Nirvana ve Pearl Jam ile birlikte 1990’ların alt-rock ve grunge akımlarının öncülerinden olan The Smashing Pumpkins‘ın kurucusu ve değişmeyen tek üyesi Billy Corgan, politik görüşleri ve geçmişte yaşadığı buhranlarıyla üzerinde düşünülmesi gereken bir soruyu yeniden gündeme getirdi.
Billy Corgan, yakın dönemde Trump’a yakın duruşu, Bernie Sanders’a yönelttiği eleştirilerle gündeme gelmiş, cinsiyet eşitliği, çok-kültürlülük ve kimlik politikalarıyla ilgili aktivist eylemlerde bulunan “sosyal adalet savaşçılarını” KKK ile kıyaslamasıyla dikkatleri üzerine çekmişti. Liberal görüş, eylem ve ifade özgürlüğünün kazanılmış hakları zedeleyecek şekilde kullanılmasına hoşgörü duyuyor. Görünen o ki Billy Corgan vakasında da esas mesele de bu. ABD seçimleri öncesinde Trump’a yapılan eleştirileri “yeni teknokratik sınıfın yerini koruma çabasından ibaret” diye okuyan Billy Corgan, Sanders kazanırsa vergileri yükselteceğinden endişe etmiş ve Sanders’ı Mao ile ilişkilendirerek saçmalık seviyesini bir hayli yükseltmişti.
2001’de The Smashing Pumpkins dağıldıktan sonra kurulan ve hayatta kaldığı iki sene boyunca alternatif rock adına enteresan işler çıkarmış süper-grup Zwan’da beraber çaldığı David Pajo, Kreative Kontrol isimli podcast’e yaptığı açıklamada Billy Corgan’ın Trump’ı destekleyeceğini öngörmüş.
Seçim kampanyası başladığında, “vay canına, Trump Corgan’a ne kadar benziyor” dedim. Billy’nin bu adamı sevdiğine eminim. Biliyorum, o bir Trump destekçisi. Kesin öyledir. Milyonlarca doları var. Ama o ego. “Zorba zihniyetine” bayılıyor.
Pajo, Billy Corgan’ın “rekabetçi” yapısına dair, geçmişteki albüm satışlarına ve diğer grupların başarılarına verdiği tepkilerden oldukça açık bir şekilde bahsetmiş.
Smashing Pumpkins’in son bir-iki albümü o kadar iyi satmadığında, Billy hayranlarının albümü anlamadıklarından yakınıp, albümü almadıkları için nasıl hayal kırıklığına uğradığına dair bağırıp çağırmıştı. Bu bana çok garip geliyor. Albümünü almadıkları için hayranlarını fırçalamak. Ama onun düşünce tarzı böyle. Bir de The White Stripes, Yeah Yeah Yeahs ve Interpol New York’ta çalmaya başladıklarında, bana “onlar ufak gruplar” gibi şeyler söylerdi. Aralarında en büyükleri The White Stripes, onlar bile şu kadar sattı. Benim albümlerim onları dümdüz etti!
Ancak Billy Corgan ve The Smashing Pumpkins her zaman bu egonun altını doldurabilecek kadar başarılı değildi. Grubun yükselişe geçtiği 90’lı yılların başında Nirvana ve Pearl Jam’in büyük başarı elde etmesi, Billy Corgan’ı intiharın eşiğine getirmiş. Katıldığı Why Not Now? With Amy Jo Martin isimli podcast’te konudan şöyle bahsediyor:
Şarkı yazamadığım oldukça uzun bir depresyon döneminden geçmiş, bir çıkış bulmak için oldukça zorlanmıştım ki bundan da daha önce birkaç kez bahsetmiştim. İntihara meyilli bir depresyon gibiydi, hissettiklerimle baş etmekte zorlanıyordum. Bir gün öyle bir sabaha uyandım ki ya bir pencereden aşağı atlayacaktım ya da hayatımı değiştirecektim. Kulağa çok dramatik geliyor biliyorum ama başıma gelen buydu.
The Smashing Pumpkins veya bir başka grubu ne kadar sevdiğinizden, ilk gençliğinizde ne kadar idealize ettiğinizden bağımsız olarak sanatçı ve sanatının birbirinden ne kadar bağımsız tüketilebileceği daha uzun bir yazının konusu. Mesela Woody Allen’ı veya filmlerini seviyorsanız bu soruyu başka bir örnek üzerinden düşünmek üzere şuraya alalım.