İlki 1851’de Londra’da düzenlenen Dünya Fuarı nam-ı diğer Expo, ülkelerin sanayileşme sürecinde ticari ve teknik konularda bir araya gelip etkileşim içine girmeleri amacıyla yola çıkıyor, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından kültürel bir alışverişe dönüyor ve bir ulusal markalaşma şovu olarak günümüze geliyor.
Dünyanın en büyük sosyal ve ekonomik etkinliği olarak kabul edilen, kültür, tarih ve eğitim olimpiyatı olarak tanımlanan Expo aslında ihtişamına ve gördüğü ilgiye rağmen gelişigüzel, nerede, ne zaman, nasıl yapılacağı belli kurallara bağlı olmayan bir etkinlikti. Katılımcı ülkelerin talebi üzerine Expo’ların yasal çerçevesini belirlemek amacıyla 1928 yılında Paris’te yapılan bir konferans sonunda sergilerin teması, niteliği, tarihi ile süresi ve en önemlisi yerini belirlemek ve süreci denetlemek üzere Uluslararası Sergi Bürosu (Bureau International des Expositions, BIE) kuruluyor. Böylece BIE, kendine gelen teklifleri değerlendirerek, beş senede bir en çok 6 ay boyunca ziyaret edilebilecek Expo’ların hangi şehirde düzenleneceğine karar veriyor.
Expo için tasarlanan yapıların önemli simgeler hâline geldiği, hatta Expo’da görücüye çıktıkları genelde unutuluyor. Bunlardan en bilinenleri Paris’teki Eyfel Kulesi ve kısmen New York’taki Özgürlük Heykeli olmalı. Expo için tasarlanan ve daha sonra kaybolup gitmeyen yapılara diğer örnekler ise Kristal Palas (Londra), Palau Nacional (Barselona), Atomium (Brüksel), Space Needle (Seattle), Habitat ’67 ile Biosphere (Montreal) ve MEO Arena (Lizbon).
Bir de hikâyesi ve mimarıyla benim özellikle ilgimi çeken, halen Montjuïc’te ziyaret edilebilecek Barselona Pavyonu’na değinmek isterim. Modern mimarinin en önemli örneklerinden olan Barselona Pavyonu, aslında Ludwig Mies van der Rohe tarafından 1929 yılında düzenlenen Barcelona Expo’sunda Alman Ulusal Pavyonu olarak tasarlanıyor. Cam, çelik ve çeşitli mermer türlerinden inşa edilen yapı, zamanla yalnızca mimarının eserlerine değil, bütünüyle 20. yüzyıl mimarisine de ışık tutan bir kaynak olarak anılıyor. Ayrıca o günden bugüne neredeyse popülerliğini hiç kaybetmeyen, hatta sandalyede (platonik) bir ideal olarak tanımlanan “Barcelona Chair” de yine bu pavyon için tasarlanıyor.
Milano’da düzenlenen ve güzel bir rastlantı sonucu denk geldiğim Expo 2015’te tasarım ve mimarinin ziyaretçilerin ilgisini çekmekte öne çıkan faktörlerden olduğunu bizzat teyit etme fırsatını yakaladım. Maalesef ziyaret etmek istediğim her pavyonu gezme imkânım olmadı. Ancak pavyonlarda mimarisi özellikle dikkatimi çeken ülke ve kuruluşların Expo Milano 2015’in konusu olan “Dünyayı Beslemek, Yaşam Enerjisi”ne çok farklı açılardan yaklaştıklarını, hatta konuya çok bağlı kalmadıklarını ve bazen yalnızca tasarıma özen gösterdiklerini gözlemledim. Mesela Avusturya, nefes almak sloganı ve bir ormanı andıran pavyonu ile dünyanın doğal ve sürdürülebilir kaynaklarına verdiği önemi vurgularken, Rusya her gün katlanarak artan dünya nüfusunun nasıl beslenebileceği sorusundan yola çıkarak, ulusal tatlarını tanıtmayı tercih etmiş.
Bir sonraki Expo 2020’de Dubai’de gerçekleşecek.


Birleşik Arap Emirlikleri.




Fotoğraflar: Selin Özdamar