Dans edemediğim seçim, benim seçimim değildir

Seçim gündemi hayatımızın ortasına yerinden kalkmayacak biçimde oturdu, kendisi dışındaki her şeyi sessizleştirdi, altından belki de yıllarca kalkamayacağımız yükleri sırtımıza gizlice bindirdi. Sosyal medya paylaşımlarından aile ziyaretlerindeki veya arkadaş buluşmalarındaki sohbetlere kadar her yerde bu seçimin önceki seçimlerden farklı olduğunu söyleyip duruyoruz. Siyasetle ilişkisi sandığa atılan oylarla sınırlanmış bir halk için seçimler gerçekten de sanki idam kararını bekleyen hükümlünün davasının son celsesi gibi. Üstelik bu kez taraflar hiç olmadığı kadar kalabalık, birbirlerinden simsiyah bir çizgiyle ayrılmış durumdalar. Ha, bir de tabii, Muharrem İnce var.

Bu, Muharrem İnce’yi veya ürettiği siyasetsizliği ayrıntılarıyla eleştiriye açan, tartışan bir yazı değil. Muharrem İnce, çoğumuz gibi benim için de yok hükmünde sayılır. Ancak bir iletişimci olarak, İnce’nin özellikle Z kuşağında hasbelkader yarattığı sınırlı heyecanın arkasındaki sebepleri irdelemek niyetindeyim. Çünkü televizyondaki tartışma programları yerini Oğuzhan Uğur moderatörlüğündeki Mevzular Açık Mikrofon’a bırakmış ve reklam panolarındaki bol keseden seçim vaatleri TikTok kurgularına dönüşmüşken, bu seçim yalnızca önemi açısından değil propaganda yarışı açısından da diğerlerinden farklı görünüyor.

Her fırsatta tekrarladığımız üzere, hepimizin dikkat eşiği korkunç derecede düşmüş durumda. Sürekli farklı uyaranlara maruz kalarak yetişen ve ilk oyunu bu seçimde kullanacak gençler için bu mesele daha da kritik bir hal alıyor. Bırakın uzun bir yazıyı okumayı, artık film bile izleyememekten, hızlandırılmamış şarkılardan sıkılmaktan, derinlikli bir sohbeti sürdürememekten yakınıp duruyorlar. Haliyle siyasilerin dakikalar süren, yavaşça dillendirilen açıklamalarını ya da algılayamayacakları kadar karmaşıklaşan, başı sonu belirsiz vaatlerini dinlemeye mecalleri yok. Gençler 10 saniye ve 5 kelimede onları neyin beklediğini duymayı beklerken siyasetin doğası buna izin vermiyor. Hal böyle olunca, bu yaş grubundaki seçmenler bir gün YouTube’da Barış Atay’a hak verip ertesi gün TikTok’ta Muharrem İnce’ye ikna olabiliyorlar.

Bu, elbette partilerin iletişim danışmanları için de zorlayıcı bir durum. Ulaşmayı hedefledikleri bu genç kitle hem seçmen hem de yurttaş olarak belki de seçimin en kritik muhatabı ve üzerine düşülmesi gereken bir grup. Öte yandan, onlar için üretilen sosyal medya içeriklerinde şakanın ve heyecanın dozunu kaçırıp siyasetsizliği örgütlemek de bu meseleye verilebilecek en kötü cevap. Seçmeni müşteri, ideolojiyi iletişim, stratejiyi reklam yerine koyup yalnızca ilgi çekmeye çalışan apolitikliğin en absürt örneklerinden biri de Muharrem İnce. İnce örneği önemli, çünkü gerçekten de ortada elle tutulur bir vaat yok, plan yok, kadro yok, tavır yok, miting yok, kitle yok, en önemlisi barajı yıkabilecek düzeyde bir oy oranı yok, ama dans var. Dans ve seçimi ikinci tura bırakma gayreti.

Dans da müzik de film de anlamlı bir çerçevede, siyasetle işlendiği takdirde elbette bir propaganda programının parçası olabilir. Örneğin, Sinan Oğan’ın Kafkas dansı bu anlamda ilişkilendiği ideolojiyle taban tabana paralel bir aracı olarak ilgi çekebilir. Ya da TİP’in seçim şarkısı olarak Sezen Aksu’yu tercih etmesi benzer bir şekilde hitap ettiği kitleyle ilişkisini güçlendirecek bir karar olabilir. Ancak “Gençler ne seviyorsa biz de onu yapalım” formülüyle çıkılan yolda siyasetsizliği örmek bir siyasetçi için seçenek dahi olamaz. Aslolan (ve zor olan) ideolojinin gereğini gençlerin tüketim alışkanlıklarına uygun şekilde sunabilmektir. Aksi halde elde ne sanata ne de kültüre dair hiçbir şey anlatan bir melodi eşliğinde soytarı gibi sağa sola sallanan, siyasi liderliği egosundan ibaret bir adam kalır.

