1976’da İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) tarafından bacağımdan vurulduğumda 22 yaşındaydım. Ballymurphy IRA’da gönüllü ordunun subaylarından biriydim, sürekli ödeme almadığımızdan kazancımız kıttı. Bir gün, başka bir gönüllüyle pub’da içerken cebimizdeki bütün parayı tükettik. Arkadaşımın evine gidip oğlunun Lone Star oyuncak tabancasını aldık, karşımıza çıkan ilk mekânı soyduk. Kazancımız aşağı yukarı 30 sterlindi, tabii vakit kaybetmeden hepsini ezdik.
Tabii ki IRA yalnızca bir saat içinde bizim yaptığımızı öğrendi. Merhametli davranıp, meseleyi ele almadan önce ayılmamızı beklediler. IRA “hafifletici sebepler” var mı diye bakmazdı, biz de kendimizi böyle savunmadık. Nihayetinde cezamız kesildi, ikimiz de ahmaklığımızın sonucunda bacaklarımıza birer kurşun yedik. Sonrasında IRA bizi yeniden kucaklayıp orduya kabul etti. Sarhoşken yaptığım soygun sonucunda rütbem sıradan bir gönüllüye indirilmişti. Bunun en gurur verici anılarımdan biri olduğu söylenemez.
Britanya hükümeti, 1976’da IRA ve INLA hükümlülerini kriminalize ederek İrlanda’daki özgürlük mücadelesini yasadışı saymaya karar verdi. IRA gönüllüsü olarak, Belfast’ın kenar mahallelerinden birinde yer alan Northern Bank’ı soymaktan sekiz yıl hapis cezasına çarptırılmıştım. Riskli bir operasyondu, çünkü banka üssümüzden 20 mil kadar uzaktaydı. Bu da kaçmayı oldukça tehlikeli, kurtulmayı fazlasıyla ihtimal dışı hâle getiriyordu. Öncesinde böyle bir kaçış tecrübem olsaydı, IRA’daki amirlerime bizi bir intihar saldırısına gönderdiklerini söylerdim. Dahası, bankaya ulaşmak için bir düzine bankanın önünden geçmemiz gerekiyordu. Aslında bankaya gidişimizden aklımda kalan tek hatıra “Nerede lan bu banka?” ve “Niye şu bankayı soymuyoruz?” diye söylenmemizdi.
Böylece, 1977’de Maze Hapishanesi’nde (Long Kesh) yatmak üzere 8 yıl hüküm giydim. Nihayetinde 6 yıl yattım. Bu sürenin 3,5 yılında H-Block Battaniye Protesto’sunda yer aldım. Bu dönemde, penceresiz hücrelerde (pencereleri biz kırdık) üstümüze yalnızca kalın birer battaniye geçirmeye zorlandık. Günde 24 saat hücrelerde tıkılıydık. Radyodan, televizyondan ve gazetelerden mahrumduk. Dışkılarımızı hücrelerimizi duvarlarına sürdüğümüz Kirli Protesto’yu da başlatmıştık. Tabii her gün gardiyanlardan dayak yiyorduk. Bu protesto, 1981’de dünya genelinde ses getiren bir açlık greviyle sonuçlandı, Battaniye Protestosu’na katılan arkadaşlarımızın 10’u suçludan ziyade siyasi tutuklular olduğumuzu kanıtlamak için öldü.
Açlık grevi boyunca halkla ilişkiler sorumlusuydum, cezaevindeki komuta zincirinin bilfiil ikinci sırasındaydım. Dolayısıyla dışarıdaki Cumhuriyetçi liderler ile Britanya hükümeti arasında gerçekleşen bazı gizli görüşmelerden haberdardım. Gerçek şu ki, açlık grevi yapanlardan dördü ölünce İngiliz hükümeti bazı taleplerimizi karşılamayı kabul etti. Cezaevindeki liderler olarak da açlık grevine son verilmesi gerektiğine inanmıştık. Ne yazık ki dışarıdaki liderler böyle düşünmüyordu ve açlık grevinin sona ermesinden önce altı kişi daha öldü. Bu son altı kişinin yok yere öldüğü fikriyle kahrolmuştum. 1981’deki o gizli pazarlıklara ışık tutan, çoksatan kitabım Blanketmen’i 2005’te bunun bir sonucu olarak yazdım. Saf değiştirdiğim gerekçesiyle, medyadaki Cumhuriyetçiler tarafından kıyasıya eleştirildim. Hücremi paylaştığım insanlar beni aforoz etti, kadim dostlarım selamı kesti. Beni karalayanlar kurt sürüsü gibiydiler, fakat kendimi savundum çünkü haklıydım. Beni aforoz edenlerin çoğu artık beni tebrik ediyor, birkaçı da yaptığıma imrendiğini söylüyor. Derry’den bir dostumun söylediği gibi, “Doğruyu söylerken yalanının yakalanması zordur.”
