Dünyanın geleceği için endişeli misiniz? Görünüşe bakılırsa durum bildiğimizden daha kötü

Fotoğraf: Manan Vatsyayana, AFP, Getty Images.

Dünya nüfusunun 2050’de 10 milyarı aşması bekleniyor. İklim krizinin muhtemel sonuçlarını hasbelkader bilen herkes gidişatın hiç de iyi olmadığının fazlasıyla farkındadır. Peki, dünyanın durumu gerçekten ne kadar kötü? Anlaşılan o ki bildiğimizden çok daha fazla. Biyoçeşitliliğin azalması, soyları tükenen canlılar ve iklim krizi hakkında 150’den fazla çalışmayı gözden geçiren yeni bir araştırma sayesinde gelecekteki muhtemel eğilimleri gözlemlemek, insanlığın içinde bulunduğu çıkmazın ciddiyetini açıklığa kavuşturmak ve acilen ele alınması gereken krizlerin net bir fotoğrafını elde etmek mümkün.

Hepsi mevcut ekonomik düzene, tüketime ve nüfus artışına bağlı olan sorunlar önümüzdeki yıllarda daha da kötüleşecek. Hasar, yüzyıllar boyunca hissedilecek ve tüm türlerin yaşamını tehdit edecek düzeyde. 17 biliminsanı tarafından gerçekleştirilen bu araştırma pek hoşunuza gitmeyebilir, hatta korkutucu bile sayılabilir. Ancak insanlığın karşılaştığı krizin dehşetini anlayabilmek için biliminsanlarının da açık sözlü olmaları gerekiyor.

Biyosfer ve yaşam formlarına yönelik tehditlerin ne ölçüde kavrandığını gözden geçirdiğimizde endişe verici biçimde gelecekteki çevresel koşulların halihazırda uzmanların inandığından çok daha tehlikeli olacağını görüyoruz. Bu durumun başlıca sebebi ise akademisyenlerin tek disiplinde uzmanlaşmalarından dolayı gezegenler düzeyindeki birçok ilişkiden ve potansiyel çözümlerden bihaber olmaları. Ek olarak, hükümetlerin bilimsel tavsiyeleri reddetmeleri ya da görmezden gelmelerinin de olumlu değişimi engellediği açık. Daha geniş ölçekte ise insanlar kötü şeylerin kendilerinden ziyade başkalarının başına geleceğini düşünmeye eğilimli. Bu da çevre krizini hafife almalarına neden oluyor.

Küresel çevrenin güncel durumuna bakılacak olursa problemler saymakla bitmeyecek olsa da bazıları şu şekilde sıralanabilir:

  • Yaklaşık 11 bin yıl önceki tarım devriminden bu yana bitkilerin biyokütlesi yarıya indi. Bu da demek oluyor ki insanlar dünyanın kara yüzeyinin neredeyse üçte ikisini tamamen değiştirdi.
  • Geçtiğimiz 500 yılda kayıt altına alınmış yaklaşık 1,300 türün soyu tükendi. Kayıt altına alınmayan çok daha fazlası olduğu düşünülüyor. Hayvan türlerinin nüfusları son 50 yılda üçte ikiden fazla azaldı.
  • Küresel ölçekte yaklaşık 1 milyon bitki ve hayvan türü soylarının tükenmesi tehdidi altında. Günümüzde vahşi memelilerin toplam kütlesi, insanların gezegeni kolonileştirmeye başlamadan önceki kütlesinin dörtte birinden daha az.
  • Son 300 yılda küresel sulak alanların %85’i kayboldu ve okyanusların %65’inden fazlası bir ölçüde riske atıldı.
  • Resiflerde canlı mercan örtüsü 200 yıldan daha kısa bir sürede yarıya indi ve deniz otunun boyutunda geçen yüzyıla kıyasla %10 azalma tespit edildi.

İnsan nüfusu 1970’lerdeki sayının iki katına çıkarak 7,8 milyara ulaştı ve 2050’de 10 milyarı bulması bekleniyor. Daha fazla insan daha fazla gıda güvensizliği, toprak tahribi, plastik kirliliği ve biyoçeşitlilik kaybı demek. Yüksek nüfus yoğunluğu aynı zamanda küresel salgınları daha olası hâle getiriyor. Ayrıca işsizlik, barınma sorunu ve yetersiz altyapıyı da tetikleyerek ayaklanmalara ve savaşa yol açan çatışmaları ateşlemesi de mümkün.

Aslında insanlar bir ekolojik saadet zinciri yarattı denebilir. Dünya’nın kendini yenileme kapasitesinin yüzdesi olarak tüketim, 1960’ta %73 iken günümüzde %170’in üzerine çıktı. Avustralya, Kanada, ABD gibi aşırı tüketim ülkeleri bir enerji birimi gıda üretebilmek için birden fazla birim fosil yakıt enerjisi kullanıyorlar. Bu nedenle enerji tüketiminin de yakın gelecekte, özellikle küresel orta sınıf büyüdükçe artması bekleniyor.