Meselenin kitlesel boyutuna döndüğümüzde, karşımızda doğdukları günden beri AKP dışında bir iktidar tanımamış, bu iklimde büyümüş, yaşamı bu siyasi dilin (hatta söylemden ibaret bir siyasetin) esaretinde keşfetmek zorunda kalmış bir grup genç olduğunu hatırlamakta fayda var. AKP’nin yıllardır somut sorulara alakasız ithamlarla cevap veren, düşmanlaştırıcı, ideolojiden ve tartışmadan uzak dili sadece kendi kitlesine değil kendini muhalif olarak tanımlayan gençlere bile fazlasıyla sirayet etmiş durumda. Muharrem İnce’yi destekleyen gençlerin öne sürdükleri sebeplerin birkaç ezber cümlenin dışına çıkamaması da muhtemelen soruya cevap beklememe, görünenden fazlasını sorgulamama, siyaseti birkaç al-ver dengesinden ibaret sanma anlayışından kaynaklı. Bu anlayışın yanına Z kuşağının evrensel sorunu dikkat eksikliği de eklenince ortaya çıkan tablo manipülasyona fazlasıyla açık. Fakat şu da açık ki, ideal bir çerçevede siyasetçinin görevi bu anlayışı bir oyuncak gibi kullanmak değil aksine düzeltmeyi hedefleyen bir iletişim kurmak olmalıydı.

Elbette apolitik eğilimlerin koca bir kuşağa mahsus olamayacağını da eklemek şart. İnce özelinde, kendisi “oy kullanma yaşı 15’e düşse iktidar olacağını” iddia ededursun, biz alacağı oyu henüz öngöremediğimiz bir senaryoyla parmakları gençlere çevirmek konusunda acele etmeyelim. Zira kuşaklara atanan sıfatların yüzümüzü kara çıkaracak derecede yanıltıcı olduğu çok örnek gözlemledik. Meşhur bir Facebook gönderisinin de sıkça gündeme getirdiği üzere, milattan önce 700’lü yıllarda yaşadığı bilinen Hesiodos’a ait olduğu öne sürülen sözcükleri hatırlayalım: “Günümüz gençleri öyle umursamaz ki! İleride ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. Bizlere, büyüklere karşı saygılı olmayı, ağır başlı davranmayı öğretmişlerdi. Şimdiki gençler kurallara boş veriyorlar. Çok duyarsızlar ve beklemesini bilmiyorlar.”

Gençler ve onların siyasete bakışı doğrudan bu seçimi olmasa bile memleketin geleceğini belirleyecek. Tam da bu yüzden eğilimleri ne olursa olsun siyasal iletişimcilerin bilgisayarındaki bir hedef kitle grubu olmaktan daha fazlasını hak ediyorlar. Evet, belki gerçekten de ülke tarihinin gördüğü en kritik seçimlerden birinin eşiğindeyiz ancak bir yandan siyaseti seçime indirgemenin bu süreci daha verimli kılmayacağını hatırlamak ve hatırlatmak zorundayız. Sonuç ne olursa olsun, asıl görevimiz oylarımızı sandığa attıktan sonra başlayacak. Muharrem İnce ise muhtemelen yine orada olmayacak.

Muhabbetimiz daim olsun...

Benzer Yazılar
ChatGPT. Fotoğraf: Leon Neal, Getty Images.
daha fazla

ChatGPT bir ideoloji makinesidir

16 Şubat’ta ABD’deki Vanderbilt Üniversitesi’nin eşitlik, çeşitlilik ve kapsayıcılık birimi, kısa süre önce Michigan State Üniversitesi’nde gerçekleşen silahlı…
daha fazla

Umut arayan aynaya baksın

29 Mayıs’ta uyanacağımız sabaha dair hepimizin uzun zamandır biriktirdiği özlemler, umutlar, korkular ve beklentiler vardı. Bazıları anlaşılır, bazıları…
Total
0
Share