1978 Dünya Kupası: Cunta yönetimi mi, total futbol mu?

Mario Kempes 1978 kupa finalinde. (Görsel: Getty Images)

“Almanya’da halkın sevgilisi kaplumbağa Volkswagen, dönemini kapatırken İngiltere’de ilk tüp bebek dünyaya geliyordu. İtalya’da çocuk düşürme yasallaşıyordu. Yüzyılın vebası AIDS ilk kurbanlarını veriyordu. Kızıl Tugaylar Aldo Moro’yu katlederlerken, Amerika Birleşik Devletleri yüzyılın başından beri kullandığı kanalı Panama’ya devretme vaadinde bulunuyordu. Miami’deki güvenilir kaynaklardan elde edilen bilgilere göre Fidel Castro her an devrilebilirdi. Nikaragua’da Somoza’nın iktidarı son buluyor, İran’da da şahın saltanatı sallanıyordu. Guatemala’da askerler Panzos köyünde halkı mitralyözlerle tarıyorlardı. Domitila Barrios, Bolivya’nın askeri diktatörüne karşı bakır madenlerinde çalışan dört kadınla birlikte açlık grevine başlıyor ve bütün Bolivya’nın onu desteklemesi üzerine diktatör devriliyordu. Arjantin’deki diktatörlük yerinde saymaya devam ederken sanki gücünü kanıtlamak istercesine On Birinci Dünya Futbol Şampiyonası’na ev sahipliği yapıyordu.” Eduardo Galeano

Takvimler 6 Haziran 1972’yi gösterirken dönemin FIFA başkanı Stanley Rous, henüz altı sene öncesinden 1978 Dünya Kupası’nın Arjantin’de düzenleneceğini kamuoyuyla paylaşır. O yıllarda Arjantin hükümeti iç işlerindeki karışıklıklar ve halkla yaşanan gerilimler nedeniyle bu karara olumlu veya olumsuz bir tepki veremez, bu havada asılı kalan karardan yaklaşık bir yıl sonra hükümetin çağrılarına kulak veren eski devlet başkanı Juan Peron yaklaşık 18 yıl sonra görevinin başına döner. Döner dönmez ilk işi ERP (Devrimci Halk Ordusu) saldırılarını önlemek bahanesiyle eyaletlerden ve üniversitelerden sebepsizce birçok solcuyu tasfiye etmek olur, ancak siyasi alanda işler Peron için fena sayılmazken sağlığı aynı şekilde ilerlemez ve 1 Temmuz 1974’te zatürre nedeniyle hayatını kaybeder. Bu ölüm birçok insanın yüzünü güldürür ve nispeten az sayıdaki insan tarafından Mayıs Meydanı’nda kutlanır.

1974’te, 1978 Dünya Kupasını Arjantin’e emanet eden FIFA başkanı Stanley Rous görevini bırakır ve yerine 24 yıl FIFA başkanlığı yapacak Joao Havelange gelir. Arjantin’de ise Peron’dan boşalan koltuğa Peron’un üçüncü karısı Isabel Martinez oturur. Görevde kaldığı süre boyunca sıkıyönetim ilan eden Martinez, ordudan geçer not alamaz ve 1976 yılında yönetimine ordu tarafından el konur. Martinez’in yerine göreve getirilen Korgeneral Rafael Videla ise sendikaların ve siyasi partilerin tüm çalışmalarını durdurur, yeni düzenin inşasına başlandığını ve bu inşa bittiği zaman yeniden sivil yönetime geçileceğini açıklayarak Arjantin halkı için korkulu geçecek süreci başlatır.

Diktatör General Jorge Rafael Videla Arjantin ve Peru arasında oynanan Dünya Kupası eleme maçında, 1978. (Görsel: Michel Piquemal/Onze/Icon Sport/Getty Images)

Bu sırada Dünya Kupası için eleme maçları devam ederken birçok ülke cunta yönetimini gerekçe göstererek turnuvanın başka bir yere alınması için FIFA’yı faks yağmuruna tutar ve bu noktada Arjantin cephesinden ilk defa turnuvaya ilişkin bir tepki duyulur: General Videla bizzat bu organizasyonun Arjantin’in bozuk imajını düzelteceği düşüncesiyle turnuvanın başka yere tayinine kesinlikle karşı çıkar. FIFA başkanına 1934 Dünya Kupasını ve Il Duce yönetiminin katılan ülkelere gösterdiği saldırgan reaksiyonları hatırlatılırken, FIFA başkanı turnuvanın Arjantin’de gerçekleştirilmesi konusunda ısrarcıdır ve katılımcı ülkelere herhangi bir sorunla karşılaşmayacaklarının teminatını verir.

