1967 yılının Mayıs ayında Tom Braden adındaki eski bir CIA yetkilisi Saturday Evening Post’ta “CIA’in gayriahlaki olmasından memnunum,” başlığı altında itiraflarını paylaştı. Gazetecilerin bundan yaklaşık bir sene evvel gün yüzüne çıkarmaya başladıklarını Braden onaylamıştı. CIA, Ulusal Öğrenci Birliği (National Student Association) ve sosyalist Avrupa sendikaları gibi çok sayıda Sovyet yanlısı örgütün çabalarını boşa çıkarmak için gizlice finanse edilmesinden sorumluydu. Braden, “Amerikalıların komünistlerle aynı kefeye koyduğu sosyalistler veya kendilerini solcu tanımlayan insanlar, 1950’lerde komünizmle mücadele etmeyi umursayan yegâne insanlardı,” diye yazmıştı.
CIA’in komünizm karşıtı sanatçıları ve entelektüelleri birleştirme girişiminin merkezinde ise Kültürel Özgürlük Meclisi (Congress for Cultural Freedom) yer alıyordu. 1950’de kurulan Paris merkezli Kültürel Özgürlük Meclisi önde gelen düşünürleri antitotalitarizm çatısı altında birleştirdi. Bu, CIA için komünizm karşıtı fikirlerin yalnızca aşırı sağcılar tarafından dillendirilmemesini garantilemek adına bir fırsattı. Meclis üyelerinin büyük çoğunluğunu komünizm karşıtı sosyalistler ve liberaller oluşturuyordu.
CIA çalışanları meclis yönetimi de dahil olmak üzere her yere yayılmışken, Kültürel Özgürlük Meclisi konferanslar, konserler ve sergiler düzenledi. Mesela Boston Senfoni Orkestrası’nın 1952’de Avrupa’ya gelmesine önayak olarak, şüpheci Avrupalıları Soğuk Savaş’ın iki kutuplu dünyasında Amerikan kültürünün inceliklerini ve liderlik kapasitesini göstermeyi denedi. Daha sonra ücretsiz dağıtacağı nüshalardan binlerce satın alan Kültürel Özgürlük Meclisi de Milovan Dijlas’ın Yeni Sınıf (The New Class) kitabı gibi dönemin antikomünist kitaplarının basılmasına destek sağladı. Ancak en unutulmaz başarısı ise çok sayıdaki kapsamlı edebiyat ve siyaset dergileriydi. Meclisin amiral dergisi Londra merkezli Encounter’dı. Ama Fransa’da Preuves, İtalya’da Tempo Presente, Avusturya’da Forum, Avustralya’da Quadrant, Japonya’da Jiyu, Latin Amerika’da ise Cuadernos ve Mundo Nuevo adlı dergileri yayımlıyordu.
Kültürel Özgürlük Meclisi aracılığıyla ve benzer girişimlerle, CIA Soğuk Savaş süresince entelektüel hayatın ana oyuncusu haline geldi, neredeyse ABD hükümetinin kültür bakanlığı gibi çalıştı. Geride bıraktığı miras ise çok daha karmaşık. Soğuk Savaş döneminde, yalnızca özgür toplumlarda devletten bağımsız bir biçimde örgütlenilebileceğine işaret ederek “totaliter” ve “özgür” toplumlar arasındaki ayrımı belirlemek olağandı. Ancak bu argümanı ileri süren grupların birçoğu, dergiler de dahil olmak üzere, genellikle devlet gücünün el altından finanse edilen aygıtlarına dönüşmüşlerdi. CIA’in kültürel müdahalesi olmadan sanatın ve sanatçıların daha “devrimci” olup olmayacağı tartışmalı bir soru olsa da, böyle bir olasılığın CIA tarafından göze alınamayacak bir risk unsuru olduğu kesindi. Söz konusu dergiler de iktidar ve çıkar ilişkilerinin geride bıraktığı karanlıkta arada sırada parlayabiliyor. Nitelik, etki alanı ve CIA müdahalesi açısından rastgele sıralanmış en iyi yedi dergi ise aşağıda.
