Bu güzellik standartları kimin?

Fotoğraf: Hannah Altman.

Toplumun gerçekdışı güzellik standartları, sosyal medyanın içine doğan bir neslin aklının nihayet neler olup bittiğine erecek bir yaşa gelmesiyle beraber dilimizden düşürmediğimiz bir mesele hâline geldi. Bu çok katmanlı meselenin karşısında herkesin diyecek bir sözü olsa da, bana kalırsa konuya daha geniş bir perspektiften bakma ihtiyacı henüz tam anlamıyla karşılanabilmiş değil. Her şeyden önce güzellik standartlarının patriyarkal, kapitalist ve hatta sömürgeci ilişkilerin bir ürünü olduğunu tartışmanın zeminine oturtmak gerektiğini düşünüyorum ve soruyorum: Herkes güzellik standartları altında ezildiği konusunda hemfikirse bu standartlar kimin standartları?

Yakın zamanda beden olumlama akımının nihayet influencer’lara da eriştiği bir süreci gözlemledik. Niyetim bunu olumsuz bir gelişme olarak tanımlamak değil, bilakis güzellik standartlarıyla bu kadar yakından ilişkili bir sektörde bunun çok önemli bir adım olduğunu düşünüyorum. Ancak madalyonun diğer yüzünde verilmesi gereken bir özeleştiri yokmuş gibi davranılması kibarca sosyal medya kullanıcılarının aklıyla oynamak anlamına geliyor. Kapitalizmin kendine karşı üretilen araçları da metalaştırmasıyla ilk kez karşılaşmıyoruz ama ortada insan sağlığını derinden etkileme potansiyeline sahip bir durum söz konusu. Bu durumun giderek artan blumia, depresyon, kendine zarar verme gibi fiziksel ve psikolojik kaç rahatsızlığa davetiye çıkarabileceğini hepimiz biliyor olmalıyız. Tam da bu nedenle özellikle de arkamızdan gelen neslin beden ve akıl sağlığı için gidişatın değişmesi şart.

Bu doğrultuda bahsettiğimiz güzellik influencer’larını ele alalım. Yıllarca en pahalı makyaj malzemeleri ve kıyafetlerle, en profesyonel ekipman ve programlarla en estetik hallerini bizimle paylaşıp bu güzellik standartlarının bizzat en önemli taşıyıcısı olanlar şimdi bize bunların hepsinin yalan olduğunu söylüyorlar. Ancak bunları anlatan Instagram filtresiz olduğunu belirttikleri hallerini paylaşırlarken bile filtreli hallerinden çok da farklı gözükmüyorlar çünkü bu sermaye döngüsü içinde kazandıkları para çoktan güzellik standartlarına uyum sağlayacak bir görünüm için kullanıldı bile. Ve evet, diğer her şey gibi estetik bir görünüm de aynı zamanda sınıfsal. Pahalı makyaj malzemelerine, plastik cerrahiye, kişisel spor antrenörlerine ya da sağlıklı yiyeceklere erişim sağlayamamak bu algının yarattığı baskıyı derinleştiriyor. Bu yüzden şimdi, tam da kapitalizmin bu güzellik algılarına karşı sesleri sahiplenmeye başladığı sırada bunları konuşmaktan daha fazlasına ihtiyacımız var. Bu konuşmaların yalnızca kişisel dertlerden ve şahsi sayfalardaki içerik üretiminden daha ileriye taşınması gerek. Tıpkı lüks markaların büyük beden ya da farklı ırklardan modellere fırsat vermesi konusunda olduğu gibi bu sermaye döngüsü içinde ayakta kalmak için atıldığı bariz adımların samimiyeti büyük bir soru işareti, üstelik önemsiz de değil çünkü o ya da bu kalıpların içine sığmamız gerektiği düşüncesi aklımızın bir köşesine çoktan kazındı ve kimin tarafından kazındığını unutmamız da pek kolay olmayacak gibi görünüyor. Bu yüzden ne hikmetse hiç kimsenin üstlenmediği bu güzellik standartlarının bizzat sahipleri olmasalar bile yeniden üreticilerinin sorumluluk alma vakti geldi.