1978 Dünya Kupasını boykota çağıran posterler. “Baskı ve futbol = açlık ve direniş. 20.000 siyasi tutuklu, 15.000 kayıp, 5.000 ölü.” (Kaynak: Diagonales)

Ön elemeler biter, Arjantin Dünya Kupası biletini kapan ülkeler belli olur. Arjantin’de hazırlıklar son hızıyla sürerken sarı fare Johan Cruyff cunta yönetimini protesto etmek için turnuvaya katılmayacağını açıklar (ki yıllar sonra verdiği bir röportajda İspanya’da bir Arjantinli tarafından turnuvaya katılmaması için silahla tehdit edildiğini söyleyecektir). Birçok Hollanda taraftarı karardan memnun olmamasına rağmen gösterdiği gerekçe nedeniyle Cruyff’u hedef tahtasına yerleştiremez. Alman cephesinde ise Paul Breitner federasyonla yaşadığı sıkıntılardan dolayı turnuvaya bizzat katılmazken, Arjantin’e gidecek Alman kafilesine “generallerin elini asla sıkmayın,” emrini verir. Turnuvada on Avrupa ve dört Latin Amerika ülkesinin yanı sıra ilk kez Dünya Kupasına katılma hakkı kazanan İran ve Tunus da boy gösterir.

Cunta yönetimi ülkenin içinde bulunduğu durumu Avrupa’dan gelecek izleyicilerden ve takımlardan saklamak üzere Buenos Aires’in yoksul mahallelerine Çin Seddi’ni hatırlatacak duvarlar inşa eder. Duvarların arkasında ölü bedenler ve ölü bedenlerin yanına yatmayı bekleyen binlerce insan yer alırken, duvarların arasındaki yollardan takımlar ve takımlarını desteklemeye gelen turistler yol alır. Turnuvanın başlangıç zamanı gelir, antrenmanları generaller tarafından takip edilen Arjantin dahil tüm takımlar sahne almaya hazırdır.

İlk maçta, Estadio Monumental stadında 68 bine yakın seyircinin katılımıyla Batı Almanya ve Polonya karşı karşıya gelir, seyir zevki fazlasıyla düşük olan maç golsüz berabere biter. Ertesi gün Alman medyası takımın oynadığı isteksiz futbol kadar, turnuvanın 1936 Berlin Olimpiyatları ile şaşırılacak derecede olan benzerliğinden bahseder. Turnuvanın ikinci gününde Tunus, Meksika’yı 3-1’lik rahat bir skorla yenerken Dünya Kupasında galibiyet alan ilk Afrika takımı olarak da tarihte yerini alır. Bu galibiyet sonucunda dönemin Tunus devlet başkanı Habib Burgiba Polonya maçını işaret eder. Günün erken maçlarından İtalya-Fransa maçı beklendiği gibi yüksek bir tempoda geçer, Fransa ilk dakikada golü bulmasına rağmen maçı 2-1 kaybeder.

Günün son maçında ise beklenen takım Arjantin sahne alır. General Videla ve ordunun yetkili isimleri tribünlerde yerini alarak 70 bini aşkın taraftarı selamlarlar. Maçın başlama düdüğünden itibaren çekişmeli seyreden maç, dakikalar artık sekseni geçmeye başladığında tüm takımda ve tribünlerde inanılmaz bir stres oluşur ve en az Arjantinli oyuncular kadar tribündeki Arjantinliler de ter döker. Videla’nın saha üzerindeki gölgesi altında kaybolan Arjantin takımının kahramanı Independiente’li Bertoni, 83. dakikada 30 metreye yakın bir mesafeden şutunu çıkarır ve tüm takıma onları ipten alacak nitelikte bir galibiyet kazandırır. Golün ardından ordu yetkilileri ayağa kalkıp tribünleri bir kez daha golün mimarıymışçasına selamlarlarken maçın bitimiyle Arjantin takımı rahat bir nefes alır ve hayatlarını sürdürebilmenin huzuruyla uyur. 3 Haziran sabahı Dünya medyası Arjantin halkının tutkusuz görüntüsünü manşetlere taşır.