The New Leader
The New Leader 1920’lerde Amerikan sosyalizminin sesi olarak kuruldu, fakat Soğuk Savaş arifesinde durmaksızın Sovyetler Birliği’ne yönelik totaliter ve emperyalist özellikler atfetmekle uğraştı. The New Leader’ın 1940’ların sonunda ve 1950’lerin başındaki parlak döneminde editörü Sol Levitas’dı. Derginin CIA ile ilişkisinin pek kolay olduğu söylenemez, CIA, Levitas’ın antikomünist tavrını fazla hırçın, sert ve “muhafazakâr” buluyordu. CIA Avrupa solunu cezbedecek daha ılımlı ve kapsamlı söylemlere başvurmasını isterken, The New Leader sürekli olarak Sovyet toplumunun doğası gereği totaliter olduğunu ve komünizmin her koşulda Kremlin’in denetiminde olduğunu savunuyordu. Komünizm karşıtı sert tutumuna rağmen, ABD iç siyaseti bağlamında ilerici bir tutumla Martin Luther King Jr.’ın Birmingham Hapishanesi’nden yazdığı mektubu ilk yayımlayanlardan dergilerden biri oldu.
Der Monat
Der Monat, 1948’de New Yorklu Melvin Lasky tarafından kurulan bir Alman dergisiydi, dergi Lasky’nin arzuladığı “kültürel özgürlük” siyasetini eyleme geçirme girişimiydi. Derginin kuruluşundan bir sene evvel, Lasky Birinci Alman Yazarlar Kongresi’nde Rus yazarların gördükleri baskıyı ve zulmü gündeme getirerek sansasyon yaratmıştı. Batı’dakilerin de sürekli olarak gizli polislerin eylemlerinden ve değişen parti doktriniyle tek gecede “gericiliğin yozlaşmış karşı devrim aygıtları” olarak damgalanmasından endişe duyan Rus yazarların arkasında durmaları gerektiğini savunuyordu. Aslen Birleşik Devletler askeri hükümetinin yetkisi dahilinde, bölünmüş Almanya’da yayımlanan dergi, Kültürel Özgürlük Meclisi’nin denetimindeki dergiler için önemli bir şablon hâline geldi, sonra da o ağın bir parçası hâline getirildi. Çoğu kişi Lasky’nin bir CIA ajanı olduğundan şüphelense de, Lasky bunu ölümüne reddetti. Der Monat’ın yayımladıkları arasında Theodor Adorno, Arthur Koestler, Hannah Arendt, Heinrich Böll ve Thomas Mann çalışmaları da yer alıyordu.
Kenyon Review
Amerikan tarihindeki en iyi edebiyat dergisi olabilecek Kenyon Review John Crowe Ransom tarafından 1939’da kuruldu. Entelektüeller ve Kültürel Özgürlük Meclisi’nin başındaki CIA yetkilileri Ransom’a bayılıyorlardı, onu ve edebiyat çevresini kullanarak parlak öğrencilerin yanı sıra kendi ağlarına dahil edebilecekleri edebiyatseverleri tespit ediyorlardı. Ransom’ın edebiyat eserlerinin sosyal ve siyasi bağlamlarını bir kenara bırakan “Yeni Eleştiri” tekniği bile ister istemez muhafazakâr bir Soğuk Savaş analiz biçimi olarak görülüyor, hatta titiz bir okumayla metindeki gizli anlamların ve tasarıların ortaya döküldüğü bu teknik kimi zaman bir casusun kullandığı tekniklere benzetiliyordu.
Aşılması neredeyse imkansız bir yazar listesine sahip Kenyon Review dergisinde yazmış yazarlar arasında Robert Lowell, T.S. Eliot, Flannery O’Connor, Thomas Pynchon, Nadine Gordimer, Randall Jarrell ve Joyce Carol Oates. Hudson Review, Sewannee Review, Poetry, Daedalus, Partisan Review ve The Journal of the History of Ideas gibi Kenyon Review dergisinin yüzlerce hatta binlerce kopyası yurtdışına dağıtılmak üzere Kültürel Özgürlük Meclisi tarafından satın alınmıştı, kimi zaman doğrudan aldığı bağışlar da cabasıydı. Bu, küçük bir dergi için kayda değer bir yardımdı. Kenyon Review 1969’da yayın hayatına 10 yıl boyunca ara verdi, birkaç sene sonra CIA ile ilişkilerinin ortaya çıkması gelen desteğin kesilmesine sebep oldu. Birkaç sene öncesinde CIA tarafından işe alınan Robie Macauley, Kenyon Review’ın editörlüğünü Ransom’dan devraldı.
