Türkiye toplumsal bir dönüm noktasından geçiyor. 6 Şubat’tan itibaren deprem bölgesinde yaşananlar bütün toplum tarafından yürekten hissedilirken, herkes neler yapabileceğini düşünmeye başladı. Afetin büyüklüğüne bağlı ortaya çıkan imkânsızlıklar büyük bir şok yaratırken, organizasyon sıkıntılarını da beraberinde getirdi. Yalnızca seyirci kalmanın yarattığı çaresizlik hissiyle toplumsal dayanışma kendini göstermeye başladı ve giderek büyüyen halkalar hâlinde yardımlaşma faaliyeti gerçekleşti. Gönderilen yardımların niceliği ruhsal çöküntülerimizi bir nebze azaltırken, niteliği kimi zaman hayal kırıklığı yarattı.
Deprem bölgesindeki insanların da depremden hemen öncesine kadar çalışan, namusuyla para kazanan, sıcak bir yuvası ve ailesi olan insanlar olduğunu unutmamalıyız. Gerçekleşen afetten dolayı acınacak hâlde olduklarına inanılması durumunda yardımların niteliği de düşüyor. Peki, yardımların ötesinde toplumsal olarak başka ne tür yollar izleyebiliriz? Depremden etkilenenlerin kapasiteleri bağlamında istihdam edilmelerine öncelik verilmesi daha iyi bir çözüm olabilir mi? Burada psikolojik desteğin yanında insanların onurlu varoluş mücadelelerine onlara acımadan katkı sağlamak üzerine düşünmekten bahsediyorum. Bu noktada, önemli bir örneğin yol gösterici olduğuna inanıyorum.
2011’de Japonya’da gerçekleşen deprem ve tsunami sonrasında 18 binden fazla insan hayatını kaybetmiş, 841.000’e yakın iş felaketten etkilenmişti (ILO, 2013). 2012’de Japonya hükümeti ile Uluslararası Çalışma Örgütü işbirliğinde istihdam ve işgücünün depremin etkilerinden kurtulmak için yaygınlaştırılması üzerine “Japan As One Work Project” çalışması başlatıldı. Proje çıktılarının afet yaşanması muhtemel Türkiye gibi ülkelere de yol göstermesi amaçlandı. İstihdama odaklanılmasının sebebi ise daha kompleks bir bakış açısı gerektiriyor. Bir felaketten kurtulan insanın yalnızca kıyafet, yiyecek veya geçici barınma gibi ihtiyaçlarından hemen sonra, yardıma muhtaçlık hâlinin giderilmesi gerekir. Bunun için hem felakete bağlı travmayı atlatmasında hem de toplumsal yaşama yeniden katılmasında istihdam edilmesi en önemli husustur. Bir işle meşgul olma hâli travma ve acı ile başa çıkmanın en iyi yollarından birisidir. Japonya projeyle 200 bin geçici, 500 bin orta veya uzun vadeli istihdam yarattı (ILO, 2013). Bu noktada Türkiye’nin de afete bağlı olumsuzluklardan istihdamla kurtulup yaralarını sarabileceği öngörülebilir.
Ait hissettikleri ve varoldukları mekâna ilişkin tüm deneyimlerin yok olduğu düşüncesi, afetzedeleri deprem anında veya deprem öncesi anda kalmaya yöneltiyor. Önlerindeki geleceğin toplumun ve devletin yardımlarıyla süreceği düşüncesi çaresiz hissettiriyor. Bu noktada, afetzedelerin yardıma muhtaç edilgen bireylere dönüşmekten kurtarılması, birey olarak toplumda yeniden yer bulmalarının sağlanması için istihdam edilmeleri de devlete düşen asli görevlerden biridir.