Gün içinde 3. grupta Macaristan İspanya’yı mağlup ederken, Brezilya – İsveç maçı Dünya Kupası tarihinin en ilginç hakem kararlarından birine sahne olarak (zira kullanılan kornerden gelen topu ağlara gönderen Zico’nun golü, hakemin topu havadayken maçı bitirmesiyle iptal edilir) puanları paylaşır. 4. grupta ise Peru ve Hollanda rakipleri İskoçya ve İran’ı üçer gol ile yener. 6 Haziran günü dört maç oynanırken bir yandan Buenos Aires sokaklarında insanlar kaybolan rejim muhalifi yakınlarını aramaya devam ederler. Arjantin ise Fransa karşısında şaibeli bir penaltı kararıyla ilk yarıyı 1-0 önde kapar, maçı da 2-1 kazanarak gruptan çıkmayı garantiler. Videla, bir kez daha geç gelen bir golle galibiyeti üstlenir ve tribünleri selamlar.

Kaybedilen rejim muhaliflerinin aileleri. Buenos Aires, 1980. (Görsel: Daniel Garcia/AFP/Getty Images)

Aynı grupta İtalya bir kez daha Rossi’nin başarılı oyunuyla kazanır, Arjantin ile birlikte gruptan çıkmaya hak kazanır. 2. grupta son şampiyon Batı Almanya Rummenigge’nin attığı iki gol ile yıldızlaştığı maçta Meksika’yı altı gol ile geçer. Grubun diğer maçında Polonya turnuvanın sürpriz takımı Tunus’u tek golle geçerken turnuvada en az gol atılan 3. grupta düşük seyir zevki devam eder ve ilk maçını kazanamayan Brezilya bir kez daha puanı bölüşmek zorunda kalır. İspanya ile golsüz beraberlik iki takımın da umutlarını son maça taşır. Avusturya ise yıldızı Kranki ile kazanmaya devam eder, İsveç maçından sonra bir üst tura adını yazdırmayı garantiler. 4. gruptaki İskoçya-İran karşılaşması yedi bin seyirci ile 1978 Dünya Kupasının en az ilgi gören maçı olur. Turnuvanın ilk turunda son maçlar yaklaşırken tribünlerde söylenen şarkılar Arjantin halkının ağıtlarını bastırmaya yeter. Cunta yönetimi Kempes, Rensenbrink, Zico, Rivellino, Cubillas, Rossi ve Luque gibi birçok yıldızın üzerinden uçurduğu uçaklarla insanları okyanuslara dökmeye devam ederken, Mayıs Meydanı anneleri kaybolan evlatlarını aramaya başlayalı henüz bir yıl olmuştur.

Birinci gruptan çıkmayı garantileyen Arjantin ve İtalya yetmiş bine aşkın katılımcının önünde karşı karşıya gelir ve İtalya maçı ikinci yarıda Juventus efsanesi Bettega’nın attığı gol ile kazanır. Cunta yönetimi formalite maçının sonucunu pek beğenmese de ikinci tura çıkacak takımları üzerinde daha fazla baskı oluşturmamak için bir uyarıda bulunmaz. Grubun diğer maçında Fransa turnuvadaki pek önem taşımayan ilk galibiyetini üç golle bulur ve maçtan sonra Arjantin’den ayrılmanın mutluluğuyla turnuvaya veda eder. Ülkelerine dönmenin verdiği rahatlık ile gazetelere konuşan Fransa’nın orta saha oyuncusu Henri Michel turnuva boyunca takım olarak geceleri rahat uyuyamadıklarını anlatır.

