayısınca hak iddia edilen İstanbul’un egemenliğini garanti altına alabilirdi. Kimin kentte kalacağı ve kenti kimin yöneteceği ana spekülasyon konularıydı, bunlar da İtilaf devletleri başkanlarının, birbirini izleyen Osmanlı kabinelerinin ve Ankara Hükümeti’nin çelişen beyanlarıyla daha da şiddetleniyordu.
İstanbul yalnız siyasal açıdan değil, toplumsal ve kültürel açılardan sürekli bir hareketlilik halindeydi. Şehrin sakinleri, şiddeti ve işgali protesto eden kitlesel eylemlere, daha iyi ücret ve koşullara erişmek umuduyla yapılan ve tramvay, vapur ve havagazı hizmetlerini felç eden grevlere, savaş suçu işlemekle, İtilaf devletlerine veya padişaha karşı gelmekle suçlanan subay ve görevlilerin evine yapılan seher vakti baskınlarına, kahvehane müdavimlerinin silah ve yasak neşriyat nedeniyle aranma ve tutuklanmasına, İtilaf devletlerinin askerleriyle siviller arasında barlarda ve genelevlerde kopan kavgalara, silahlı çetelerce işlenen cinayetlere, linçlere ve adam kaçırmalara tanık oluyor veya katılıyordu. Bu çalkantının ortasında insanlar hayatlarını ve başkalarınınkini iyileştirmek için çabalamaya devam ediyordu. Okullar, kurumlar ve cemaat dernekleri kuruluyor, muhtelif yetenekli kişilerin ve hamilerin katkılarıyla konserler ve sergiler düzenleniyor, yeni siyasal, edebi ve sanatsal fikirler canlı basın ve yayın hayatının sayfalarını renklendiriyor, hayır kurumları mültecilere, savaş malullerine, yetimlere ve kentin yoksullarına destek olmak için para topluyordu.
Bu olguları tanımlayan ve dönemi başkalarından ayıran, işgal altındaki şehirde bir araya gelen insanların ve grupların çokluğu ve çeşitliliğiydi. İstanbul’un zaten çok kültürlü olan nüfusuna eklenenler yalnızca işgalci ülkelerle sömürgelerinden gelen askerler değildi. Balkanlar’dan, Anadolu’dan, Rusya’dan ve Ortadoğu’dan mülteciler, esirler ve işçiler de kendi topraklarında süregelen çatışmalara nispetle güvenli gördükleri Osmanlı başkentine sığınmıştı. Bu kocaman girdabın içinden yeni siyasal ve kültürel fikirler, toplumsal hassasiyetler ve pratikler ortaya çıkmış, bunlardan bazıları reddedilirken bazıları benimsenmişti.
İşgal altındaki İstanbul’a egemen olan bu çoklu otorite, etkileşim ve menfaat ağları eşsiz zenginlikte belgesel ve maddi veriler üretmiş, işgal güçlerinin, şehrin birçok sakini ve ziyaretçilerinin ayrılmasıyla bunlar dünyanın dört bir yanına dağılmıştı.
Küratörlüğünü Daniel-Joseph MacArthur-Seal ile Gizem Tongo’nun üstlendiği Meşgul Şehir sergisi, bu belge ve tanıklıklar içinden resmî belgeler, güncel basın, tablolar, filmler, şarkılar ve fotoğraflardan oluşan bir dizi yazılı ve görsel malzemeyi bir araya getiriyor. Türkiye, Fransa, Birleşik Krallık, Yunanistan, Ermenistan, Rusya ve daha başka ülkelerden toplanan dokümanların çoğu ilk kez sergileniyor.