Birçoğumuz gibi, Dostoyevski de dikkati dağıldığında defterlerine rastgele bir şeyler karalamayı seviyordu: çizimler, eskizler, pratik notlar, gelişigüzel işaretler, muhtelif şekiller, baskı maliyetlerine ilişkin hesaplamalar. Ancak Dostoyevski’nin karalamaları yazarın ellerini ve zihnini oyalamaktan daha fazlasına yarıyordu. Bu çizimler, Dostoyevski’nin edebi yönteminin ayrılmaz bir parçasıydı. Bütün heybetli aşırılıklarıyla birlikte, yazarın romancılara özgü hayal gücü ziyadesiyle görsel ve mimari niteliklere haizdi.

İncelikle gölgelendirilmiş etkileyici çehreleri ve ayrıntılarıyla betimlenmiş mimari hatları içeren çizimleri, yazarın geride bıraktığı muhtelif müsvedde defterlerinde bulundu. Dostoyevski uzmanı Konstantin Barsht, “Yaratıcı düşünce sürecinde yazmaktan veya not tutmaktan hoşnut değildi,” diyor. Buna karşılık, yazarın romanlarında “anlam ve kelimelerin değeri, görsel imgeler üzerinden betimlenen öteki anlamlarla karşılıklı etkileşim halindeydi.” Barsht, bunu “yazara özgü bir çalışma yöntemi” diye tanımlıyor.

Dostoyevski, 1865 yılında bugüne dek en çok okunacak romanı Suç ve Ceza’yı yazmaya başladığında, romanının baş kişisi Raskolnikov ile benzer bir durumdaydı. Servetini kumarda kaybederek aşırı yoksulluğa düşmesinin ardından bütünüyle çaresiz kalmıştı. Romanıyla daha geniş bir kitleye ulaşmayı başardı, hatta okurları tarafından dönemin gözde yazarları Tolstoy ve Turgenyev ile bir tutuluyordu. Ancak bu şöhret yazarı para sıkıntısından kurtaramamıştı. Alacaklıları tarafından sıkıştırılınca, henüz yazmadığı kitapların haklarını satacak ve sözleşmesi gereği romanlarını daha hızlı yazabilmek için bir stenograf ile çalışmaya başlayacaktı.
Kaynak: openculture.com