Gözaltında kaybedilen veya siyasi cinayetlere kurban giden yakınlarının faillerinin bulunması ve yargılanması talebiyle Galatasaray Meydanı’nda 1995’ten beri oturma eylemi yapan Cumartesi Anneleri’nin 954. hafta eylemleri yine polis tarafından engellendi. Eyleme katılanlar, avukatlar darp edildi. Milletvekilleri ablukaya alındı. Görünen o ki Anayasa Mahkemesi’nin verdiği hak ihlali kararına, yani anayasanın açık ihlaline rağmen görevinden alınmış eski bir bakanın kararı hâlâ anayasanın üstünde kabul ediliyor. Annelerin darp edilmesi, hakarete uğramaları, barışçıl eylemlerinin engellenmesi normalleştiriliyor. Normalini kaybetmiş bir ülkede tüm bunlara herhalde alışılıyor.
Bu ülkede sayısız kişi hak kayıpları yaşadı; yakınlarını kaybedenler oldu, kayıplarının faillerini bulamayanlar oldu, kayıplarının faili gizlenenler oldu. Geride bırakılmanın acısını yaşayan anneler, çocuklar gördük. Uğur Mumcu evinin önünde katledildi. Emel Anne oğlunun tekmelerle öldürüşünü izledi. Muzaffer Erdost, kardeşiyle girdiği cezaevinden kardeşsiz çıktı. Mısra Öz, hâlâ gelmeyen o treni bekliyor. Fadime Anne evlatsız, Meryem Göktepe kardeşsiz kaldı. Hrant Dink’in oğlu mücadeleye hâlâ babasının acısıyla devam ediyor. Evladı ölmüş bir anne yuhalatıldı bu ülkede, koca bir kalabalığın babalarının idamı için türlü naralar attıklarına tanık oldu Selahattin Demirtaş’ın kızları. Maalesef adını saymakla bitiremeyeceğim onlarca isim, iş cinayetlerinde yitirdiğimiz binlerce yoldaşımız, depremde kaybettiğimiz on binlerce canımız var.
Köksüzlüğün politikasını ören bir iktidar bloğu var karşımızda. Bizi her gün köksüz, yurtsuz bırakmak için uğraşıyorlar. Güvencesiz işlerde çalışıp belirsiz bir geleceği inşa etmeye uğraşırken, işsizlik ve açlıkla sınanıyoruz. Geçmişimizi, bugünümüzü ve geleceğimizi rehin aldılar. Bizi biz yapan tüm değerlerimize saldırıyorlar. Direnmek, eşitlik, laiklik ve özgürlük talep etmek sanki artık uzaklarda kalmış gibi. Üniversitelerden, sokaklardan, devlet kademelerinden kovuluyoruz. Son zamlara ve ısrarcı oldukları ekonomi politikalarına bakılırsa her zaman gittiğimiz restoranlardan, kafelerden, barlardan, dükkanlardan da kovulduğumuz ortada. Bir toplumdan ziyade, sürekli sömürdükleri, kovdukları, ötekileştirdikleri, öldürdükleri kocaman bir toplam haline getirildik.
İnsan sürekli kovulduğu, itildiği yere neden geri dönmek ister? Herhalde sadece yuvasıysa zorlar kapıları. Uzun bir süredir memleketle kurduğumuz ilişkiyi buna benzetiyorum. Sürekli kovuluyoruz, içeri alınmıyoruz, dışlanıyoruz, yurtsuz bırakılıyoruz ama yine de zorluyoruz kapıları. İçeriye girmek istiyoruz. Çünkü burası bizim yuvamız, buraya aitiz. O aidiyet bağlarını ne kadar koparmaya çalışırlarsa çalışsınlar yeniden bağlanmanın bir yolunu buluyoruz, bulacağız. Biri kopsa, diğeri kalacak.
Kör milliyetçiliğin sığlığına inat yurtseverlikle yeşertiyoruz kopardıkları dallarımızı. Sömürdükleri emeğimizi mücadelemizle besliyoruz. Kırdıkları dallarımız düştüğü yerden tekrar uzuyor, büyüyor. 10 yıl olmuş Ali İsmail Korkmaz’ı kaybedeli. Attıkları tekmeyi, cinayetin faillerini, öfkemizi unutmuyoruz. O’nun düşlerini unutmadığımız gibi.
Biz bu memleketi terk etmeyen, işkencelerde öldürdükleri, yerlerde tekmeledikleri, başından vurdukları, kemiklerini bile vermedikleri herkesin kardeşiyiz. Üstelik fazlasıyla kalabalığız. Ne kadar kovarlarsa kovsunlar bu memleketi terk etmeyeceğiz. Çiçekler açacak bir toprak var bu ülkede. Biz, bütün sınıf, kayıplarımıza zarfsız kuşlar göndermeye devam edeceğiz. Çünkü Nazım’ın dediği gibi “bu cehennem, bu cennet bizim.” Cehenneme çevirmeye çalıştıkları bu toprakları cennete çevirmek bizim elimizde. Biz derken, biz herkesiz.
Mücadeleyi öğrendiğimiz abilerimiz ve ablalarımız vardı, şiirlerini okuduk, şarkılarını mırıldandık, Bizi buradan, toprağımızdan, yurdumuzdan ayıramayacaklar. Özgürlük şarkısını söylemekten bir gün bile vazgeçmeyeceğiz.
Desteğiniz bizim için önemli. Buraya kadar geldiyseniz, hatırlatmak boynumuzun borcu. Türkiye gibi geleceği ziyadesiyle belirsiz bir ülkede, elimizden geldiğince nitelikli yayıncılık yapmanın imkanlarını araştırıyoruz. Güvenilirliğini küresel ölçekte yitirmiş medya alanında hâlâ iyi işler çıkarılabileceğini göstermek istiyoruz.
Bağımsız yayıncılığı desteklemeniz bizim için çok değerli. vesaire’nin dağıtımının sürekliliğinin sağlanmasında ve daha geniş kesimlere ulaşmasında okurlarımızın üstlendiği sorumluluk özel bir anlam taşıyor. vesaire’yi tek seferliğine veya düzenli desteklemek için patreon sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.
Kalemine saglik bu memleket tabiki bizim bizim olarak da kalacak…