İtalya – Fransa maçında Michel Platini sarı kart görüyor. (1978)

İkinci grupta Batı Almanya ile Tunus gruba şeklini verecek maçlarına çıkarken Tunus kazandığı takdirde bir üst tura çıkarak hem ülkesi hem de kıtası adına bir başarıya daha imza atacağının bilincindedir. Maç otuz bin izleyicinin eşliğinde oynanır ve Tunus sahadan beraberlikle ayrılırken taraflı tarafsız tüm tribünlerin alkışını almanın yanı sıra çoğu futbol otoritesi tarafından da kutlanır. Ertesi gün ülkesine dönen Tunuslular halk tarafından büyük bir coşkuyla karşılanırlar.

Üçüncü grupta Brezilya-Avusturya ve İspanya-İsveç karşılaşmaları aynı saatte başlar. İspanya’nın kazanması ikinci tura geçmek için tek başına yeterli olmadığından İspanyol oyuncuların kulakları Jose Maria stadındaki Avusturyalıların sevinç çığlıklarını bekler. İşler İspanya için istendiği gibi gitmez, rakibini tek golle yenmesine rağmen Brezilya’nın da tek gollü galibiyeti İspanya’yı turnuvanın dışına iter.

Dördüncü grupta ise Peru, İran’ı Cubillas’ın hat trick’i ile dört golle alt eder ve adını bir üst tura yazdırır. Grubun son maçı olan Hollanda-İskoçya maçı ise futbolseverler tarafından uzun yıllar unutulmaz ve Dünya Kupası tarihindeki en değerli maçlar arasında yerini alır. Galibiyetin iki puana tekabül ettiği yıllarda Hollanda gruptaki bir galibiyet ve bir beraberliği ile üç puan toplarken, İskoçya tek beraberliğiyle bir puana sahiptir. İskoçya bir üst tur için üç gollü bir galibiyet almak zorundayken futbol otoritelerinin çoğu geçen senenin finalisti Hollanda’nın alacağı bir galibiyet ile üst tura çıkacağını tahmin eder. Maç Estadio Ciudad stadında Avusturyalı hakemin yönetiminde başlar ve ilk yarı 1-1 sonuçlanır. İkinci yarının hemen başında penaltı kazanan İskoçlar, Gemmill’in vuruşuyla öne geçer. Dakikalar 68’e geldiğinde hafızalara kazınan Gemmill’in efsane golünü Eduardo Galeano şöyle anlatıyor: “Gemmill, takım arkadaşı Hartford’un verdiği pası kaptıktan sonra Hollandalıları gayda müziği eşliğinde bir dansa davet etme inceliği gösterdi. Gemmill’in çalımlarıyla başı dönerek yere ilk serilen Wildschut oldu. Daha sonra ekilme sırası Suurbier’e geldi. Ama Krol’un başına gelenler hepsinden daha kötüydü: Gemmill topu onun bacakları arasından geçirmişti ve nihayet kaleci Jongbloed ile karşı karşıya kaldığında İskoçyalı futbolcunun tek yaptığı şey, topu file bekçisinin üzerinden aşırtarak kaleye sokmak oldu.”

İskoç Archie Gemmill, Hollanda’ya attığı golden sonra. (1978)

Aynı gol için İskoç Ulusal Radyosu “Gemmill! Gemmill! Gemmill İskoçya’ya bağımsızlık getiriyor!” derken Trainspotting (Danny Boyle, 1999) filminde Mark Renton (Ewan McGregor) karakteri de “I haven’t felt that good since Archie Gemmill scored against Holland in 1978!” (1978’de Archie Gemmill’in Hollanda’ya attığı golden beri böyle iyi hissetmemiştim!) cümlesini kurar. İskoçya bu golle bir üst tur için umutlarını iyice arttırır fakat Johnny Rep 30 metrelik bir mesafeden bu umutları ayağının üstüyle söndürür. İskoçya evine dönerken Edinburgh’da binlerce kişi Gemmill’i karşılamak için bekler. Bu maçın stresini kaldıramayan Hollandalı futbolcular ise isyan ederek federasyondan eşlerinin ülkelerinden getirilmesini talep eder ve talepleri gerçekleştirilir. Videla darbeden bir yıl önce ordunun önde gelenlerine verdiği “Arjantin’de gerektiği kadar insan ölecek” sözünü tutmaya devam eder ve ilk tur maçlarının ardından Buenos Aires’den Salta’ya kadar uzanan devasa duvarların arkasındaki ölü sayıları gün geçtikçe artmaya devam eder, ormanda cesetleri bulunan kayıpların yerini yeni kayıplar alır, ordu uçakları insanları denize dökmeye devam eder. Turnuvaya bu noktaya kadar tam puan veren FIFA, turnuvanın devamında da aynı huzur ortamının devam etmesini diler.

