Frank Zappa hayatı boyunca klasik eserleri ve yayınlanmamış işleri hariç 62 albüme, bir yığın aforizmaya ve muhtemelen birkaç ton söndürülmüş izmarite imza attı. Ölümünden sonra Frank Zappa Trust tarafından toplanıp piyasaya sürülen 48 albüm ile başka müzisyenler tarafından Zappa’ya ya da müziğine ithaf edilmiş 40 albümü de katacak olursak, 20. yüzyılın belki de en çok müziğe ve müzikle ilgili düşüncelere sebep olmuş birkaç insanından biri oldu. Birçok insan için kültürel karanlığın bir elçisi, bir “Mefistofelyen” [i] figür, müziğin kaos ve yıkım potansiyelinin bir göstergesi olarak görüldü. Kendini yalnızca besteci olarak tanıttı ancak bizzat şeytan olmasa da şeytanın avukatı olacak derecede alaycı, sorgulayıcı ve kötümser bir miras bırakmayı başardı. Frank Zappa, 24 yıl önce bugün aramızdan ayrıldı.
Müzik yapmaya çocuk yaşlarında, hayatı boyunca elinden geldiğince reddedeceği formel bir eğitim almadan başladı. Müzikten ilk parasını 15 yaşında davul ve “tencere tava” çalarak kazandı. 23 yaşında televizyonda Steve Allen Show’da bir müzik aleti olarak bisiklet çaldı ve eşlikçi orkestradan “müzikal tonlardan sakınmaya çalışmalarını” istedi. İlhamını Edgar Varése’i, Igor Stravinsky’yi ve Anton Webern’i adım adım keşfederek buldu. 1960’ların ortalarına kadar rock müzikle veya genel olarak sözlü müzikle pek haşır neşir olmadı, ta ki Mothers of Invention’ı kurana kadar. Aslında kendilerine “Motherf*ckers” demeyi tercih ediyorlardı, zira müzikal olarak etraflarındaki diğer gruplardan daha yetkin olduklarını düşünüyorlardı. Bu terim o dönemde “işinde üstün olmak” anlamında kullanılıyordu.
Frank Zappa, kötümserliğini de üretkenliğini de hiç kaybetmedi. Müzisyenlerin “ayak takımı”, “dünyanın pislikleri” olarak görüldüğüne dair güçlü kanısı belki de en büyük motivasyonu oldu. Röportaj vermenin bir insana yapılabilecek en “anormal” birkaç şeyden biri olduğunu ve durumun bir engizisyon mahkemesinden pek de uzak sayılamayacağını düşünse de birçok röportaj verdi.
“Eğer müzisyen olmak istiyorsanız, başlamadan önce kimsenin umurunda olmayacağınızın farkına varmalısınız.”
İyi kötü bir üne kavuştuktan sonra da kötümserliğini kaybetmedi. İnsanların “eskiden umursamadıkları gibi şimdi de umursamadıklarını, ama artık ona para verdiklerini” söyledi. Plak şirketleri, konser mekânları tarafından sansürlendi, performansları engellendi. Belki de bunlardan en bilineni 1968 tarihli Mothers of Invention albümü We’re Only in it for the Money’nin ikinci yüzünün ikinci parçası “Let’s Make the Water Turn Black” üzerinden gerçekleşti. Şarkının üç dizesi o dönem albümü basan MGM tarafından yanlış anlaşılarak sansürlendi.
And I still remember Mama (Ve hâlâ hatırlıyorum Annemi)
With her apron & her pad (Önlüğü ve beziyle)
Feeding all the boys at Ed’s Cafe! (Beslerken tüm oğlanları Ed’in Kafe’sinde!)
Bir MGM yetkilisi şarkıda geçen “pad” kelimesini kendince yorumlayıp, bir kadının bir kafede bir grup insana hijyenik ped beslediğinin anlatıldığını düşünerek, bu uygunsuz bulmuştu. Bu üç dize Zappa’dan habersiz kayıttan kesildi ve şarkı sansürlü bir şekilde basıldı. [ii]
Kendini hippi kültürünün bir parçası olarak görmedi. Daha ziyade “ucube” olarak tanımlanmayı yeğledi. Hayatı boyunca sanatın özgürce icra edilmesi için ciddi seviyede politik çaba sarf ettiyse de “devrimci” olarak tanımlanmaktan da hoşlanmadı. Pikniklerinde çalması için 3-4 kez teklif sunan Fransız Komünist Partisi ile beraber dönemin papasından gelen Vatikan’da çalma teklifini de reddetti. Kendine uygun gördüğü politik sıfat tamlaması “vatansever muhafazakâr” idi ancak özellikle şarkı sözleri üzerinden ABD’yi ve sonrasında tüm dünyayı etkileyecek olan şu an hem fiziksel hem dijitalde hayatımıza girmiş “Explicit” yani “Sakıncalı” etiketlerine karşı hem televizyonda hem de bizzat mahkemede savunma yaptı. Devletin etkinliğinin ve müdahalelerinin azaltılması yönünde beyanlar veren liberter eğilimli biriydi. Öte yandan 1968’de katıldığı bir televizyon programında belirttiği üzere ülkesiyle ilgili çekinceleri nedeniyle sağ cenahtan ayrılıyordu:
“Günümüzde Amerika’nın önündeki en büyük tehdit komünizm değil, faşist bir teokrasiye doğru ilerleyiştir. Reagan yönetiminde yaşanan her şey de bizi o yola doğru sürüklüyor.”
