Akıl tatilde, ama omurilik işbaşında

Hayır, robotlar işimizi elimizden alacak, yapay zeka dünyayı ele geçirecek veya yeşil tatlı uzaylılar yeni efendilerimiz olacak temalı bir yazı değil bu. Olan olmuş zaten, kâhin olmaya gerek yok. Kişisel tarihimin uzaktan kumanda ile ChatGPT arasındaki zaman çizelgesinde biraz seyahat edip navigasyon uygulamalarına karşı mücadelemin hüsranla sonuçlanmasından bahsedeceğim. Anılarımı sizinle paylaştıktan sonra, vurucu bir final uğruna omuriliklerimizi öveceğim.

1980’lerin sonunda henüz çocuktum, bizim evde uzaktan kumanda yoktu çünkü uzaktan kumanda bendim. Evin en küçüğü olduğumdan vazifemi kabullenmiştim, televizyonun yanında durup “Geç, geç, bi’ dur, bi’ dakka bi’ geri gel, neyse devam et” komutlarını ciddiyetle takip ediyordum. Bu, ortalama bir maymunun belki birkaç haftada küçük boy çikita muz karşılığında adapte olabileceği türden bir işti. Sonra bir gün uzaktan kumandayla tanıştık, benim için büyüleyici bir andı. Nasıl çalıştığını anlamaya çalışırken, abim “infrared var bunda” demişti. Ben de, sanki haritanın karanlık bir yerini aydınlatıp kazabileceğim mineralleri görmüşçesine, Starcraft’taki SCV gibi hissetmiştim. “Tamam o zaman” demiştim abime, sanki kumandanın çalışma prensibini anlamışım gibi. Radyonun içinde insancıklar var diye düşünürken, daha mercimek kondansatörün adını bile bilmezken, “infrared” kelimesini cümle içinde kullanabilecek olgunluğa ulaşmıştım. Akşamdan sabaha büyümüştüm. Çünkü kumandaların infrared’i olurdu. Uzaktan kumanda büyük rahatlıktı, artık görevimden affımı isteyebilirdim. Çok daha az maliyetle (iki kalem pille) çalışan, çalışmadığında kafasını dize vurmak suretiyle yola getirilen bu küçük robot benim yerime geçmişti. Görünen o ki darbeyi henüz çocukken yemiştim, robotlar işimi elimden almıştı. Sadece henüz farkında değildim, çünkü herkes mutluydu.

1990’ların sonunda, lisedeyken başka bir şok yaşadım: Yan binadaki amca, balkona çıkıp arabasını uzaktan çalıştırmıştı. Emin olamadım, arabaya tekrar baktım içinde biri var mı diye. Gerçekten yoktu, adam resmen balkondan arabasını çalıştırmıştı. Soğuk kış günlerinde yola koyulabilmek için arabayı önceden çalıştırıp, motoru bir süre ısıtmak gerekiyordu. Köy muhtarı gibi şaşkındım, çünkü biz babamın “arabayı biriniz ısıtsın” talimatıyla aşağıya inip, arabayı el yordamıyla çalıştırıp, motoru ısıtırdık o günlerde. Evet, angarya bir işti. Ama henüz ergenken arabayla (ve teknolojiyle) böyle temas halinde olmak özgüvenimizi artırıyordu. Ama komşu amca arabasını balkondan çalıştırmıştı, üstelik arabanın plakası yerliydi, markası ve modeli de tanıdıktı. “Infrared epey gelişmiş,” diye düşünmüştüm, çünkü artık araba motoruna da hükmedebiliyordu. Parmak kadar kumanda yine yapmıştı yapacağını, robotlar beni tekrar ıskartaya çıkarmıştı.

Esnaf çocuğuyum, kereste dükkanında büyüdüm. Bayramda seyranda müşterilere gönderilen tebrik kartlarını tek tek ellerimizle yazardık, sayfaları perişan olmuş telefon rehberini alfabetik sırayla yeni bir deftere geçirme işini de böyle yapardık. Çaycının, lokantanın ve gündelik hayatı kolaylaştıran diğer telefon numaralarını da ezbere bilinirdi. Hafızada tutmaya gerek yoktu, elini tuşlara götürdüğünde parmakların kendiliğinden çevirirdi: Kas hafızası ya da omurilik soğanıyla açıklanabilir belki, bilemiyorum. Bizim dükkanda hayatta kalabilmek için hızlı hesap yapmak gerekirdi. 5103 boyutlarında 50 adet kereste istendiğinde, “Hesap makinesi nerede?” diye soramazdın, sormamalıydın. Kafadan hesaplaman lazımdı, hem fiyatları bilip hem de desi hesabı yaparak cevabı hemen vermen gerekirdi. Matematiksel zayıflığa yer yoktu bizim dükkanda, doğal seçilimle elenip giderdin.

Pazar günleri Bir Kelime Bir İşlem programını izlemek ailece tutkumuzdu, “bir yaklaşık” diyenin suratına “tam sonuç” diye gülümsemek hedonist bir eylemdi. Hesap makinesini ancak tersten “leblebi” ya da “zelzele” yazmak için kullanırdık eğlence olsun diye. Hâlâ huyum değildir, ancak üç haneli sayıların çarpım işlemlerinde ya da küsuratlı işlerde kullanırım hesap makinesini, hatta kullanırken de gocunurum. Bazen uykuya dalacağım zaman iki haneli sayıları falan çarparım, aklım yerinde mi diye kontrol amaçlı herhalde. Uzaktan kumanda beni (hem de iki kere) mahvetmişti ama hesap makinesi beni tam anlamıyla yenemedi, berabere kaldık diyelim.