İkinci Tur grupları belirlendiğinde A grubu üç kalburüstü takım Hollanda, Batı Almanya ve Tİtalya’yı ilk turu lider bitirmiş bir Avusturya’yla bir araya getirir. Grubun ilk maçında eşlerinin Arjantin’e gelmesiyle moral toplayan Hollanda, Avusturya’ya beş gol birden atarak geçen sene finali kaybettiği Batı Almanya’ya mesaj verir. Batı Almanya ise İtalya ile golsüz berabere kalır. İkinci maçlarda geçen senenin finali taklit edilir, Hollanda ile Batı Almanya’ya ikişer gollü beraberlik gelir. İtalya ise genç golcüsü katil Rossi ile kazanmaya devam eder.

Grubun son maçlarında ise ilk finalistin belli olacağı Hollanda-İtalya maçı vardır. Hollanda ilk yarıyı geride kapatmasına rağmen maçı 2-1 ile kazanarak adını finale yazdırır. Batı Almanya kazanması halinde üçüncülük maçı oynayacaktır fakat Avusturya geriye düştüğü maçta kolay pes etmez ve Krankl’nin yıldızlaştığı maçı 3-2 kazanır. Ancak bu galibiyet ne Avusturya’nın ne de Batı Almanya’nın işine yarar, Avusturya sanki İtalya için mücadele vermiş ve gruptaki ikinciliğini korumasına yardımcı olmuş gibidir. Avusturya ve Almanya takımı ertesi gün aynı uçakla Avrupa’ya dönerken bu olayın uzun süre iki ülkenin medyası arasında gerginlik yaratacağından habersizdir.

  1. tur karşılaşmaları başlamadan önce Cordoba’dan Buenos Aires’e gelen bir grup devrimci, Arjantinli Troçkist önder Nahuel Moreno için özgürlük ister. Aynı yıl, Brezilyada tutuklanan Moreno için dönemin önde gelen isimleri de bir kampanya başlatır. Bu isimler arasında Gabriel Garcia Marquez ve Moreno’nun halinden çok iyi anlayan bir Salazar kurbanı olan Mario Soares de bulunur. “Buenos Aires’e özgürlük” söylemiyle gelen devrimci gruptan memleketine geri dönebilen olmaz.
Mario Kempes. Fotoğraf: PA Photos.
  1. turun B grubunda ilk maç, Hollanda’nın üzerinden 2. tura yükselen Peru ile zorlanarak 2. tur yüzü gören Brezilya arasındadır. Maçı 3-1 Brezilya kazanır. 1. tur tamamlandıktan sonra Arjantin takımının yurtdışında top koşturan tek futbolcusu olan Kempes, bıyıklarının uğursuzluk getirdiğini ve bu yüzden gol atamadığını iddia eder. 2. turdaki ilk maçına bıyıklarını keserek çıkan Kempes, Polonya ağlarına iki gol bırakarak takımının kazanmasında başrolü oynar. Grubun ikinci maçında Polonya, Peru’yu tek golle geçerek şansını devam ettirir. Grubun en çekişmeli maçı olarak gösterilen Brezilya-Arjantin maçında ise meşin yuvarlığı kale direkleri arasından geçirmeyi başaran olmaz ve maç berabere biter.

