Fotoğrafçı Tish Murtha 2013’te ansızın öldüğünde arkasında İngiltere’nin kuzeydoğusundaki işçi sınıfı topluluklarının olağanüstü görüntülerinden oluşan, büyük ölçüde unutulmuş bir fotoğraf arşivi bıraktı. Şimdi, kızı Ella annesinin mirasını belgesel bir filmle yeniden diriltmeyi deniyor.
Tish Murtha’nın kızı Ella Murtha annesinin arşivini yaşatmak konusunda “Bunu iş olarak görmüyorum,” diyor. “Bu benim tutkum.”

2013’teki ani ölümünden beri, Ella annesinin fotoğraflarını sergiler, kitaplar ve şimdi de uzun metrajlı bir film aracılığıyla usanmadan göz önünde tutuyor. Film projesinin kitlesel fonlaması Mart sonunda tamamlandı, filmin yönetmenliğini ise Paul Sng (Poly Styrene: I Am a Cliché, Dispossession) üstlenecek. Ella, “annem ve hayatı hakkında dürüst, şenlikli bir film yapmak istiyorum,” diyor. “Harekete geçiren, dokunaklı ve neşeli bir film olmasını, fotoğraflarında olduğu gibi annemin kişiliğinin ekrandan dışarı taşmasını umuyorum.”
Tish Murtha’nın bizzat büyüdüğü Kuzeydoğu’da çektiği işçi sınıfı topluluklarının fotoğrafları olağanüstü belgeler. Bu fotoğraflar katıksız sosyal eşitsizlikleri ve yoksulluğu yakalıyor, aynı zamanda bu koşulları karşı konulmaz bir insancıllık ve empati duygusuyla sarmalıyor. Ella, “Annem bir yoksulluk gezisinde değildi,” diyor. “Onlardan biriydi, bu onun dünyasıydı, bu insanlar da onun insanlarıydı. Onları içeriden belgeledi. Bir eylemciydi de, bu koşulları değiştirmek üzere mücadele etmek istiyordu. Bunu yapabilmesinin, sesini duyurabilmesinin yolu da fotoğrafçılıktı.”

Tish Murtha etrafında olup bitenleri yalnızca sosyopolitik bir bakışla yakalamadı, gündelik hayata heyecan verici sinematik bir nitelik kazandıran, çerçevelemeyi bilen, meraklı gözlere de sahipti. Kızı, “Fotoğraf makinesi onun bir uzantısıydı,” diye hatırlıyor. “Nereye gitse yanındaydı.”
Kadınların sokaktaki güvenliğine ilişkin son zamanlarda yeniden zuhur eden tartışmalar, Ella’ya annesinin fotoğraf makinesiyle ilişkisinin kökenlerini hatırlatıyor. “Annemin bir fotoğraf makinesi taşımasının sebeplerinden biri de sokakta güvende olmaktı,” diye hatırlıyor. “Bir keresinde saldırıya uğramıştı. En eski hatıralarımdan biri, bana eğer saldırıya uğrarsam başparmaklarımı doğrudan adamın gözlerine sokmam gerektiğini söylemesiydi. İşte böyle kurtulmuştu. Bu saçmalığa katlanmak zorunda değiliz. Annem kendisini korumak için fotoğraf makinesini içinde film olmadan taşımaya başlamıştı. İşte bunca yıl sonra buradayız ve dışarısı hâlâ güvenli değil.”

Tish Murtha belgeseli Ella’ya annesinin hayatının hiç bilmediği kısımlarını keşfetme, onu tanıyan ve onunla çalışan insanlarla konuşma fırsatını sağlayacak. Ella, “Bunu keşke onunla birlikte yapabilseydim,” diyor. “Annem çok eski kafalı biriydi, dijital fotoğrafçılığa geçmeyecekti, hatta bir e-posta adresi bile yoktu. Fakat internet onun en büyük müttefiki oldu. Keşke bunun birlikte yapabileceğimiz bir şey olduğunu ona gösterebilseydim.”
Tish Murtha’nın fotoğrafları, ölümünün ardından daha fazla saygınlık ve popülerlik kazandı. Kızı ise bu belgesel filmin fotoğraf makinesinin ardındaki kadının daha ayrıntılı bir resmini çizmesini umuyor. “Bu film insanların Tish Murtha’nın kim olduğunu anlamasını sağlayacak,” diyor. “Annemin hayatı hiç kolay değildi. Onca yeteneğine rağmen zor bir hayat yaşadı. Meteliksiz öldü, ısıtıcıyı açmaya bile çekiniyordu. Kızı olarak bu benim için çok üzücü. Ama insanlar onu çok seviyor, keşke yaşarken görebilseydi. Bu hem onun için hem de bir hayali olan tüm işçi sınıfı çocukları için yapıyorum.”
*Bu yazı, Cüneyt Bender tarafından Daniel Dylan Wray’in Huck Mag’de yayımlanan makalesinden kısaltılarak çevrilmiştir.
Son zamanlarda incelediğim en iyi yazı olmuş başarılar dilerim