Artık navigasyon uygulamasına bağlanalım o halde: Rota oluşturuldu, keyifli yolculuklar dileriz. Navigasyon uygulaması harika bir şey. Nereye gitmek istediğini yazıyorsun, seni adım adım oraya götürüyor. Ama bir sıkıntısı var, en azından benim için: Bildiğim yolu da unutmaya başladım. Mesela küçükken insanlar abimi ya da babamı arayıp, İstanbul’da bilmem nereye nasıl gideceklerini sorarlardı. Onlar da belirli bir algoritmayla, ana arterler üzerinden tarif edip sonra bilmem ne tabelalarını takip etmelerini söylerlerdi. Zaten bir noktadan sonra ya benzinciye girip sorardın, ya bakkala ya da yoldaki dayıya. Şimdi ben ne yapıyorum? Bildiğim yere gidecek olsam da, trafik nedeniyle sürekli navigasyon uygulamasını açıyorum. Eşim yanımda değilken bazen kapatıp kaybolmaya çalışıyorum ya da tabelalara bakarak yolu hatırlamaya çalışıyorum. Sanki navigasyonu açınca aklım tatile çıkmış da omurilik soğanıyla idare ediyormuşum gibi geliyor. Biraz gururuma dokunuyor.

Gelelim ChatGPT’ye. Her (Spike Jonze, 2014) filmini izlediğimde hem oyunculuktan hem de kullanılan teknolojiden fazlasıyla keyif almıştım, Black Mirror‘ın veya Fringe‘in çoğu bölümünden keyif aldığım gibi. Fakat ChatGPT çıktı, birkaç haftadır köy muhtarı gibi şaşırıyorum onu kullanırken. Aklım havsalam yerinden oynadı, sihir gibi. Öte yandan “aslında bi’ numarası yok, çünkü kem küm” diye izahat verenleri de görüyorum. Olsun, benim gözümde gerçekleşmiş bir ütopya sonuçta. Google’ı bitirecek, bir devrin sonu gelecekmiş gibi hissediyorum. Z kuşağının Altavista arama motorundan nasıl haberi yoksa, belki de gelecekte google’lamak fiilinin de bir karşılığı olmayacak. Google’ın saçma sapan bir şeye dönüştürdüğü internette bir şeyler ararken bazen akrobatik hareketler yaparak aklımızı kullanmamız gerekiyordu. Ama ChatGPT’nin entegre edildiği bir arama motoruyla ona da ihtiyacımız kalmayacak gibi görünüyor. Yaşadığımız toprakların DNA’mıza zerk ettiği şüphecilik refleksiyle, bu işin arkasından da günlüğü iki dolara çalıştırılan kavruk tenli emekçi kardeşlerimiz çıkacak diye endişe etmiyor değilim. Öyleyse, yine başkaları adına utanacağız elbette.

Metaverse konusuna girmek istemiyorum. Ama buraya kadar geldik, son kontrol ettiğimde ya Zoom’da yapılabilecek toplantılar orada yapılıyordu ya da arsa filan satın alınıyordu. Şimdilik sinematik evrende takip ediyorum konuyu, sonrasına bakarız. Aniden yükselen ve düşen NFT çılgınlığına da selam vermeden geçmeyelim. Madonna’nın yarım milyon dolarlık NFT yatırımı vardı, akıbeti ne oldu acaba? Peki, Cem Yılmaz’ın açık denizlerde sattığı birtakım çizimlerin dijital sahiplerine ne oldu? Rövaşataya çıkılmadığı sürece, tribünlerin iki tarafında da Meksika dalgası göremeyeceğiz herhalde, ama içten içe kene tezahüratını söylüyor olabilirler.

Küçük işlerimi elimden alan robotlarla beraber yaşamayı öğrendim. Hatta özünde tembel bir insan olduğumdan, işime de geliyor bazen beni yedek kulübesinde oturtmaları. Ama bazen “İpin ucunu fazla mı kaçırıyorum acaba?” diyerek endişeleniyorum, kendime çekidüzen vermeye çalışıyorum. Hani toplu taşımada cüzdan hâlâ arka cepte mi diye kontrol edersin ya, öyle bir duygu. Toparlayalım o zaman, ne demişler? Alet işler, el övünür. Ben de bunun türevini alayım: Akıl tatilde, ama merak etmeyin, omurilik işbaşında.

1 comment
  1. Belki bu güzel yazıyı “speech-to text” teknolojisiyle konuşarak yazıya dökebilecekken, belki de farkında olmadan yine “bu küçük işleri elinizden alan robotlara” direniyorsunuz.
    Elinize sağlık…

Muhabbetimiz daim olsun...

Benzer Yazılar
ChatGPT. Fotoğraf: Leon Neal, Getty Images.
daha fazla

ChatGPT bir ideoloji makinesidir

16 Şubat’ta ABD’deki Vanderbilt Üniversitesi’nin eşitlik, çeşitlilik ve kapsayıcılık birimi, kısa süre önce Michigan State Üniversitesi’nde gerçekleşen silahlı…
daha fazla

Umut arayan aynaya baksın

29 Mayıs’ta uyanacağımız sabaha dair hepimizin uzun zamandır biriktirdiği özlemler, umutlar, korkular ve beklentiler vardı. Bazıları anlaşılır, bazıları…
Total
0
Share