Grubun üçüncü maçına gelindiğinde aynı saatte oynanması gereken iki maç için farklı saatlerde oynanma kararı alınır. Böylelikle Brezilya, Polonya ile Arjantin’den önce oynayacak ve Arjantin, Peru maçına final için kaç gol atması gerektiğini bilerek çıkabilecektir. Brezilya cephesinden gelen arkası kesilmeyen şikâyetler bir işe yaramaz ve Brezilya Arjantin’den iki buçuk saat önce maça çıkar. Rahat bir galibiyet alan Brezilya arkasına yaslanmış Arjantin maçını bekler zira Arjantin finalde Hollanda’nın rakibi olabilmek için en az dört golü bulmak zorundadır. Maçtan dakikalar önce Videla mikrofonlara gereken galibiyetin alınacağını, bir korkuları olmadığını ve takımına güvendiğini söyler. Bu açıklamalar birçok siyaset bilimci tarafından Salazar’ın illüzyonu olarak yorumlanır. Salazar’ın kendini halka kabul ettirmek için yönetimde kullandığı 3F (Fado, Futbol, Fiesta) pratiğini tamamen benimsemiştir Videla. Dünya Kupası tarihinin en şaibeli maçı olarak işaretlenen Arjantin-Peru maçı Estadio Gigante’de başlar. Peru’nun tüm turnuva boyunca yedek beklemiş Arjantin doğumlu kalecisi Ramon Quiroga maça ilk on birde başlarken ilk yarıyı iki golle kapatan Arjantin, ikinci yarı dört gol bularak turnuvanın bir diğer finalisti olur. Bu maçtan önce Arjantin cunta yönetiminin siyasi açıdan zor günler geçiren Peru’ya mali ve askeri destek yaptığı ortaya çıkar, fakat Videla ve yetkililer bu suçlamayı asla kabul etmezler. Yıllar sonra Peru teknik direktörü Calderon, bu maçı “hatırlamak istemeyeceğim maç” olarak nitelendirir. Bu hezimetin ardından ülkesine dönen Perulu futbolcuları Peru halkı taşlar ve sopalarla karşılar ve takım otobüsüne ağır bir hasar verir. Abimael Guzman’ın önderliğini yaptığı Aydınlık Yol Hareketi’nden (Sendero Luminoso) küçük bir grup “Sizler en az Morales Bermudez kadar faşistsiniz!” açıklamasını yapar.

Bu sırada altı gollük zaferde iki gol atan Kempes’in ayağı iyice ısınır ve takımı sırtlamaya devam eder. 24 Haziran günü Buenos Aires’de üçüncülük maçı için Brezilya ve İtalya karşı karşıya gelir. İtalya ilk yarı oyunu domine eden taraftır ve ilk yarıyı önde kapar. İkinci yarı Nelinho topu filelere gönderir ve kontrolü eline almaya başlayan Brezilya turnuvanın en güzel gollerinden biri ile beraberliği yakalar. Bu golden kısa bir süre sonra sahneye Dirceu çıkar ve galibiyet golünü atar. Böylelikle turnuvayı üçüncü bitiren Brezilya kafilesi, 2. turdaki Arjantin-Peru maçındaki şaibeden dolayı yine de pek mutlu dönmez ülkesine.

24 Haziran gecesi birçok Arjantin taraftarı Hollandalı futbolcuların kaldığı otelin önünde ateş yakıp şarkılar eşliğinde dans eder. Hollanda tarafının şikâyet etmesi hiçbir şeyi değiştirmezken bu etkinlik sabaha kadar sürer. 25 Haziran günü geldiğinde iki taraf da final karşılaşması için hazırdır. Aynı günlerde Videla emrindeki cunta yönetimi muhaliflerin bebeklerini toplayıp bir kısmının ölü bedenlerini bir kutu içinde ailelerine geri yollamakta, bir kısmını ise çocuk sahibi olmak isteyen kaymak tabaka ailelere vermektedir. Final günü Buenos Aires’de ordu ve halk arasında yaşanan gerilimin kameralar tarafından görüntülenmemesi için cunta yönetimi çözümü caddelere toplanan halkı inşa ettiği duvarların arkasına geri püskürtmekte bulur.

