Imelda May, geçen yaz ilk kez anne oldu, bu yaz 40 yaşını doldurdu. 7 Temmuz’da Açık Hava’da Jools Holland & His Rhythm & Blues Orchestra konserinden önce sahneye çıkacak bu kadından romantik baladlar dinlemeyi bekliyorsanız, fena halde yanılıyorsunuz.
Carl Perkins, Elvis Presley, Gene Vincent ve Jerry Lee Lewis gibi isimlerin 60 yıl önce dünyaya getirdiği rockabilly türüne yeniden hayat veren Imelda May, “Bu albümde ninniler yok,” diyor. Gerçekten de yok. Son albümü Tribal (2014) bulabileceğiniz en esaslı rock ‘n’ roll albümlerinden biri. Dublin’in arka sokaklarından gelen bir kadından cesurca bir 21. yüzyıl tekmesi.
Imelda May, rockabilly’nin retro sound’una ağabeyinin Elvis Presley, Eddie Cochran ve Gene Vincent kasetleriyle daha küçük bir kız çocuğuyken kapıldı. Sonraları Top of the Pops programında gördüğü Ian Dury ve Adam Ant ile büyülendi. “Onların ürkütücülüğünü sevdim. The Specials “Ghost Town” şarkısını söylerken dehşete düştüğümü hatırlıyorum. O heyecana, tedirginliğin ve eğlencenin birliğine kapılmıştım.”
Imelda May’in hayat düsturu yeni single’ının da adı: “It’s Good To Be Alive”. “Bu şarkıyı bebeğimi doğurduktan sonraki gün sabahın erken saatlerinde yazdım,” diyor. “Uykusuz ve bitkindim. Pencereden dışarıya baktım, güneşin doğuşunu izledim ve şöyle düşündüm: Tanrım, hayatta olmak güzel!”
Diğer şarkılarının isimleri de Imelda May’in yaşama sevincini özetliyor. “I Wanna Dance”. “Wicked Way”. “Wild Woman”. Bilhassa sonuncu, nakaratıyla: “There’s a wild woman livin’ inside of me / A wicked, wicked wild woman, dyin’ to be free.
Onun kahramanları popüler müziğin her köşesinden çıkıyor. 1950’lerin şarkıcıları Sister Rosetta Tharp eve Wynona Carr, rockabilly kraliçesi Wanda Jackson, country yıldızları Patsy Cline ile Dolly Parton ve bir dizi rock ve pop ikonu: Joan Jett, Patti Smith, Debbie Harry, Chrissie Hynde. Hepsinin tek bir ortak özelliği var. “Güçlü kadınlar,” diyerek gülümsüyor Imelda May. “Benim gibi güçlü kadınlar.”
* Bu yazı, daha önce 22. İstanbul Caz Festivali dergisinde yayımlandı.