İfade özgürlüğünü tartışmayacağız, baştan söyleyeyim. Son birkaç günde gerçekleşen üç farklı olaya “birlikte” bakacağız.
Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, birkaç gün önce ana akım medyanın önde gelen televizyon kanallarından birinde “Bazı eylemleri terör niteliğinde olsa bile, PKK silahlı siyasal bir harekettir. Siyasal talepleri olan, çok ciddi bir desteği olan bir siyasal harekettir” sözlerini söylediği için hukuk faciasına kurban gitti.
Türkiye Barolar Birliği’nin (ilk cümlesi gayet saçma olan) açıklamasında vurguladığı gibi Tahir Elçi hakkında çıkarılan yakalama kararı açıkça hukuka aykırı. Ancak kuvvetle muhtemel devletin resmi doğrularına muhalif birinin, üstelik bir baro başkanının bu sözleri sarf etmesi rahatsızlık yaratmış olacak ki, devlet kendi koyduğu kurallara yine uymayarak Tahir Elçi’nin “yurt içinde saklandığı” Diyarbakır Barosu’na gece 02.20’de gelip, Elçi’yi cezalandırarak diğer muhalif avukatlara da gözdağı verdi.
Elçi gözaltına alınıp İstanbul’a savcıya ifade vermesi için bekletilirken, Adalet Bakanı kararı savcının yerine çoktan vermişti: “Hakim önüne çıkacak”. Tutuklanması hiç şaşırtıcı olmayacağı için, Elçi’nin hakim tarafından sorgusunun yapılması zaten bekleniyordu. Ancak usulen bile yerine getirilmesi gereken kararı -Savcı tarafından tutuklama istemiyle mahkemeye sevk edilmesi- bekleyemeyen Adalet Bakanı sanırım yargı bağımsızlığının ne olduğunu bir kez daha vurgulamak için bize yardımcı oldu. Neyse ki, sonunda Elçi serbest bırakıldı, ama hakkında adli kontrol kararı verilerek.
İfade özgürlüğüne bir müdahale olduğu açık. Üstelik anlatımdan anlaşılacağı gibi, birçok yazışmanın ardından kahraman Türk polisinin görev aşkıyla yanıp tutuştuğu göz önüne alındığında, devletin yargı ve güvenlik mekanizmalarının çok hızlı olduğu da açık. Peki, polis ve savcılar her yerde bu kadar azimli mi?
İsmail Saymaz’ın haberine göre “Kırşehir’de 30 yıldır faaliyet gösteren Gül Kitabevi’nin yağmalanıp ateşe verilmesinin görüntüleri ortaya çıktı. Polis kamerası kayıtlarına göre, HDP’nin il binasını yakmaktan dönen onlarca saldırganlar kitabevini taşlıyor, yangın çıkarıyor. Kitabevi sahiplerinden biri linç edilmeye çalışılıyor.”
Bu linç girişimi hakkında yargı ve güvenlik mekanizmaları ne kadar işler durumda? İlgili haberi açtığınızda karşınıza çıkacak video size bu soruyu sordurtmayacak, emin olun. Ha, soracaksanız da karşınıza farklı bir haber çıkacak. Birçok farklı şehirde aynı zamanda aynı partinin il ve ilçe başkanlıklarına saldırıların yaşandığı (böyle yazdığıma bakmayın “yaşandığı” yerine, “organize edildiği” diye okuyun lütfen) çeşitli linç girişimlerinde “öfkeli kalabalığı sakinleştirmek için” güvenlik kuvvetlerinin HDP ilçe başkanlıklarına Türk bayrağı asılmasına yardımcı olurken görebilirsiniz. Saldırganların yakalanıp adalete teslim edilmesi mi? O canlı bombalara yapılıyor.
İfade özgürlüğü söz konusu olunca, devlet çok hassas. Görüldüğü üzere, özgürlüğün sınırı yok. Peki, bitti mi? Taçlandırmadan olmaz. Beyaz Toroslar konusuna gelelim. Başta sosyal medya sitelerinde troll olarak adlandırılan aşırı milliyetçilerin ifade özgürlüğüne doyamadıkları birçok mesajına konu olan “beyaz Toroslar”, Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun da dilindeydi dün. Çözüm Süreci’ni yürütmüş bir başbakan olan Davutoğlu’ndan ne beklersiniz? Mantıklı olarak yani. Devletlerarası sistemde o zamanlar çoğunluklu arkasında olan ABD’nin dahi tepkilerini çeken insan hakları ihlallerine konu olan faili meçhulleri (faili meşhur diye okuyun) aydınlatılmalarını. Hah, işte onu beklemeyin. Ahmet Davutoğlu seçim mitinginde o ihlallerin simgelerinden biri olan beyaz Torosları diline dolayarak Kürtleri tehdit etti: “AK Parti iktidardan indirilirse buralarda beyaz Toroslar dolaşacak.”
Biz Tahir Elçi’ye uygulanan baskıları konuşuyoruz. İfade özgürlüğüne pek sıra gelmiyor. Bazen duyduklarına inanamıyorsun. Ama neredeyse on beş yıldır tek başına iktidarda olan, bu süreçte iktidarını sağlamlaştırırken ittifak kurduğu aktörleri devlet sahnesinin dışına iten AKP’nin genel başkanı “biz gidersek, beyaz Toroslar gelir” diye tehdit edebiliyor. Çünkü bu ülkede ifade özgürlüğü var, tartışmaya gerek yok. Tartışırsak, tutuklanabiliriz.