“Deprem bölgesine vardığımızda uyuyun, sabah çıkarsınız dediler”

Antakya, 9 Şubat 2023. Fotoğraf: Emily Garthwaite, The New York Times.
Antakya, 9 Şubat 2023. Fotoğraf: Emily Garthwaite, The New York Times.

Kahramanmaraş’ta gerçekleşen iki büyük depremin ardından sahaya ilk giden arama kurtarma ekibinde yer alan Merve Özkorkmaz’ın tanıklığı, arama kurtarma faaliyetlerindeki koordinasyon eksikliğini ve geç kalınmışlığı yeniden hatırlatıyor.


İsmim Merve Özkorkmaz. 6 Şubat Pazartesi sabahı deprem bölgesine ilk intikal eden ekipteki arama kurtarmacılardan biriyim. Bölgeden paylaştığım birtakım fotoğraf ve videolardan sonra yerli ve yabancı gazeteler ve kanallar günlerdir devamlı röportaj vermemi istiyor. Ancak medyanın en ufak bir çarpıtmasını kaldıracak bir ortam olmadığı için süreci size kendim anlatacağım. Benim arama kurtarma girişimim 2021 Temmuzu’nda başlayan orman yangınlarını, sonrasında Ağustos’ta Kastamonu’daki sel felaketini ekran başından görüp de çaresiz kalmam, tahammül edemememle başladı.

Eğitim alabileceğim pek çok STK olduğunu gördüm, ancak afetin yaşandığı yere dışarıdan yardım gelmesini beklerken mahallede örgütlenme fikrini savunan bir gruptan eğitim almaya karar verdim. Yaşadığım yer olan Sakarya’da böyle bir eğitimi bize vermeleri için en az 30 kişilik bir ekip olmamızı istediler. Gerekli duyuruları yaptım, kurumlarla görüştüm, sayıyı tamamladık ve eğitimlere başladık. Stres yönetimi, kriz planlaması, mahalle afet merkezi kurulması, iple kurtarma, yatay-dikey yaralı taşıma sistemlerinin kurulması, enkazda hilti, elektrikli testere, jeneratör kullanımı, enkazda güvenli geçit inşa etme, afet lojistiği, sel ve su baskınında arama kurtarma, yangın ve ev kazaları, geniş kapsamlı ilkyardım eğitimlerini saha pratikleriyle altı ayda tamamladık.

Deprem sabahı Sapanca ekibinden 5 kişi merkez ekiplerle koordine olarak yola çıktık. Şiddeti 7’nin üstünde bir depremi 1999’da yaşamış, binamızın çatısının yıkılması sebebiyle karanlıkta kısmi yıkıntıdan çıkmış bir depremzedeyim. Yarım gün içinde askerlerin çadır kurulumlarını tamamladıklarını, çadırlardaki sobayla ısındığımızı, karnımızın sıcak yemekle doyduğunu, hemen ertesi sabah Kızılay’ın battaniyesiyle uyuduğumu hatırlıyorum. Kafamda bu senaryoyla, yeni öğrendiğim arama kurtarma bilgileriyle yola çıktım.

Planımız, uçakla en hızlı şekilde bölgeye intikal edilmesiydi. Aracımızla karlı İstanbul yolunda bir kaza atlatarak, inanılmaz hızlı şekilde havalimanına vardık. Havalimanındaki güvenliklerden saniyeler içinde geçtik ancak uçağa sevkimiz ve kalkış iki saat sürdü. Yolculuk ve iniş iki saat daha. Gaziantep Havalimanı, bölgede tek sağlam kalan iniş alanı olduğundan buraya iniş yaptık, otobüslere sevk edilip Gaziantep afet merkezine yönlendirildik. Afet merkezini bulmamız 2,5 saat sürdü çünkü boşaltılan ve taşınan iki farklı lokasyona yanlış gittik ve kimse faal AFAD binasının nerede olduğunu bilmiyordu. Bu saatler sonunda üçüncü lokasyonda binaya vardık ve 1 saat otobüste sevk edileceğimiz yeri bekledik. Gaziantep’in İslahiye ilçesine yönlendirildik. Yolda trafik vardı, yakınlarına ulaşmaya çalışanlar ve şehirden kaçmaya çalışanlar yolu tıkamıştı ve yoldaki yarıklardan pek çok araç geçemiyordu.

Birbiriyle bağlantılı birkaç deprem olduğu için bölge yolları  gidiş- geliş çift taraflı kilitlenmişti. Ambulanslar ve arama kurtarmacılar maalesef hareket edemiyorlardı. Bir saatlik anayolu dört saatte geçtik ve İslahiye’ye saptık, bu sefer de köprünün yıkılmış olduğunu gördük. Otobüs off-road bir araç olmamasına rağmen köprünün yan tarafından risk alarak geçtik, kriz merkezine depremden 14 saat sonra vardık.