Paris Review
Listedeki tüm yayınların arasında, Paris Review CIA’yle bağı en zayıf dergi olabilir. Kenyon Review gibi Paris Review de 20. yüzyılın en iyi edebiyat dergilerinden. Dergi, George Plimpton editörlüğünde Italo Calvino, Samuel Beckett, Philip Roth, V.S. Naipaul, Jack Kerouac, Donald Barthelme, Jeffrey Eugenides ve Jonathan Franzen gibi isimlerin yazılarını yayımladı. Derginin kurucularından Peter Matthiessen önceleri CIA’e alınmış, dergi de başlarda onu örtbas edecek bir perde olarak kullanılmıştı. Ancak bağlantıların bununla sınırlı olduğunu, Paris Review dergisinin de Kültürel Özgürlük Meclisi’nin kesinlikle bir parçası olmadığını savundu. Fakat 2012’de Salon’da yayımlanan makalesinde Paris Review arşivlerini inceleyen Joel Whitney, derginin Kültürel Özgürlük Meclisi ve dolayısıyla CIA ile bilinenden çok daha derin bir bağlantısını keşfetti. Bir kısmı kaçınılmazdı: Her iki taraf da Parisli bir çevreye ve ortak çıkarlara sahipti. Kayıtlar, açıkça Paris Review makalelerinin tekrar baskılarının Kültürel Özgürlük Meclisi dergilerinde yayımlanmak üzere yapılan satışlarından maddi kazanç sağlandığını gösteriyor. Bu durum her ne kadar Kültürel Özgürlük Meclisi’nin Der Monat veya Encounter’a yönelik doğrudan müdahalesinden uzak bir örnek olsa da Paris Review dergisinin de CIA ile bir menfaat ilişkisi olduğu kesindi. Hatta bu ilişkinin derginin röportaj serisindeki yazar seçimini de etkilediğine dair kısmi kanıtlar mevcuttu. Derginin bu durumu, dönemin “apolitik” yüksek edebiyat yayınlarının Soğuk Savaş döneminde CIA ile etkileşime geçmeden hayatta kalmasının ne kadar zor olduğunu gösteriyor.
Partisan Review
Partisan Review, birkaç yıl gibi kısa bir süreliğine olsa da, en iyi edebiyat dergilerinden biriydi. 1930’ların sonuyla 1940’ların başında, esasen ressam George Morris tarafından finanse edildiği dönemde, kültürel modernizmi politik antistalinizm ile birleştirme fikri etrafında toplanmış “edebiyatçı Troçkistler” denebilecek avangard bir grubun kontrolündeydi. Delmore Schwarz’un ünlü hikâyesi “In Dreams Begin Responsibilities” 1937’de bu dergide yayımlandı. Derginin bu sayısı, Wallace Stevens, Edmund Wilson, James T. Farrell, Pablo Picasso, James Agee, Mary McCarthy ve Dwight Macdonald’ın yazılarını da içeriyordu. George Orwell da dergiye sıklıkla katkıda bulunanlar arasındaydı. Üstelik Partisan Review, Clement Greenberg’den “Avangard ve Kitcsh”, Susan Sontag’ın “Kamp Hakkında Notlar” gibi birçok klasik eleştiri yazısını yayımlayan ilk dergiydi. Diğerleri gibi Partisan Review da zirveye yayın tarihinin ilk aşamalarında ulaştı. 1950’lerde CIA desteğine kavuşunca artık çoktan enerjisini kaybetmiş ve 2003’e kadar “küçük bir dergi” olarak devam etmiş olsa da siyasetini günden güne neo-muhafazakâr alana hızla kaydırmıştı.
Encounter
Londra merkezli Encounter, Kültürel Özgürlük Meclisi yayıncılık programının baştacı olarak görüldü. 1953’te ortaya çıkan Encounter’ın editörlüğünü önceleri Irving Kristol, sonra Melvin Lasky üstlendi. Derginin edebiyat sayfalarını ise şair Stephen Spender düzenliyordu. Dergi, devamlı olarak hem İngiliz hem Amerikan yazarlara yer veriyordu. Isaiah Berlin, Mary McCarthy, Hugh Trevor-Roper, W.H. Auden, Daniel Bell, Arthur Schlesinger, Bertrand Russell, Stuart Hampshire ve John Kenneth Galbraith bu isimler arasındaydı.
