İstanbul’dan ve Berlin’den 13 fotoğrafçının dört ay hazırlık sonrasında bir hafta boyunca İstanbul’da çektikleri, İstanbul’daki bitmek bilmeyen değişimi konu alan fotoğrafları Berlin, Kreuzberg’de sergileniyor. UrbanISTanbul sergisi, “kentsel dönüşüm” programları sayesinde dün gecekonduların, evlerin veya boş arazilerin görüldüğü bölgelerde artık gökdelen ve rezidanslar yükseldiğini bir kez daha gösteriyor.
11 Eylül’e kadar devam edecek sergi, 2012’de Kreuzberg ve Kadıköy semtleri arasında kurulan bir semt dayanışması olan Stadtepartnerschaftsverein Kadıköy e.V’nin bir projesi. Fotoğrafçı Klaus W. Eisenlohr ile Levent Karaoğlu’nun ortaklaşmalarının bir ürünü. Serginin internet sayfasından projede yer alan sanatçıların fotoğraflarına, bakış açılarına ve geçmiş projelerine dair kısa yazılara ulaşılabiliyor.
İstanbul, bu projede hem en köklü tarihi şehirlerden biri hem de en genç metropol olma ikiliğini bir arada taşımasıyla tanımlanıyor. Nüfus artışı ve şehrin genişlemesi sonucu ortaya çıkan soylulaştırma projeleriyle insanların yerlerinden edilmeleri, bozulan doğal döngüler ve her mekânın sermaye sahiplerini bir türlü “doyuramayan” rant alanına dönüşmesi gibi üstesinden gelinemeyen sorunlar öne çıkıyor.

Fotoğrafçıların her birinin odağında farklı bir İstanbul var. İçinde yaşayanların mücadele ettiği zorlu koşullarla tezat oluşturan gecekonduların capcanlı renkleri , uzun pozlama gibi farklı tekniklerle ortaya çıkan sis perdeleri, çatlaklar gibi şehri ve zamanı anlatan metaforlar, billboardlar, denize yansıyan ışıklar, kaosun ortasında gezinen kümes hayvanları ve melankoli İstanbul’un farklı yansımaları arasında yerlerini alıyorlar.

Yaşayanları akıntısında sürüklenmeye, değişimin çaresiz nesneleri olmaya mecbur bırakan kentsel dönüşüm ise fotoğrafçıların ortak meselesi. Ancak her biri için bu dönüşüm farklı biçimlerde gözlemleniyor. Değişim karşısında mekânlar ve insanlar da direnişleri, suskunlukları, muziplikleri ve hüzünleriyle görülmeyi ve gösterilmeyi bekliyorlar.
Fotoğrafları görmek, İstanbul’daki kaosun ortasında yaşarken ayrıntıları kaçıranların, görmezden gelenlerin bakışlarını değiştirmeyi vaat ediyor. Mekânların tüm yıkım ve dönüşümlerine rağmen taşıdıkları belleği fark ediyor, şehrin ve sokakları farklı anlarını canlı akışın içinde kısacık da olsa yakalayabiliyoruz ve bunları artık devasa bir propaganda makinesine dönüşmüş medya kanallarında görmeyeceğimizi biliyoruz.