The Beatles, Jimi Hendrix, Igor Stravinsky, Richard Wagner ve Yehudi Menuhin gibi müzisyenlerle de çalışmış yönetmen Tony Palmer ile bir araya gelerek 1971 yılında 200 Motels isimli deneysel müzikal filmi yayınladı. Filmde kullanılan parçaların büyük bir çoğunluğu Zappa’nın Mothers’la birlikte çıktığı turnelerde kaldığı motel odalarında yazıldı. Zappa katıldığı bir TV programında tüm şarkıları yazmanın 4 yıl, senaryoyu yazmamın 3-4 hafta, çekimlerin ise 7 gün sürdüğünü söyledi. Filmde The Beatles’dan Ringo Starr, The Who’dan Ketih Moon gibi isimlerin yanı sıra The Royal Philarmonic Orchestra’yı da bulmak mümkün. Zappa orkestral deneyimlerinden çoğu zaman memnun kalmadı, zira bu orkestra kayıtları ve performansları için ödediği paranın dengi bir sonuç alamadığını düşünüyordu. Zappa’nın klasik müzik camiası ile arası, filmin müziklerinin çalınacağı bir Royal Albert Hall konserinin, bazı şarkı sözleri gerekçe gösterilerek iptal edilmesiyle iyice açıldı.
1960’lardan itibaren rock müzik ile özdeşleşen uyuşturucu kültüründen dert yandı. Çalıştığı müzisyenlerden prova, kayıt ve turne sırasında ayık olmalarını istedi. Uyuşturucu kullandığını fark ettiği müzisyenleri turne ortasında kovduğu dahi oldu. Ancak yine aynı liberter duruşuyla uyuşturucunun serbest bırakılması ve vergilendirilmesi gerektiğini birden çok kez dile getirdi.
ABD’deki “kültür eksikliğini”, bir ulus olarak ABD’nin “yaşam kalitesine yeteri kadar dikkat etmemesini”, ABD’lilerin “aptallığını”, ana akım müzik piyasasının “dinleyenlere” değil “görenlere” çalışmasını her fırsatta, hem şarkılarında hem verdiği demeçlerde eleştirdi. Yüzünü tanıyanların, müziğini bilenlerin sayısından fazla olmasından yakındı. Müzik piyasasını yine alaycı ama oldukça ağır bir şekilde eleştirdiği Tinseltown Rebellion, 1980 yılında kurduğu Barking Pumpkin isimli plak şirketinden 1981 yılında çıktı. Albümün hakları şu an Zappa Family Trust etiketiyle Universal tarafından kontrol ediliyor.
1980’lerde elektronik müzik yazım teçhizatlarından Synclavier ile tanıştı ve son dönemlerinde münhasıran ürettiği orkestral eserleri de dahil neredeyse tüm işlerini bilgisayarda yazmaya başladı. Bilgisayarla çalışmanın denklemin “en güvenilmez elemanı olan insan faktörünü işin içinden çıkararak müziği geliştirdiğini” söyledi. Synclavier kullanarak yazdığı ve 1986’da yayınlanan Jazz From Hell albümüyle takip eden sene Grammy kazandı. Grammy’lerin “sahtekarlık” olduğunu, aldığı ödülün ise “plastik bir şaka” olduğunu söyledi. Ölümünden 4 yıl sonra, 1997’de 40. Grammy ödüllerinden Yaşam Boyu Başarı ödülüne layık görüldü. Jazz From Hell’in belki de en öne çıkan parçası “G-Spot Tornado”, 1992 yılındaki Frank Zappa Ensemble’ın Frankfurt temsilinde, gelmiş geçmiş en önemli modern dans sanatçılarından biri olarak gösterilen Louise Lecavalier’in performansı eşliğinde son parça olarak sergilendi. Zappa bu konserde yalnızca uvertürü ve bu son parçayı bizzat yönetebildi ve konser sonunda 20 dakika boyunca ayakta alkışlandı. Sağlığı, iki yıl önce konulan prostat kanseri teşhisi nedeniyle oldukça kötüye gidiyordu.
1993 tarihli NBC röportajı verdiği son demeçlerden belki de en kötümserini içeriyordu. Hastalığın son dönemlerindeydi ve yolun sonu kendi kadar röportajı yapan Jamie Gangel için de açıktı. Zappa’ya nasıl hatırlanmak istediğini sordu:
Zappa: Ah, önemli değil. … Hatırlanmak kendi başına bile önemli değil. Hatırlanmak konusunda endişe eden insanlar Reagan, Bush gibi adamlar. Bu insanlar hatırlanmak ister. Hatıraları da tam anlamıyla müthiş olsun diye çok fazla para harcar ve çok çalışırlar.
Gangel: Peki, Frank Zappa için?
Zappa: Umurumda değil.
[i] “Mephisto In Hollywood.” Time, 31 Ekim 1969.
[ii]Cavallo, Dominick. A fiction of the Past: The sixties in American History. Palgrave, 2001.
Kaynaklar
Schütte, Thorsten , yönetmen. Eat That Question: Frank Zappa in His Own Words. Sony, 2016.
Frank Zappa, BBC 2, 4 Sept. 2013
Çok şans eseri tanıdığım birisi oldu Frank Zappa ve bunu muhtemelen Levent’e borçluyum. Teşekkür ederim bilgi için.