Yol boyunca bir şey yapamamanın verdiği azapla gözümüzü kırpamadık. Afet merkezine vardığımızda bir polis arabası, bir tank, bir mobil tır kapalı bir şekilde bekliyordu. Tuvaletler taşmıştı. İçecek su, yatacak yer, sarılacak battaniye yoktu. Polis benden, ben askerden, kriz merkezi jandarmadan su istiyordu, kimsede içecek su yoktu. Elektik vardı bir tek jeneratör sayesinde. Biz komut almaya hazır beklerken bize şöyle dendi: “Otobüste uyuyun, sabah çıkarsınız.” Eğitimlerde saniyelerle yarışırken gerçek bir afet anında uyuyun komutu aldık.

Yıkılan binaların tespiti ve gelen ekiplerin dağıtımı yapılamamıştı, bürokratik yazılar ve imzalar bekleniyordu, acil durumda bile harekete geçilemiyordu. AFAD’ın devlet bürokrasisinin içinde nasıl işlevsiz kaldığını o an anladım. İlk ekibin helikopter ve malzemeyle doğrudan alana, kriz merkezine bile değil mahallelere sevkiyatı sağlanabilir, AFAD’ın içinden çıkamadığı envanteri biz bu süreçte çok kısa zamanda oluşturabilir, ihtiyaç duyulan makine ve ekipman konusunda bilgilendirme yapabilirdik. Yetkilendirme yapılmadı, sorumluluk alınmadı.

Kar soğuğunda enkaza müdahale edemediğimiz dakikalarda uyuyamadım. Otobüsten inip alandaki ekip başlarından bilgi almaya çalıştım. Neden sorularımın cevabı yoktu, kötü bir niyet de yoktu, herkes birbirinin suratına boş boş bakıyordu, devlet destekli bir afet kurumunun iş yapamamazlığıydı karşımdaki. Ancak zaten bu kurumu bu yıla kadar bu hâlde var etmek, buna göz yummak kötü niyetin ta kendisiydi.

Sabah aç, susuz, uykusuz, tuvaletini yapamamış bir şekilde alana sevk edildik. Atandığımız enkazda bir inşaat ustası ve birlikte çalıştığı inşaat işçileri beş kişiyi kazma kürekle çıkarmışlardı. Geriye insan gücünün yetmediği çatı ve katları kontrollü kaldırarak altındaki 20 kişiyi çıkarmak kalmıştı. 30. saatteydik, alandaydık ancak ekipmanımız yoktu. Siz uçakla gidin, arkadan göndereceğiz dene ekipmanlar karayollarının kilitlenmiş, yıkılmış durumundan bize ulaşamadı. İkinci günümüz sadece alan analizi, enkazda sesle kontrol, enkaz yakınlarını sakinleştirme, onlardan bilgi alma, mahalleden sağ kalanların bulduğu ekipmanlarla ufak tefek girişimler yaparak geçti. Çok üşüdük, su içemedik, sıcak herhangi bir yemek yiyemedik ekip ve mahalledekiler olarak.

Üçüncü gün kriz merkezi kalabalıklaştı, koordinasyon hızlandı ancak kalabalığa yetişemedi, ufak vinç ve ufak ekskavatörlerle çatıyı kaldırma denendi, başarısız olundu. İkinci gün enkaz altından gelen sesler artık gelmemeye başladı. Köpekle kontrol yapıldı, ancak canlı belirtisine ulaşılamadı. Enkazdan hafif ceset kokuları gelmeye başladı. Rüzgar çok olduğundan koku alamamış olabilir diyerek enkaz alanımızın değiştirilmemesine karar verildi. Akşam kriz merkezine döndüğümüzde temiz mobil tuvalet vardı, mobil tır işlevlendirilmiş, 2 adet çadır kurulmuş, sıcak yemek pişirilmişti. İlk defa elimizi yıkadık, ilk defa uyuduk.

Dördüncü gün neredeyse bütün çeşitteki ve büyüklükteki makineler alandaydı, yabancı ekipler gelip gidiyordu, helikopter sesleri ilk kez duyuluyordu. Tüm süreci aynı inşaat ustası yönetti, biz sadece güvenlik zaiyatı olan noktalarda ona müdahale ettik. Bize zaman zaman küstü, her seferinde ikna edip döndürdük. Kendisinin de aynı enkazın altında akrabaları vardı. Yakınlarını bekleyenlerin sabrı taşmıştı, önce bize sonra birbirlerine girdiler. İlk saatler ortamı sakinleştirmek ve kolluk kuvveti desteği istemekle geçti. Eksiksiz olunmasını takiben olabildiğinde müthiş bir hızla çatı kaldırıldı, katların blokları bölünerek alındı. Bu işlemler güvenli şekilde altındaki olası canlı bireylere zarar vermemek için dikkatli ilerliyordu. Enkazımızdan devamlı cansız bireylerin bedenleri ve uzuvları ambulansla kontrol sonrası cenaze nakil araçlarına sevk ediliyordu. Beşinci gün hem arama kurtarmacı, hem de yardım etmek isteyen bireysel kitleler İslahiye’ye akmıştı. Yeni gelen yerli ve yabancı ekiplerin sismik dinleme cihazları, termal kameraları, köpekleri, envai çeşit malzemeleri ve bizden katbekat iyi uzmanlıkları ve tecrübeleri vardı. Bizim enkaz lokasyonumuz değiştirilmişti. Artık yattığımız ve işgal ettiğimiz yer, yediğimiz yemek bizi utandırır hale gelmişti, yorgunluk, harcanmışlıktan duygu durumumuz kontrol edilemez haldeydi. Sapanca ekibi olarak alandan ayrılmaya, yerimizi taze arama kurtarmacılara bırakmaya karar verdik.