Dergi, genellikle İngiliz entelektüellerini sosyalizmden Atlantik’e, Birleşik Devletler yanlısı bir tutuma sürüklemesiyle takdirleri toplamıştı. Edward Shils, “İdeolojinin Sonu” hakkındaki fikirlerini bu derginin sayfalarında toparladı. C.P. Snow beşeri ve doğal bilimlerin “iki kültürü” hakkındaki denemesini burada yayımladı. Nancy Mitford’un İngiliz toplumsal sınıfları arasındaki telaffuz farklılıklarını konu alan “İngiliz Aristokrasisi” başlıklı klasik makalesi de yine Encounter’da yayımlanmıştı. Dergi, İngiliz okurların Jorge Luis Borges gibi yazarlarla tanışmasına vesile olmuş, Leszek Kolakowski’nin esprili ve hikmetli antikomünizmine de sıkça yer vermişti. Encounter, 1960’ların sonlarında CIA skandallarından paçasını kurtaracak ve 1990’lara dek yayın hayatına kendi başına devam edecek kadar güçlüydü. Encounter’ın tüm sayılarına online olarak erişilebiliyor.
Mundo Nuevo
Kültürel Özgürlük Meclisi’nin programları Avrupa’yla sınırlı kalmadı. Örgüt, 1960’ların ortalarında Latin Amerika operasyonunun yönünü bölgenin nispeten önemsiz Sovyet taraftarı komünist partilerle verimsiz mücadeleden, Fidel Castro Kübası’nın cazibesini baltalamaya çevirmeye çalışıyordu. 1965’te Cuadernos dergisini kapattıktan bir yıl sonra Mundo Nuevo’yu hayata geçirerek sol kanattan daha fazla yazarın ilgisini çekmeye çalıştı. Derginin ilk genel yayın yönetmeni Uruguaylı Emir Rodriguez Monegal kültürel Soğuk Savaş’ta bir barış olanağı yaratma, Küba’da sanat ve siyaset konusunda dürüst bir diyalog ortamı oluşturmanın peşinde olduğunda ısrarcıydı.
Kültürel Özgürlük Meclisi’yle bağı bulunan diğer dergiler gibi Mundo Nuevo da Birleşik Devletler’in Latin Amerika ve Vietnam politikalarını eleştiren makalelere yer verdi. ABD hükümeti açısından derginin bu kadar kullanışlı olmasının nedeni, sanatçıyı devrimci toplumsal dönüşüm mekanizmasının bir dişlisinden ziyade gücünü kaleminden alan bağımsız eleştirel bir güç olarak savunmasıydı.
Kübalı entelektüeller derginin Kültürel Özgürlük Meclisi’yle bağlarını fark ederek dergiye katkıda bulunmayı reddetseler de, dergi ilk sayılarında eşsiz başarılara imza attı. Daha birkaç yıl öncesinde Nobel Ödülü’nü almasını engellemek adına örgütün kampanyasının hedefi olan komünist şair Pablo Neruda bile dergiye birkaç şiirle katkıda bulunmuştu. Carlos Fuentes ve Jorge Luis Borges ile yapılmış röportajların yanı sıra José Donoso ve Guillermo Cabrera Infante’nin Latin Amerika edebiyatının “patlama” yapmasına temel oluşturan hikâyeleri de dergide yer almıştı. En şaşırtıcı olanı ise Gabriel García Márquez’in Yüzyıllık Yalnızlık romanından ilk parçaların da bu dergide yayımlanmış olmasıydı. Daha sonra Fidel Castro’yla olan dostluğuyla da ünlenen Márquez, kısa süre sonra derginin CIA ile bağlantısının ortaya çıkması üzerine pişmanlığını dile getirdi. Tüm bunlara rağmen, José Donoso Latin Amerika edebiyatının yaptığı patlamaya dair hatıralarında Mundo Nuevo’yu “Latin Amerikan edebiyatının o dönemki sesi” olarak nitelendirip dünya edebiyatının en büyük fenomenlerinden birinin merkezinde yer aldığını yazmıştı.
*Bu yazı, Patrick Iber’in The Awl’da yayımlanan makalesinden Eren Karadağ tarafından çevrilmiştir.
Size ihtiyacımız var. Buraya kadar geldiyseniz, hatırlatmak boynumuzun borcu. Türkiye gibi geleceği ziyadesiyle belirsiz bir ülkede, elimizden geldiğince nitelikli yayıncılık yapmanın imkanlarını araştırıyoruz. Güvenilirliğini küresel ölçekte yitirmiş medya alanında hâlâ iyi işler çıkarılabileceğini göstermek istiyoruz.
Bağımsız yayıncılığı desteklemeniz bizim için çok değerli. vesaire’nin dağıtımının sürekliliğinin sağlanmasında ve daha geniş kesimlere ulaşmasında okurlarımızın üstlendiği sorumluluk özel bir anlam taşıyor. vesaire’yi tek seferliğine veya düzenli desteklemek için patreon sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.