Bir diğer yandan tüm bu güzellik standartları çemberinde sıkışanların yalnızca kadınlar olması tesadüf değil, tıpkı bahsettiğimiz o alışveriş linklerine yönlendirilen kitlenin büyük çoğunluğunun da kadınlar olması gibi. Peki, tüm bu güzel görün-alışveriş yap-takip et döngüsünün kazananı kim? Kadınlar olmadığı kesin. Bu yüzden açıkçası ben kadın mücadelesinin çeşitli pratikleriyle kesişmeyen söylemlerin kimseye kalıcı bir yarar sağlayacağına inanmıyorum. Üzerinizdeki binlerce liralık çantayla muhteşem göründüğünüz bir fotoğraf paylaşıp insanları aynı çantanın ucuz bir muadiline yönlendirdiğiniz, orada harcanan paradan komisyon aldığınız, kendinize poşetlerce gelen hediye ürünlerden birini takipçilerinize çekilişle hediye etmek için adeta takip ve beğeni dilendiğiniz tüm o sistem “Bakın benim de aslında sizin gibi biraz göbeğim var” ile aklanamayacak kadar büyük. Sosyal medyanın üzerimizde yarattığı psikolojik zararların, baskı ve hatta şiddete varan linç kültürünün hedefi doğrudan kadınlarken eğer şanslıysak bir indirimle değil metinle iletilen 8 Mart mesajlarının tavırlarla buluşmadığı tutarsız senaryolar kadınları hiçbir sistem ve baskının içinden çıkaramaz. Belki sadece şekli biraz değiştirilmiş yeni ve genişletilmiş bir versiyonunun içine sıkıştırabilir ancak bu yeni versiyon da yine eskisinin kaynaklarından türediği için tüm sorunların çözümünde rol oynayamaz.

İşin bir diğer boyutuna gelirsek H&M, Zara, Primark gibi bazı markaların özellikle 3. dünya ülkelerindeki kadın işçilerine yönelik şiddet, mobbing ve hak gaspı örneklerine basit bir aramayla kolayca ulaşmak mümkün. Bu örnekler bile tek başına bahsettiğimiz kapitalist, patriyarkal, sömürgeci ilişkileri aynı anda gözler önüne seriyor. Tekstil fabrikaları çalışanlarının ağırlıklı olarak kadın olmaları tesadüf mü? Peki ya Çin, Bangladeş, Hindistan ve hatta Türkiye gibi ülkelerin vatandaşları olmaları? Buna rağmen işbirliği yapılan bu markaların kadın ve işçi düşmanı tutumlarının dile getirilmemesi basit bir bilinçsizlik olarak açıklanmamalı çünkü bu markaların işçilere ayırmadıkları bütçeleri kimlere ayırdıklarını biliyoruz: influencer’lara. Durumun absürtlüğünü daha iyi anlayabilmek adına, istatistiklere göre küresel salgına rağmen markaların 2021’de influencer pazarlama aktivitelerinin ortalama 14 milyar dolar pazar değerine yaklaşması bekleniyor. Buna karşın Bangladeş’teki fabrikalarda çalışan işçilerin aylık gelirleri ise ortalama 15 dolar. Bu yüzden bir söylem birlikteliği her anlamda kritik önem taşıyor çünkü sizi biraz kilo aldınız diye linçe uğratan sistemle kadın işçilerin koşullarını umursamayan sistem pek çok influencer’ın sandığının aksine bambaşka değil. Estetik kaygılarımız buzdağının yalnızca görünen kısmı.

İçinde sözümona etkiyi barındıran bu yeni mesleğin sahipleri, bahsedilen etkiyi tıpkı markalara milyon dolarlar kazandırabildikleri gibi kadınların sosyal, psikolojik ve fiziksel iyi olma hallerine yönlendirebilme gücüne de sahipler ancak değişim buradan başlamayacak. Değişim, bizzat metası olduğumuz bu mecraların yarattığı baskılarla mücadele etmeyi birbirimize öğrettiğimiz, buradan hareketle daha geniş bir kadın mücadelesi algısına eriştiğimiz ve kapitalist, patriyarkal, sömürgeci tüm yaklaşımlara topyekûn meydan okuduğumuzda çoktan başlamıştı bile. Bu güzellik standartları bizim değil tıpkı etnik kökenimiz, yaşadığımız coğrafya ve emeğimiz üzerinden olduğu gibi bedenimiz üzerinden de sermaye yaratan eril kapitalist sistemin standartları. Kabul etmemek ise birimizin olmasa da hepimizin elinde.

Muhabbetimiz daim olsun...

Benzer Yazılar
daha fazla

Yazıya her zaman güvenin

İleride birileri bana falanca video, üç boyutlu baskı, oyunlar veya dinamik multimedya sistemleri hakkında fikrimi sorarsa, ne düşündüğüme…
daha fazla

12 Eylül 1980’de ne oldu?

Tam 43 yıl önce, bütün fiziki ve manevi evreniyle günümüzde yaşamayı sürdüren 12 Eylül darbesi gerçekleştirildi. Şili, Arjantin,…
Total
0
Share