Aracımızdaki ekipmanla dönüş yolunda, İskenderun’da Bursa Yıldırım Belediyesi Park Bahçeler ekibinin pişirdiği çorbayı içtik,  biraz konuştuktan sonra birlikte hareket etmeye karar verdik. Birkaç enkaz gezdik ve birine teknik yardım sağladık. Ertesi sabah üniversitenin bahçesinde ve merkezde yüzlerce binlerce ekip vardı. Yardımların lojistiği sağlanıyordu, çadırlar ve tuvaletler kuruluyordu, yemekler pişiyordu. Başka bir mahallede hasar görmüş 6 katlı apartmanın girişinde oturan ve evinden otizmli çocuklarının aidiyet krizine girmesi sebebiyle ayrılamayan bir ailenin evinin riskli olmayacak kadar yakınına çadırı kurulumu yaparak depremin altıncı gününde Sakarya’ya döndük.

Bu yaşadıklarımdan çıkarımım, benim bir arama kurtarmacı olamayacağımdır. Küçüklüğüm anne babamın işi dolayısıyla hastanede geçti, yaralılara, kan görmeye dirayetliyim. Üniversitede mağaracılık yaptım, klostrofobim de yok. Tüm eğitimleri eksiksiz tamamladım, ancak enkaz altına girerek sesli arama yaptığım ilk gün zeminden girmiş olduğum delikten kafa lambasıyla yaptığım taramada görmüş olduğum insan uzuvları ve nükleer saldırı olmuş gibi donan insanlar karşısında metanetimi koruyamadım. Çok geç kaldığımız için kendimi suçladım. Dışarıda bekleyen yakınların gözü önünde bağıra bağıra ağladım. Yapmamam gerekirdi, tüm arama kurtarmacılardan özür dilerim. Mahalledekilerin beni teselli edişlerini unutamıyorum. Arama kurtarma görevimi ve Sakarya ekibi liderliğini bırakıyorum. Bu işleri benden çok daha iyi yapabilecek arkadaşlarım var burada. Bundan sonra lojistik, gıda, organizasyon gibi işlere devam edeceğim şekilde ekipte olacağım.

Acil durumda bağımsız aksiyon alması beklenen AFAD kurumunu saatlerce imza, karar, yazı bekleyen bürokrasiye mecbur bırakacak kadar vasıfsız hâle getiren, bu durumda payı ve imzası olan en dipten en tepeye her bir kişinin ülke insanlarından özür dileyerek acil şekilde istifa etmeleri gerekiyor. Bu işleri bu kişilerden çok daha iyi yapabilecek uzmanlar, tecrübeli kişiler var. Bu işler sorumluluk gerektiren işler, bu sorumluluklardan biri de hata yaptığını kabul etmek ve istifa edebilmektir. Yetkilileri bu son görevlerini yapmaya çağırarak yazımı bitiriyorum.

Dipnot: Bu yazıda geçen her iddiayı fotoğraf ve videolarla, yer, saat ve lokasyon ile belgelendirdim. Bu yazı yalnızca benim görevlendirildiğim noktalarda gerçekleşen olayları anlatmaktadır, diğer bölgeler ile ilgili, yaralı ve yardım lojistiği ile ilgili bu süreçte hiçbir istihbaratım olamamıştır.

1 Yorum
  1. Okurken dişlerimi sıkmaktan başka bir şey yapamadığım için kendimden utanıyorum. İnsan hayatının bu kadar kıymetsiz olduğu bir ülkede yaşadığım için de. Sonra bir ses çınlıyor kulağımda; “YASTA DEĞİL İSYANDAYIZ!” Bir şeyler değişinceye kadar içtiğim her sıcak çorba boğazıma dizilecek çünkü. Bir haftadır suçluluk duygusunu hissediyorum ben. Bu koordinasyondan sorumlu olup hiçbir şey hissetmemeyi aklım almıyor delirecek gibiyim. Ama değişecek, değiştirene kadar hep birlikte mücadele etmek zorundayız!

Sevgi için bir cevap yazınCevabı iptal et

Benzer Yazılar
daha fazla

Masumiyetin sonu

Bize bazen beklenmedik hakikat anları bahşedilir. Fransa Başbakanı Gabriel Attal, İsrail’e koşulsuz destek cephesinin son uydurma haberinin üzerine…
Total
0
Share

vesaire sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et