Sıradaki evini bulmak için boş evleri gezen insanlar hangi evde ne bulurlar da durmaya karar veririler? Babamın mesleği insanların ait hissedecekleri evleri bulmaktı, çocukluğum bu gizemli karar anlarına şahit olarak geçti. Kendimi anlamaya çalışmadan önce tam olarak ne aradığını bilmeden dolaşan bu insanları anlamaya denedim, anlamaya çalışırken ortaya çıkan yeni soruları yanımda taşıdım…
“Ait İstanbul” arşivi de bu süreçte kendiliğinden ortaya çıktı. Aradığını bulan insanların yüzlerindeki ifadeler, nadiren dillendirdiğimiz ‘‘aidiyet’’ duygusunun hayatlarımızdaki belirleyici rolüne işaret ediyor.
Ait olduğumuz ev, ait olduğumuz aile, ait olduğumuz ülke, bize ait olduğu söylenen kimlik ve dil, sonradan kendimizi ait hissettiğimiz yerler ve insanlar… Tüm bunların üzerine, aidiyet hissi peşinde boş evleri gezen insanlar arasında, tekrar tekrar düşündüm. Aradığını bulduğunu söyleyen insanların yüzlerine her seferinde biraz daha dikkatli baktım. İfadelere yansıyan mutluluk, üzüntü, utanç, kızgınlık anları gibi aidiyet duygusunu görünür kılacak bir şeyler aradım.
Belli bir süre sonra doğup büyüdüğüm şehri bırakıp ait hissettiğim şehre, İstanbul’a taşındım. Antikacılarda, sahaflarda, bit pazarlarında yolumun kesiştiği eski fotoğraflar arasında geçmişten gelen o belirsiz ifadeyi aradım. Hiçbir zaman tamamlanamayacak bu koleksiyonu anlamaya ve anlatmaya çalıştığım beş senenin sonunda biriken fotoğraflar, mektuplar günlük hayatı belgeleyen materyaller bugün yaşayan bir arşive dönüştü.
Zamanla büyüyen arşivdeki 100’den fazla fotoğraf gündelik hayatımızın parçası olan “masa, kutlama, gece, yaz, kış” gibi basit kelimeler altında toplanıyor. Tüm fotoğrafları bir araya getiren ortak nokta ise İstanbul’a ait olmaları.
Bu fotoğrafların kimlere ait olduğunu bilmiyorum. Bazıları diğerlerine göre daha eski, bazıları tanıştığım birkaç koleksiyonere göre düşündüğümden daha değerli, bazılarının arkasını çevirdiğinizde el yazılarına rastlıyorsunuz, bazıları Japonya’da çekilmiş, bazıları sahilde kumların üstünde, bazıları içinden çıktığı bir aşk mektubunu beraberinde getiriyor.
Merak edip sahiplerini bulduğum veya aile albümlerini incelerken sahaflardan hikâyelerini dinlediğim fotoğraflar ve mektuplar oldu. Gün yüzüne çıkan hikâyeler kimi zaman görmezden gelinemeyecek kadar ilgi çekici olsalar da arşivin asıl amacı değiller ve olmayacaklar. Ait İstanbul koleksiyonunu var eden anonim fotoğrafların hiçbiri modern dünyada etiketlenip paylaşılmadı ve markalaştırılmadı, ünlü bir fotoğrafçı tarafından çekilmedi (öyleyse de bilinmiyor), fotoğraftaki kişiler de zamanlarının önemli insanlarından olabilirler veya olmayabilirler… Fark etmez. Biri gelip yüzlerce fotoğraf arasından onları seçene kadar kimse onları keşfedip öne çıkarmadı.
Ait İstanbul arşivinin yegâne amacı, onu var eden soruları dokunduğu kişilere taşımak oldu. Süregelen kabullenişleri bir kenara bırakıp ait olduğumuz ve olmadığımız şeyleri, kişileri, yerleri sorgulamak için mütevazı bir davet…
Ait İstanbul arşivindeki fotoğraflara buradan erişebilirsiniz.