Metin Erksan’ın 1963 yapımı filmi Susuz Yaz çekildiği dönemde ve sonrasında başına gelenlerle Yeşilçam filmlerine konu olabilecek, yer yer macera filmlerine de benzeyen bir hikâyeye sahip.
Hikâye, Susuz Yaz’ın Türkiye’yi dışarıya kötü gösterdiği gerekçesiyle sansüre uğraması ve vizyona girememesiyle başlıyor. O dönemki sansür kurulunun, Mussolini İtalyası’nın sansür nizamnamesini uygulamakta olduğu iddia ediliyor.
Metin Erksan ve filmin hem ortak yapımcısı hem de başrol oyuncusu olan Ulvi Doğan, Susuz Yaz’ı Berlin Film Festivali’ne göndermek istediklerinde ise karşılarına Turizm ve Tanıtım Bakanlığı Tanıtma Dairesi çıkıyor ve Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin de katıldığı bir inceleme sonucunda filmin Türkiye’yi temsil edemeyeceğine karar veriliyor. Doğan’ın, bu karara rağmen filmin bir kopyasını yurtdışına kaçırması sonucu film, Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı (En İyi Film) ödülünü alıyor. Sidney Lumet’nin The Pawnbroker filmi gibi ağır topların arasından bu ödülü Susuz Yaz‘ın alması Berlin’de büyük bir sürpriz olarak görülüyor.
Ödülün ardından Turizm ve Tanıtım Bakanlığı, Türkiye’de bir tören düzenliyor ve Susuz Yaz’ı “başarıya susayan Türk filmciliği için tertemiz, pırıl pırıl bir kaynak” olarak nitelendiriyor. Metin Erksan, alınan ödül sonrası Türkiye’de filme yönelik yaklaşımın nasıl değiştiğini şöyle anlatıyor: “Devlet ve Türk sineması ilişkileri Susuz Yaz’dan sonra gündeme geldi. Türk entelijansiyası Susuz Yaz ile Türk sinemasıyla ilgilenmeye başladı ve akılları başlarına geldi, büyük bir korku içinde. Arkadan devlet ve Türk sineması ilişkileri ile ikinci bir kez sansür sorunu gündeme geldi.” Film ancak başarısını kanıtladıktan sonra Türkiye’de gösterime girebiliyor ve oyuncuları, yönetmeni devlet tarafından ödüllendiriliyor. O yıllarda milli gurur meselesi haline getirilen Susuz Yaz, evrensel bir film olarak yorumlanmak yerine tek devlet, tek millet söylemlerinin bir aracı hâline getiriliyor. Filmin ne anlatmak istediğinden çok, ne kazandırdığına odaklanılıyor.
Ulvi Doğan filmi bir süre daha yurtdışında festivallerde gösterdikten sonra Türkiye’ye dönüyor ve filmi yurtdışına kaçırmak zorunda kalma hikâyesini Türkiye kamuoyu önünde ifşa ediyor. Bunun ardından ibre bir anda tekrar terse dönüyor ve Susuz Yaz’a karşı bir anda bir karalama kampanyası başlıyor. Tarık Dursun K., Milliyet gazetesinde Susuz Yaz’ın aslında ödülü kesinlikle hak etmediğini, ödülü Doğan’ın kulis faaliyetleri ve filmin festivallere katılımının yasaklanmış olmasının Berlin’de yarattığı tepki sayesinde kazandığını iddia ediyor.
Metin Erksan, filmin ardından Türkiye’de suların mülkiyetini değiştiren bir kanundan bahsediyor: “Filmi çektiğim zaman su kaynakları hariç bütün sular devletindi. Yalnız kaynaklar kimin tapulu arazisinde çıkıyorsa ona aitti. Ama filmden sonra kanun çıktı, kaynaklar devlete geçti. Dünyada acaba kaç film kanun çıkarmıştır?”
Aynı günlerde Ulvi Doğan hakkında döviz kaçakçılığı iddiasıyla dava açılıyor ve Doğan, Susuz Yaz’ı yasadışı olarak yurtdışına çıkarıp satmak ve elde ettiği geliri yurda getirmemekle suçlanıyor. Beraat etmesinin ardından Doğan, filmi ABD’de göstermek istiyor ve İngilizce altyazıları hazırlaması için başvurduğu düşük bütçeli B-tipi film yönetmeni David Durston, filmin Amerikalı seyircilere fazla “yavan” geleceği gerekçesiyle bazı önerilerde bulunuyor. Bu şekilde film, adeta “kötü yola düşüyor”. Filme duşta çıplak sahneler ile Hasan’ın (Ulvi Doğan) hapisten çıktıktan sonra Bahar (Hülya Koçyiğit) karakteriyle sevişme sahneleri ekleniyor ve filmin adı Reflections (Yansımalar) olarak değiştiriliyor. Bu şekilde gösterime giren film, ABD’li seyirci tarafından pek tutulmuyor.
Uzun süre kayıp olduğu düşünülen film, 2008 yılında Martin Scorsese’nin Fatih Akın aracılığıyla yaptığı bir girişim sayesinde restore ediliyor ve Cannes’da gösteriliyor. Metin Erksan, bu durumu şöyle anlatıyor: “Çok trajikomik bir hikâye bu (…) Başında Martin Scorsese’nin olduğu Dünya Sinema Vakfı diye bir kurum var. Vakfın ödevi eski filmleri restore edip gün ışığına çıkarmak. Scorsese Fatih’e demiş ki; sen de Türk sineması hakkında filmler bul. Fatih de ilk Susuz Yaz‘ı seçmiş. (…) Fatih geldi bana ‘Film nerede?’ dedi. Ben de dedim ki, ‘Negatif yurtdışına kaçırıldı, yok.’ Türkiye’de sadece dubbing negatiften kötü bir kopyası var. Fatih zaten oradan seyretti. Ama orijinal negatifin peşine düştü, ne yaptı etti Ulvi Doğan’ı buldu ve filmi ortaya çıkardı. Ben de bilmiyordum negatiflerin İstanbul’da olduğunu. Üstelik de en son bobin kayıp. Almanya’dan Berlin Film Festivali’nden kalma bir kopyadan tamamladılar. Bir mucize yarattı Fatih.”
Bu hikâye filme uyarlansa bir Altın Ayı da öyle kazanılır mı bilinmez, ancak bu mutlu sonu diğer hikâyeler için de görmeyi dilemeye devam edeceğiz.
Kaynak: “Susuz Yaz’ın Başına Gelenler” (Kaya Özkaracalar, Altyazı Dergisi, Eylül 2012)