İklim krizine gelince, insanlık içinde bulunduğumuz yüzyılda 1°C’lik küresel ısınmayı çoktan aştı. 2030 ile 2052 arasında 1,5°C’yi de aşacak. Paris Anlaşması‘na taraf olan tüm ülkeler taahhütlerini yerine getirseler bile 2100 yılına kadar ısınma yine de 2,6°C ile 3,1°C arasında olacak.

Küresel politikalar ise varoluşsal tehditleri ele almaktan çok uzak. Dünyanın geleceğini güvence altına almak, ihtiyatlı ve uzun vadeli kararları gerektiriyor. Ancak bu olasılık, kısa vadeli çıkarlar ve serveti birkaç kişi arasında yoğunlaştıran ekonomik sistem tarafından engelleniyor. Çevre karşıtı politikalar sağ popülist liderler arasında giderek artıyor ve birçok ülkede çevresel hakları savunan protesto grupları terörist ilan ediliyor. Çevrecilik, evrensel bir kendini koruma biçimi olarak görülmekten çok bir ideoloji aracı olarak silahlaştırıldı. Örneğin iklim eylemlerine ve ormanların korunmasına karşı finanse edilen dezenformasyon kampanyaları, kısa vadeli kârları korur ve anlamlı çevresel eylemlerin çok maliyetli olduğunu iddia ederken, harekete geçmemenin daha büyük maliyetlerini göz ardı ediyor. İşletme yatırımlarının çevresel felaketi önlemek için yeterli ölçekte değişmesi ise olası görünmüyor. Bu korkunç geleceği önlemek için köklü bir değişim şart. Bazı öneriler sunmak gerekirse:

  • Sürekli ekonomik büyüme hedefi durdurulmalı.
  • Ürün ve faaliyetlerin gerçek maliyetleri ortaya çıkarılmalı ve çevresel hasarların onarımları çevreye zarar verenlere karbon fiyatlandırması gibi yaptırımlar aracılığıyla ödetilmeli.
  • Fosil yakıtlar hızla kullanımdan kaldırılmalı.
  • Tekelleşme engellenmeli ve piyasalar kurumların politikalar üzerindeki gereksiz etkisi sınırlandırılacak şekilde yeniden düzenlenmeli.
  • Siyasi temsilcilerin kurumsal lobi faaliyetleri sınırlandırılmalı.
  • Dünyanın her yerindeki kadınlar aile planlaması kontrolünü sağlayabilme amacı da dahil olmak üzere eğitilmeli ve desteklenmeli.

Pek çok örgüt ve birey bu amaçlara ulaşabilmek için özveriyle çalışıyor. Ancak mesajlarının yasalara ya da ekonomik, siyasal ve akademik yetki alanlarına tesir ettiğini söylemek mümkün değil. İnsanlığın karşılaştığı sorunların büyüklüğünü ve ciddiyetini kabul etmemek basit bir saflık mevzusu değil, aynı zamanda oldukça tehlikeli. Bilimin ise bu konuda büyük bir rolü var. Biliminsanları önümüzdeki kuvvetli zorlukları allayıp pullamamalı, olduğu gibi söylemeliler. Bunun dışındaki her yol en iyi ihtimalle yanıltıcı, nihai olarak da ölümcül potansiyelde.


Kaynak: phys.org | Corey J.A. Bradshaw, Daniel T. Blumstein, Paul Ehrlich

2 Yorum
  1. Ece hanım merhaba. Yazınızı okudum ve gerçekleri fazlasıyla yansıttığını düşünüyorum. Ne yazık ki insanoğlu olarak çok kötü günler bizi bekliyor diye düşünüyorum. Yazınızı okumaya başladığımda karamsarlığımdan daha fazla bir karamsarlık bekledim yazınızda ama inanın yazdığınızın iki katı bir karamsarlık ile bakıyorum bu duruma. Şu cümle ile nokta koymak istiyorum, Dünya günden güne kararıyor fakat bunun geceyle bir alakası yok.

    1. Duygularınızı paylaşıyorum. Şahsen karamsarlığımızı benliğimize çevirmek yerine eyleme dönüştürmenin hem kendimize hem topluma iyi gelecek nihai çözüm olacağına inanıyorum. İlginize teşekkürler, sevgiler.

Batuhan Cihangir için bir cevap yazınCevabı iptal et

Benzer Yazılar
daha fazla

Yazıya her zaman güvenin

İleride birileri bana falanca video, üç boyutlu baskı, oyunlar veya dinamik multimedya sistemleri hakkında fikrimi sorarsa, ne düşündüğüme…
daha fazla

12 Eylül 1980’de ne oldu?

Tam 43 yıl önce, bütün fiziki ve manevi evreniyle günümüzde yaşamayı sürdüren 12 Eylül darbesi gerçekleştirildi. Şili, Arjantin,…
Total
0
Share