Final maçı için 71 bin kişi Buenos Aires’deki Estadio Monumental stadına gelir. Uykulu gözlerle takım konuşması yapan Rensenbrink’in hırsı konuşma sırasındaki tavırlarıyla kameralara yansır. Çirkef oynadıkları gerekçesiyle hiçbir Boca Juniors’lı futbolcunun yer almadığı Arjantin’in takım konuşması ise hayatta kalmaya çalışan mahkumların son şansını andırmaktadır. İki takımda sahaya 4-3-3 dizilişi ile çıkar ve İtalyan hakem Sergio Gonella’nın düdüğüyle ölüm tangosu başlar. Arjantin geri düşmemek ister gibi ileri üçlüsünün presli oyununu yansıtmaz. Rakibini orta alanda karşılar, kaptığı toplarla göbekten Kempes ile dikine oynarken Bertoni ve Ortiz’in çapraz koşularına gol pası vermeye çalışır. Kempes’e iyi bir partner olan Luque ise yay civarında duvar görevi görür. Hollanda ise daha az stresle çıktığı maçta alışık olduğu oyunu oynar, kısa ve seri paslarıyla mesafe kat etmeye çalışır. Sık yapılan karşılıklı fauller ile ilk yarım saat geride kalırken karşılıklı kaçan goller ile maç devam eder. Arjantin’in yarım saatlik süreden sonra topu ileri daha hızlı getirmesiyle 37. dakikada Kempes duvarı Luque’dan pası alıp Hollanda defasından sıyrılarak golünü atar. Arjantin kalecisi Fillol kurtardığı net şutla takım arkadaşlarını hayatta tutmaya devam eder. İlk yarı Hollanda’nın bir kez daha Fillol’a takılmasıyla son bulur.

Arjantin kaptanı Passarella kupayı Videla’dan alıyor. (AP Photo/HEINZ DUCKLAU)

İkinci yarıda Arjantin’in yakaladığı bir pozisyon dışında kayda değer bir an yaşanmazken, 82. dakikada Nanninga’nın kafa golüyle Hollanda beraberliği yakalar. Dakikalar seksen dokuza geldiğinde Hollandalı Rensenbrink’in vuruşu direkte patlarken, Arjantinli futbolcular derin bir nefes alır. Doksan dakika 1-1 bitmiş ve maç uzatmalara gitmiştir. Dakika yüz dörtte bir kez daha sahne alan bıyıksız Kempes takımını öne geçirir, bu golden iki dakika sonra Bertoni farkı ikiye çıkarır ve Arjantin kupayı kavrar. Maçın bitiş düdüğüyle Arjantinli futbolcular hem kupayı kazanmanın hem de hayatlarını sürdürebilecek olmanın mutluluğuyla tribünlere doğru koşarlar. Protokol tribününde yer alan Videla ayağa kalkıp bir kez daha tribünleri selamlayarak kupadaki başarısının takdir edilmesini ister. Hollandalı futbolcular ise maçtan sonra düzenlenen törene katılmayı reddedip generallerin elini sıkmazlar. İlk otobüsle otele, ardından da yurda dönen Hollanda ikinci kez dünya kupası finali kaybetmenin hüznüyle kalır. Kempes altı golle gol kralı olarak turnuvanın en değerli futbolcusu seçilir.

Plaza de Mayo Anneleri, 1978.

Videla’nın gölgesinde, insanları denizlere dökmeye taşıyan uçakların altında, tribündeki seslerin sokaktan gelen sesleri bastırdığı ve ölülerin gözükmemesi için örülen duvarların arasından statlara yüründüğü bir atmosferde oynanan turnuva herkes için ayrı bir hikâye yazarken, turnuvadan geriye sadece ülkemizdeki Cumartesi Anneleri’nin büyük ablaları olan Plaza de Mayo annelerinin dinmeyen öfkeleri ve acıları kalır. Bir de Kempes’in bıyıkları.


Kaynaklar
–  Gölgede ve Güneşte Futbol, Eduardo Galeano. Çev. Ertuğrul Önalp & Mehmet Necati Kutlu, Can Yayınları, 1988.
Latin Amerikanın Kesik Damarları, Eduardo Galeano. Çev. Atilla Tokatlı, Sel Yayıncılık, 2017.
Latin Amerika’da İsyanın Tarihi, Sibel Özbudun, Ütopya Yayınevi 2008.
– Encyclopaedia Britannica
– archive.org
– fifa.com

Muhabbetimiz daim olsun...

Benzer Yazılar
daha fazla

Şiir nereye kayboldu?

Şiirden bahsederken aklınızda canlanan sahne orta yaşlı, bekar, orta sınıf bir erkeğin rakı masasında otururken size epey anlamsız…
daha fazla

Böreğin tarihi

Sultan IV. Mehmet (sal. 1648-1687) döneminde, Divan-ı Hümayun her sabah Topkapı Sarayı’nın Kubbealtı bölümünde toplanırdı. Sadrazam ve vezirler…
Total
0
Share