Nihayetinde, Blanketmen’in ardından 2015 ve 2017’de kurgu dışı iki kitap daha yazdım. Fakat bir suç romanı yazmak uzun zamandır aklımdaydı.
Aralık 2004’te Belfast’ta gerçekleştirilen Northern Bank soygunu uzun süredir ilgimi çekiyordu. Bankanın kasalarından 26,5 milyon sterlin çalınmıştı. Soyguncular paçayı kurtardı, paranın çoğu kurtarılamadı.
Bunu söylemek politik olmayabilir. Fakat bu soygun, ustalıklı bir “sanat eseri” olarak o zamanlar beni çok etkiledi. Soygun öylesine ustaca yapılmıştı ki İrlanda’da bu türden bir işin üstesinden gelecek insanların yalnızca IRA’dan olabileceğine inandım. Tabii bu değerlendirme soygun sırasında masum insanların travmaya maruz kaldığı ve mağdur edildiği gerçeğini hafifletmemeli. İrlanda sınırının her iki tarafındaki güvenlik güçlerinin de bu yoruma katıldığını söylemeliyim.
Peki, soygunu yapanın IRA olduğuna inanırken Northern Heist romanımın kahramanı ‘Ructions’ O’Hare gibi birinin bunu yapabileceği ihtimalini nereden çıkardım? 2005’in Ocak ayının başlarında, kızım Berni’yle bir pub’da oturuyordum. Birden aklıma “Ya IRA yapmadıysa?” sorusu geldi. Olağan bir şüphelinin, bir suç dehasının soygunu gerçekleştirmek üzere özel bir ekip kurduğu başka senaryoyu aramızda konuştuk. Kurgu dışı kitaplar yazmakla uğraştığım için aslında daha 12 yıl boyunca ortaya çıkmayacak ‘Ructions’ O’Hare adlı roman kahramanım böylece bir saat içinde ete kemiğe büründü.
Her zaman kitabın açılış ve bitiş cümlelerinin çok önemli olduğuna inanmışımdır. Berni, yeğenine “tembel tenekelik” hastalığından mustarip olduğunu söylediğini gülerek hatırlarken, farkında olmadan bana kitabın ilk cümlesini vermişti. Bu yüzden kitabın açılışı şöyle oldu: “Tembel tenekeliğin irsi olduğunu söylerler. James ‘Ructions’ O’Hare’in huyu değildir. Banka soyacaksa hiç değildir.”
Hikâyede kişisel soygun tecrübemden neredeyse hiç faydalanmadım. Kitabım için araştırma yaparken ve kitabı yazarken kızım haricinde kimseyle görüşmedim. Yaptığım şey, olay örgüsünü olabildiğince 2004’teki Northern Bank soygununa yakın tutmaya çalışmaktı.
Northern Heist’ın 2018 sonbaharında İrlanda’da yayımlanmasının ardından BBC’nin radyo programcısı William Crawley’ye mülakat veriyordum. Uzun bir girişten sonra bana sorduğu ilk soru, “Parayla ne yaptın Ricky?” olmuştu. Cevabım, Hint Okyanusu’ndaki adaların bu günlerde çok pahalı olduğuydu. Diğer röportajlarda da insanlar 26,5 milyon sterline sahip olmanın nasıl bir his olduğunu bilmek istediler. Fakat bilmiyordum, hiç o kadar şanslı olmadım!
*Bu yazı, Zeynep Ceren Özden tarafından eski bir IRA gönüllüsü olan Richard O’Rawe’ın CrimeReads’de yayımlanan makalesinden çevrilmiştir.